Assos dönüşü Troya Müzesi’ni gezdikten sonra, arabamın arka koltuğuna oturdum ve Fransız Figaro gazetesinin her hafta sonu verdiği “Madame Figaro” ekini okumaya başladım.
Dergi yaz başından beri dünyadaki ünlü kişilerin skandal boşanma hikayelerini tefrika ediyor.
Bu haftaki konu Amazon’un sahibi Jeff Bezos ile eşi MacKenzie Bezos’un 112 milyar dolarlık boşanma hikayesiydi.
İşte o sıralarda cep telefonuma bir haber düştü.
Türkiye’de iktidar partisinden bir siyasetçi ile yine bu iktidar döneminde önemli görevde bulunmuş bürokrat eşi arasındaki boşanma hikayesiydi konu.
Başkentin dışındaki bir ilçenin hakimi bu boşanma ile ilgili “Erişim engeli” getirmiş.
Bütün dünya medyası için sıradan sayılabilecek bir boşanma olayı için neden erişim engeli getirilir ki diye sordum kendi kendime…
Tabi böyle bir telaşı görünce bir merak böceği de gelip sokuveriyor insanı.
Soru da basit:
Nedir bu telaşın arkasındaki “Şey…”
Kararı alan hakim gerekçe olarak “İfade özgürlüğünün aşıldığını” söylemiş.
Sizi tatmin etti mi?
Neyse madem karar alınmış biz orada duralım.
Peki, engelleme kararı alınmasaydı bunun arkasından nasıl bir hikaye çıkacaktı?
İsterseniz hikayenin gerisini size ben anlatayım.
Araştırdım ve öğrendim.
Haber o güne kadar adları pek duyulmamış iki kişiden çıktığı için önce pek de ilgi çekmedi.
Ancak masanın bir ucunda, büyük bir siyasi partinin, önemli bir makamında oturan yöneticisi olunca meraklar birden yükseldi.
İşin içinde ihanet te olunca skandal patladı.
Her şey, aldatıldığını ve yüzüstü bırakıldığını öğrenen bir insanın düğmeye basması ve yüksek sesle itiraz etmesiyle başladı.
Böylece olayın bir değil üç ayağı olduğu anlaşıldı.
Bir ucunda siyaset, ikinci ayağında yolsuzluk ve nihayet üçüncü ayağında aşk, ihanet ve entrika vardı.
Büyük bir skandal için gerekli bütün unsurlar masadaydı…
Hangi masada mı?
Buyrun o masaya gidelim.
Olay bir akşam başladı.
Adı geçen bürokrat o akşam mesai bitiminde yine evine gitti. Yine kapıyı eşi aştı ve yine birlikte yemeğe oturdular. İşte ne olduysa o yemekte oldu.
Eşi yemekteki o anı şöyle anlattı:
“Durup dururken bana ayrılmayı teklif etti. O an düşüp bayılmışım.”
Eşi kendinden çok küçük birine aşık başka olmuştu.
Yemekte eşini bayıltan işte buydu.
Ancak her şey o kadar da kötü değildi. Bürokrat eşi boşanmak için iyi bir tazminat ödemeye de hazırdı.
Gelin onu da ayrılmak isteyen bürokrat eşin ağzından dinleyelim:
“ Ayrılma konusunda anlaştık. Sessiz sedasız ayrılacaktık. Avukatlarımız aracılığıyla görüşmeye de başladık. Ancak pazarlıklar uzun sürdü. Sonunda anlaştık. Boşanma karşılığında tazminat ödemeyi kabul ettim. Bunun toplamı aşağı yukarı 1 milyon dolar civarında bir şeydi.”
Ancak eşin durumu belliydi. Bir bürokrattı sonunda. Tabii herkesin aklına şu soru düştü:
“Bu değirmenin suyu nereden geliyor?”
Nitekim bu soru skandalın anahtarı oldu.
Terkedilen eşi “Bunu açıklamayacaktık ama açıklayan ben oldum” dedi.
Anlaşılıyordu ki ihanetin bedeli pahalı olacaktı.
Parayı almıştı ama kırılan gururu içindeki sesi tutamıyordu.
Gazete gazete dolaşıp bunu anlatmaya başladı.
O arada ilginç bir şey oldu.
Boşanmak isteyen bürokratın başındaki siyasetçi, bizzat kendisi başvurarak bu skandal hakkında soruşturma açılmasını istedi.
Siyasi sorumluluğu taşıyan kişi de merak ediyordu:
Bu 1 milyon dolar tazminatı ödemesi istenen bürokratı acaba bu parayı rüşvet yoluyla mı elde etmişti?
Sonunda bu olay araştırıldı ve ilgili bürokratın bu parayı, başında bulunduğu kuruluşa fahiş fiyatla mal sattığı anlaşıldı. Değirmenin suyu oradan geliyordu. Böylece o bürokrat hapise mahkum oldu.
Bu arada eşinin o ana kadar aldığı 700 bin dolar tazminata da el kondu.
Ama bu skandalın asıl maliyeti o siyasetçinin partisine çıktı.
Çünkü Türkiye tam hızıyla seçim sathı mailine giriyordu.
Bedeli onlar ödedi.
Evet olay kısaca böyle…
Şimdi gelelim işin gerçeğine…
Anlattığım hikayenin, erişim yasağı konan boşanma haberi ile hiç ilgisi yok.
Bu hikayeyi rahmetli Mehmet Ali Birand’ın 1994’de yayınladığı bir 32’inci Gün programından kelimesi kelimesine aktardım.
Burada adı geçen parti Sosyal Demokrat Halkçı Partiydi.
Eşini boşamak isteyen bürokrat İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İSKİ’nin genel müdürü Ergun Göknil’di.
Karısı ise Nurdan Başbuğ…
Hazin ve eğlenceli bir eski Türkiye hikayesiydi
Benzetmeye falan da kalkmayın. Çünkü bir “eski Türkiye” hikayesi anlattığım şey. .
Tabii o dönemde bu tür olaylar, bırakın “İfade özgürlüğünü aşan” bir şey olarak görülmeyi;
Tam aksine ifade özgürlüğünün, hakimler tarafından vatandaşın, vergisini ödediği kurumlarla ilgili bu tür olayları öğrenmesi için gerekli bir şey olarak kabul edildiği günlerdi.
Yani “Bir Düğün Gecesi” başlayıp, ihanetle biten skandallardır bunlar.
Adalet Ağaoğlu’nun o romanın kahramanı ne diyordu:
“İntihar etmeyeceksek içelim bari…”
Dönem farklıydı, “Zamanın Ruhu” desen bambaşka bir nehir olarak akıyordu. .
O nedenle, yazının başındaki olayla ilgisi nedir diye hiç sormayın.
Durup dururken Yeni Türkiye’nin bu insanlarının günahlarını da almayalım.
***
(*) NOT: Bu filmde adı geçen kişilerin gerçekle ilişkisi yoktur. Gerçek olan tek şey Mehmet Ali Birand’ın 32’inci Gün programında anlatılanlardır. Gerisini ben uydurdum.