Meslek hayatım boyunca hiç sevmediğim bir cümlenin ne olduğunu söyleyeyim mi?..
Buyurun o halde:
“Kamu vicdanını rahatlattık” ...
Kim ki “Kamu vicdanını rahatlattık” der, ben işte o anda ifrit olurum...
Bir gazetecinin (İlle de bir medya yöneticisinin, bir köşe yazarının) devlet insanının, ülke yönetiminde söz sahibi bir politikacı ya da bürokratın; “Hukukun ve yasaların gereğini yerine getirdik” demesini, “Kamu vicdanını rahatlattık” demesine tercih ederim…
Çünkü...
“Kamu vicdanını rahatlattık” kısa cümlesi, Türkiye’nin ne kadar tehlikeli bir yolda hızla ilerlediğinin kanıtıdır…
Yahu demokrasi ve hukuk devleti kamu vicdanına değil; hukukun üstünlüğüne dayanır...
Çünkü...
Kamu vicdanı kaz mislidir...
Hep ister…
Hiç doymaz!..
Oburdur…
Bilir misiniz ki; faşizm bataklığını “Kamu Vicdanı” üretir…
Almanya, “Kamu Vicdanı istiyor” bahaneleriyle 7 milyon Musevi’yi yaktı, kurşuna dizdi, astı…
2. Dünya Savaşı ateşiyle, 50 milyon insanın ölmesine, bir o kadarının da yerlerinden, yurtlarından koparılıp sürülmelerine sebep oldu…
Stalin, 25 milyon Rus köylüsünü, “yılda sadece 30 gün çalışıyorlar, bunlardan proleter (emekçi) olmaz” diyen Sosyalist vicdanın(!) talebiyle kurşuna dizdi…
Evet, evet!..
Tam 25 milyon Rus köylüsü, Sosyalist vicdan(!) istediği için kurşuna dizilerek öldürüldü…
Bu güzelim ülkede kendini devlet yerine koyan, kendilerini seçilmişlerden üstün görenleri iyi izleyin...
Hep aynı yüzsüzlükle karşılaşacaksınız:
"Kamu vicdanı..."
Oysa öncelik demokrasinindir...
Öncelik, seçilmiş iktidarlarındır...
Öncelik, hukukun üstünlüğü ilkesinindir...
Öncelik, yargı bağımsızlığıdır...
Öncelik, yargıçların tarafsızlığıdır...
Öncelik özel Sektörün özgür olma güvencesidir…
Sevgili dostlar!..
Kamu vicdanından önce şuna bakmalıyız:
Hukuk devleti işliyor mu?..
İşlemiyor mu?..
Yargı bağımsız mı?..
Yoksa siyasal iktidara ya da bir cemaate bağımlı mı?..
Yargıçlar tarafsız mı?..
Yoksa bir ideolojinin veya inanç gurubunun yandaşı mı?...
Beni, "neden gazetecileri bu kadar çok eleştiriyorsun?" diye sorgulayanların sayısı az değil...
Evet, eleştiriyorum çünkü...
Gazetelerimiz, gazeteciliğimiz, gazetecilerimiz; mesleklerini yapmanın değil, “kamu vicdanı” denilen oburun önüne yem atmanın peşindeler…
Bir gün kendilerinin de o yemlerden biri olabileceklerini hiç akıllarına getirmeden yapıyorlar bunu hem de…
Ey güzel insanlar!...
Hukuk adına…
Adalet adına…
Ve gerçekte bu iki dayanaktan başka hiçbir güvencesi olmayan GAZETECİLİK adına sesleniyorum:
Eğer seçilmişler ya da yargıçlar kararlarını hukukun üstünlüğü ilkesine değil de kamu vicdanına göre verirlerse...
Bir gün gelir, bazı gazeteler, televizyonlar ve sivil toplum örgütleri öyle bir kamu vicdanı oluştururlar ki; o vicdan bir gün, bütün özel sektörün kamulaştırılmasını isteyebilir...
Gülmeyin lütfen…
Aksine kara kara, “bu adam ne diyor yahu!” diye düşünün…
Bu ülkede kamu vicdanı adına özel sektör kuruluşlarının kamulaştırılmasından daha kolay ne var?...
Açın mevcut anayasayı bakın...
Göreceksiniz ki kamulaştırma, özelleştirmeden çok daha kolay...
Bir müfettiş kararına bakar…
"Kamu yararı" veya "kamuya zarar verici işletmecilik anlayışı" denildi mi gitti...
Sonra o özel sektörün sahibi kimse koşuştursun dursun Danıştay ve diğer mahkemelerin kapılarında…
Danıştay’dan karar lehine bile çıksa, 3 sene sürer…
O üç senede de kamulaştırılmış kurum nasıl olsa batar...
Evet evet…
Gerekçe hazır: “Kamu vicdanı öyle istiyor”…
Ne yapacaksınız?..
O mucizevi kamu vicdanına karşı mı duracaksınız?..
Aha durusunuz…
Son sözüm şu:
Milliyetçi Sosyalist Hitler, 2. Dünya Savaşı cehenneminin ateşini o tür söylemlerle yaktı...
Unutmayınız!..
Özel sektörün özgür olmadığı, her an devletin bir kurumu tarafından el konulacağı korkusuyla yaşadığı bir ülke, küresel dünyanın içinde yer alamaz...
Zavallı bir üçüncü dünya ülkesi olmaktan öte gidemez!...
Türkiye ve halkı bunları hiç hak etmiyor aslında ama kendini "Kamu vicdanı" ilân eden öyle bir azgın azınlık var ki...
Ne yazık ki her şeye onlar karar veriyor!...
Ama olsun
Ben yine de, "Yaşasın Demokrasi, Hukuk, Adalet ve özel sektör!" diye haykırışımı sürdüreceğim...