Geçtiğimiz hafta başında Ergun Babahan’la
karşılaştık Etiler’de.
Tipik
Türk tipi karşılaşma ritüelinden sonra hemen
“ne zaman yazmaya başlıyorsun Ergun?” diye
sordu…
Özlemiştim Ergun’un
yazılarını…
Ve tabii uğradığı haksızlık da yüreği
yakıyordu…
Sevimli bir ifade yerleşti
yüzüne…
“Bilmiyorum” cevabını ise
diliyle değil iki elini yanlara açarak verdi…
Bir süre sonra kendimle baş başa kalınca
Ergun’un yaşadıklarını, kaleminin elinden
alınmasının verdiği acıyı düşündüm…
Sonra da Erdoğan’ın muhalif yazarları hapse
attırıp işinden kovdurduğu iddiasıyla yaygara koparanların arasında
Ergun Babahan’ın STAR
Gazetesi’nden kovulmasını tek satırla kınayan olup
olmadığını aradım hafıza arşivimde.
Bulamadım çünkü hiç yoktu…
“Basın özgürlüğümüz yok!” diyerek kendi okur
kitlelerini tahrik edenlerden hiçbiri Ergun’un da
“Basın özgürlüğünden yararlanma hakkı olduğunu”
akıl etmek istemediler...
Kurulduğu günden beri Ak Parti Hükümeti’nin
demokratikleşme, AB tam üyeliği ve terör
sorununun çözümüyle ilgili çalışmalarına destek veren
Ergun’a yapılan ayıbı hatırlatıp; onun da
düşünce ve çalışma özgürlüğü
olduğunu hatırlamadılar…
Neden acaba?..
Siyasal iktidarın kendisine çok samimi destek veren bir yazarın
kovulmasına mani olamazken, muhalifleri kovdurduğu ve hapse
attırdığı iddiasına kendi okurlarını inandıramayacaklarını mı
düşündüler ne?..
İtiraf etmeliyim ki daha sonraki günlerde Ergun’u
unutup kendi dertlerimle baş başa kaldım…
Nihayet ben de insandım ve herkes gibi ben de fıtratımdan gelen
egomun esiriydim…
Dün, Rasim Ozan Kütahyalı’nın
Takvim’de “Ergun Babahan ne zaman
dönecek?” başlığı altında yayımlanan makalesini okuyunca
yine yüreğim “cızz” etti…
Deli fişek Rasim Ozan
hatırlatıyordu Ergun’un başına gelenleri ve
Ergun adına sesini yükseltiyordu hatta…
“Ergun Babahan tam 7 aydır yazamıyor” diyordu
Rasim Ozan…
Ve sonra da alaylı bir ifadeyle; “7 aydır ‘izinli’... Bu
izin daha ne kadar sürecek, belli değil...” diye devam
ediyordu.
Birilerinin fırsattan istifade “Ergun medyadan tamamen
tasfiye olsun" diye çabaladığından kuşkulandığını da
açıkça yazıyordu Rasim…
Rasim’in makalesinden sonra arşivimde bekleyen,
“yeri ve zamanı değil” deyip yayımlamadığım bir
mektubu açıp okudum…
Mektubu yazan; kimilerinin “Babahan’ı kovdurdu”
diye suçladıkları Fethullah Gülen; muhatabı ise
Ergun idi…
“Kat’iyen kırgın değilim. Sizin incinip üzülmenizi de
istemem. Sizi medyada yazılıp çizilen şeylerle değil beraber çay
içtiğimiz ve iyi dilekler teatisinde bulunduğumuz bir arkadaş
olarak hatırlayacağım” cümleleriyle son bulan
Gülen’in mektubunu aşağıda
okuyabilirsiniz…
Demek istediğim
şu:
Ergun’un bir şakasını
hazmedemeyip elinden hem klavyesini hem de ekmeğini alanlara
sesleniyorum:
Hani sizin için
“hoşgörü” her şeyden daha
değerliydi?..
Hani siz, size yapılanları
hatırlamayı değil unutmayı tercih
edenlerdendiniz?..
Bu nasıl bir “silme
tuşu” ki yedi aydır bir türlü hafıza kaydınızı
silemedi?...