Fehmi Koru ve Engin Ardıç'ın asıl derdi ne?

Fehmi Koru ve Engin Ardıç'ın asıl derdi ne?

Fehmi Koru'nun, Engin Ardıç'ın ve birçok  'yandaş'  yazarın yazılarına bakınca, bu arkadaşların aslında neyi istediklerini gerçekten anlamıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu CHP'yi bir yere çekmeye çalışıyor. 'Bir yer' dediğime bakmayın, 'yandaş' dediğimiz arkadaşların istediği çizgiye çekmeye çalışıyor. Yani artık laikliği tartışma konusu olmaktan çıkarmaya çabalıyor. Başörtüsü sorununun çözülmesini istiyor. En azından YÖK'ün yeni kararını mahkemeye taşımayarak olayın çözülmesine bir şekilde katkı sağlıyor.  Kılıçdaroğlu'nun bu çabasına  bir Fehmi Koru, bir Engin Ardıç, bir de Önder Sav'ın başını çektiği eski CHP çizgisini savunan ekip direniyor! 

Önder Sav ekibini anlıyoruz da, bu CHP'nin değişiminden mutlu olacağını sandığımız yazarlara ne oluyor, ben gerçekten bir şey anlamıyorum.  Ya siz, siz anlıyor musunuz?

Siz de olayları izliyorsunuz. CHP'de bir resepsiyon krizi var. Cumhurbaşkanının başörtülü katılımlı resepsiyon daveti CHP içindeki bazı tartışmaları gün yüzüne çıkardı.  CHP'de değişim niyeti var. Bu görülüyor. Ama zaman lazım.

Sizce bir partinin bir haftada, bir ayda bu kadar keskin değişmesi mümkün mü? 

Peki durum buyken, Kemal Kılıçdaroğlu Önder Sav ekibine karşı partiyi değişime açık hale getirmeye çalışıyorken, 'yandaş' yazarlar bu çabaya mı destek olmalılar, yoksa Önder Sav ekibinin köstek olma çabalarına mı? Bu konudaki tercihlerini anlayabilmiş değilim.

Birçok 'yandaş' arkadaşın, özellikle de Fehmi Koru ve Engin Ardıç'ın  yazılarına baktığınızda, CHP'nin hep o eski CHP olarak kalmasından mutlu olacaklar gibi bir hisse kapılıyorum. Niyetleri öyle olmasa da üslupları bizi böyle düşünmeye sevk ediyor. 

Siz ne dersiniz? Yanılıyor muyum?

Atv'ye Süleyman Çobanoğlu kazığı

Geçtiğimiz haftalarda ATV'de bir dizi yayınlanmış, bu dizideki iki eşcinselin yatak sahnesi bir hayli tartışma çıkarmıştı. Bu tartışmaya ben de katılmış, filmin senaristinin ve yapımcısının muhafazakar kimliklerine dikkat çekmiştim.

ATV kaynaklarından edindiğim bilgiye göre bu sahne, Süleyman Çobanoğlu ve filmin yapımcısı Osman Sınav'ın kanala attığı bir 'kazık'mış. Yani bu iki arkadaşın muhafazakar hassasiyetlerine güvenen ATV, diziyi hiç izlemeden yayına vermiş. Sonra ortaya çıkan durum ve tartışmalar malum.

Engin Ardıç'ın darı ambarı

Sabah yazarı Engin Ardıç'ın nezaketten yoksun medya analizi yazılarını okurken gülümsediğimi fark ettim.

Nezaketten yoksun diyorum, çünkü 'düşen birinin' arkasından  -düşmeyi hak ediyor olsa bile- davul zurna çalmanın ayıp olduğunu düşünüyorum. Engin Ardıç'ın Aydın Doğan'ın medyadan çekilişini ele alan yazısındaki dili, üslubu rahatsız edici. Bilmem bu durumun farkında mı?

Neyse, asıl konu bu değil. Asıl konu, son günlerde 'medyanın yeni amiral gemisi hangi gazete olacak?' tartışmalarına Engin Ardıç'ın yaptığı katkı. Engin Ardıç ne diyor, biliyor musunuz? "Medyanın yeni amiral gemisi liberal Türkiye'yi temsil eden Sabah gazetesidir"

Nasıl? Bu iddia sizi de benim gibi gülümsetiyor mu?

Elbette, ben de isterim Sabah'ın bir an önce medyanın amiral gemisi olmasını. Ama önce Sabah'ın bir dünya görüşünün olmasını da istiyorum. Bu gazetenin fikirsizliği, değersizliği, "o da olur, bu da olurculuğu" "ileri demokrasi" diye yutturanların yörüngesinden bir an önce çıkmasını da istiyorum.  Dünya görüşü olmayan gazeteleri okur amiral gemisi değil, tekne bile yapmıyor Engin Ardıç.

Hem Sabah'ın hayrı için, hem de kendi hayrın için lütfen aslına dön Engin Ardıç. O eski keyif veren yazılarını okumak istiyoruz. Hem siz hala maişet derdini aşmadınız mı?