Ertuğrul Özkök’ün de CD’si çıktı!..

Ertuğrul Özkök’ün de CD’si çıktı!..

İtiraf ediyorum başlık tuzaktı…

Çünkü…

Ertuğrul Özkök ismi “çok okunurluk” için garanti…

Adı bile “satıyor” yani…

Yanına bir de “CD’si çıktı” ekledim mi;

malı götürdüm demektir…

20 bin “tık” garanti…

Ya yanılırsam?..

Yapacak bir şeyim yok…

Ama…

O zaman da hatayı başlıkta onun adını kullanmamda değil, kendi adımın çaptan düşmesinde ararım…

 

Efendim;

Bilinir ki bir şeyi yapabilmek önemlidir…

O şeyi başkalarından çok farklı, çok daha etkileyici, çok daha heyecanlı ve hatta heyecan verici yapabilmek ise değerlidir…

Meselâ…

Herkes her tür müziği dinleyebilir ve herkes dinlediği müzikler arasından on ikisini seçip onları bir CD’de toplayabilir…

Ama hiç kimse bu seçim sırasında aynı başarıyı gösteremez…

En azından fonda çalan on iki müziğin ön plânında okunacak metinleri aynı özenle yazamaz…

En güçlü duygularla süsleyemez…

Ve…

Dünyada “Müziğimiz” yoktur, “müzik” vardır…

Zira Mehmet Barlas’ın dediği gibi “İnsanın yarattığı en mucizevi değer müzik”; evrenseldir…
 

Sözü Ertuğrul Özkök’ün DMC'de “Arta kalan Zamanda II” ismiyle çıkan CD’sine getireceğim…

Sevgili Ertuğrul kırılmasın ama bu ikinci CD'deki eserlerin seçimi birinciden çok daha iyi…

Bu sefer iki CD yapmış Ertuğrul…

Birincisinde seçtiği o muhteşem aryalar, dünyanın en iyi sesleri tarafından yorumlanıyor…

İkinci CD’de ise aynı aryaları fonda dinlerken ön plânda Selçuk Yöntem, Ertuğrul’un şiirsel makalelerini okuyor…

Felsefe, inanç, isyan, kavga, barış, uyumsuzluk, tiryakilik, tembellik, coşku ve aklınıza insan hayatına dair gelebilecek her şey var…

Ertuğrul öylesine güzel eserler seçmiş, seçtiği eserleri öylesine güzel sıralamış ve kullandığı kelimeleri öyle güzel sıralamış ki arka arkaya; ortaya haliyle mükemmel metinler çıkmış…

Bu güne kadar bir düz yazının bu kadar güzel bir şiirsellik taşıdığına ilk kez tanık oldum…

O uyumlu metinler Selçuk Yöntem’in sihirli sesi ve yürekten kavrayan vurgularıyla şiire dönüşmüş…

Hani bazı şiirler vardır, arkadan hafif bir fon müziği eşliğinde okunduğunda insana notalara dökülmüş harika bir melodi gibi gelir ya…

Ertuğrul’un yazdığı metinler de fonda çalan eserle öylesine muhteşem bir uyum içinde…

İkinci CD’yi koyun CD çalara;

elinize bir kadeh şarap alın, arkanıza yaslanıp gözlerinizi kapayın…

Ve…

Fondan gelen o sihirli seslerin eşliğinde Selçuk Yöntem’i dinleyin…

Bülbüllerin gırtlağında ve hem de tam da ses telleri üzerinde yuva kurduğu Vesselina Kassarova’dan Handel’in “Mi Lusinga Il Dolce Affetto”sunu dinlerken, o muhteşem müziğin sesiyle birlikte şehrin bütün kuğularının pencerenizin önüne toplandığını hissedeceksiniz…

Fonda, Agnes Baltsa, “Se Potisa Rodostamo”yu yorumlarken o muhteşem mezzo soprano sesiyle;

Ege’nin mavi, berrak sularının serinliği dokunacak teninize, yakasına kokino bir karanfil takmış sevgili fır dönecek çevrenizde…

12 mükemmel arya, 10 muhteşem ses (Agnes Baltsa ve Emma Kirkby ikişer eser seslendiriyorlar)…

Ey dostlar!..

Bugün gelin Özkök’e olan (varsa) öfkelerinizi silip atın duygu tellerinizin üzerinden…

Varsa elinde savaş baltası olanlar;

gömüversinler karanlık bir sokaktaki bir çukurun içine…

Kabul; sadece bugünlüğüne…

Ama göreceksiniz ki o bir gün, o 12 muhteşem arya; yumuşacık gelip de kıyıyı okşayan dalgaların kıyıdaki çöpü alıp gitmesi gibi alıp gidecek birikmiş bütün kininizi, öfkenizi…

Ve dinlerken Vivaldi’nin “Nulla In Mundo Pax”ını Emma Kırkby’den;

aşkın hiçbir yerde huzuru bulamayacak bir hicret olduğuna inanıp; Ertuğrul’u çok daha iyi anlayacaksınız…

“Deneyin” diyorum ben…

Denerseniz kaybedeceğiniz sadece yirmi beş lira ve belki de en çok müzik dinlerken geçip gitmiş iki saat olacaktır…

Ama kazanırsanız – ki kazanacaksınız – bir insan kazanmış olacaksınız…

Sadece o kadar mı?..

Kendinizi de bir insana kazandırmış olacaksınız…

Az şey mi?...

Sevişmenin ibadet olduğunun ulema tarafından söylendiği günümüzde ruhların birbirine olan uzaklıkları ortadan kaldırıp da kaynaşması daha büyük ibadet sayılmamalı mı?..

 

[email protected]