Tayyip Erdoğan'a çok yakın, kudretli bir gazeteci vardı. Tepesinde olduğu gazetenin dışında, iktidar medyasını o dizayn ediyordu.
Arkadaşımdı!
Kapalı ortamlarda, hiç kimsenin olmadığı zamanlarda, gırgır şamata, gülen, güldüren bir arkadaşımdı...
Ama...
Açık alanlarda, yani her kesin gözü üzerinde olduğu zamanlarda, "kibir abidesi" oluyordu. Bırak elini sıkmayı, Allah'ın selamını esirgemekten geri kalmıyordu.
Göz göze geldiğimizde, sahte bir gülüşle, başıyla selam çakar geçerdi.
Bir gün yaptıklarını tek tek yüzüne çarptım!
"Kibirlisin" dedim...
"Riyakârsın" dedim...
"Sahtekârsın" dedim...
Hâl ve davranışlarının kendisine hiç bir şey kazandırmayacağını, böyle davranması halinde kaybedeceğini söyledim.
Güldü geçti!
"Ben" demekten hiç bir zaman imtina etmeyen bu arkadaş, vasıflı ve liyakat sahibi insanları dışlamakla kalmadı; onları Tayyip Erdoğan'a düşman yaptı!
Ve fakat...
Gün geldi, kibir kumkuması, burnu yere düşse eğilip almayan bu arkadaş, kendisini yücelten, geçmişte sıradan bir gazeteciyken, elinden tutup, kendisini gazete ve televizyonlarda yönetici yapan Tayyip Erdoğan'a arkasını döndü.
Sandı ki hocasıyla yeniden yücelecek...
Sandı ki hocası Tayyip Erdoğan'ı devirecek...
Sandı ki hocasının sayesinde eskisi gibi medyayı dizayn edecek...
O yüzden bedenini yeniden kibrin esaretine teslim etti. Geçmişi kirli gazetelerin tepesine yönetici tayin eder hale gelmişti ki, Tayyip Erdoğan her bir şeyi farkederek oyunu bozdu. Oyun bozulunca, sözünü ettiğim arkadaşın bedeni kibirden arınmış oldu! O şimdi, eski haliyle ekmeğinin derdinde. Peşinden sürüklediği insanların nafakasını kazanmak için daha bir mütevazı...
Duydum ki, Tayyip Erdoğan'dan af diliyormuş!
Yaktığı, dışlayıp Tayyip Erdoğan'a düşman ettiği insanların hakkı daha önemli bence. Erdoğan'dan önce onlardan af dilese ya...
Allah'ın huzuruna "kul hakkı" ile çıkmaması için...
KİBİR VE RİYADAN UZAK BİR EKİP
Hepimiz ağız birliği etmişçesine, AK Parti'nin 7 Haziran'daki yenilgisini kibre bağlamıştık hatırlarsanız.
1 Kasım'da "öze dönüş" olunca...
Zafer kolay olmuştu!
Kurumlarda iki tür insan var:
BİR- Bulundukları makamı şereflendirenler...
İKİ- Bulundukları makamdan şereflenenler...
Başbakan Binali Yıldırım'ın Malta ve Almanya gezisinde, bulundukları makamı şereflendiren çok sayıda insan gördüm.
Binali Yıldırım bunların başında geliyordu....
Binali Bey için fazla söze gerek yok. Söylemleri ve yaptıkları ortada. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bağlılığından, onun gösterdiği doğru yoldan gittiği aşikârdır..
Güzel bir ekibi var...
Bulundukları makamdan şereflenen değil, bulundukları makamı şereflendirenler var Binali Yıldırım'ın etrafında.
Danışmanı Ömer Sertbaş var mesela...
Basın Müşaviri Sinan Çetin var mesela...
Onun yardımcısı Recep Demirci var mesela..
Ramazan Çin var mesela...
Gökmen Toplu var mesela...
Kibirsiz…
Mütevazı…
Bilgi ve deneyim sahibi…
Özgüveni yüksek…
Her türlü eziklik kompleksini yenmiş değerli bir ekip.
Vasıf ve liyakat, çok büyük ve uzun süren çalışmalardan, bilgi ve deneyimlerden sonra kazanılan değerlerdir…
Vasıf “maharet sahibi” olmaktır…
Vasıf, “Meslek sahibi” olmaktır…
Vasıf, “Üretebilme Yeteneği”dir…
Bu yüksek değerlerin yanına bir de temiz bir ahlâkı koyun...
Ben Malta ve Almanya gezisinde bunu gördüm...
FETÖCÜ GAZETECİLER
Kibir demişken...
Ekrem Dumanlı geldi aklıma..
Beynini ve bedeni Pensilvanya'daki Fetullah Gülen'in esaretinde olan diğer FETÖCÜLER'i saymıyorum...
Ne diyordu Ekrem Dumanlı:
"Türkiye'yi ben yönetiyorum" diyordu...
"Medyayı ben yönetiyorum" diyordu...
Kibir konusunda eline kimse su dökemiyordu hatırlayın..
Ekrem Dumanlı nerede şimdi?
Ya onun yardakçıları?
Acı olan ne biliyor musunuz?
Onca şey yaşandı...
Biz hâlâ birbirimizi yiyoruz...
FETÖCÜ gazetecilerin yaptıklarının bir benzeri iktidara yakın medyada yapılıyor şimdi! Abdulkadir Selvi'ye "gizli hayırcı" diyebilecek kadar şirazeden çıkanlar var.
"Astığım astık, kestiğim kestik" yani!
Bu arkadaşların yaptığını, yakın geçmişte FETÖCÜ gazeteciler yapıyordu. Tehditlerle, türlü türlü iftiralarla, insanları hizaya çekmeye çalışıyordu FETÖCÜ gazeteciler...
Siz...
Güç zehirlenmesi yaşayan arkadaşlar...
Ekrem'den farkınız kalmamış haberiniz olsun!