Erbakan’ın siyaseti böyle, peki medya projeleri nasıl?

Erbakan’ın siyaseti böyle, peki medya projeleri nasıl?

Erbakan’ın başlattığı siyasi hareketin macerasının geldiği noktayı hep birlikte ibretle izliyoruz. Medya sitesi yazarı olunca bu hareketin medya alanındaki hazin serencamını yazmak da bana düştü.

İdeolojik bir hareket için medya önemli bir araç.

Gerek etrafımda, gerekse Erbakan’ın siyasi çizgisine mesafeli çevrelerde gördüğüm hayal kırıklığı ve şaşkınlığın beni hiç etkilemediğini görünce doğrusu kendime şaşırdım. Demek ki gördüklerim, yaşadıklarım, tecrübelerim derimi kalınlaştırdı. Yoksa bir hareketin ve liderinin geldiği bu hazin yer, bir zamanlar o hareketin içerisinde bulunmuş birisi için mesele edilmeyecek cinsten mi? Elbette değil. Fakat hayat derimizi kalınlaştırıyor.

Numan Kurtulmuş’un başına gelenler, Erbakan liderliğindeki "ak saçlılar"ın bugünlerde şahit olduğumuz tuhaf tutumları bu hareket için yeni değil aslında. Bu "ak saçlı" ekip hareketin büyümesine, gelişmesine ivme kazandıracak birçok adıma, hamleye, projeye her seferinde karşı çıktılar, engellediler.

Peki Erbakan’ın hareketin lideri olarak medya alanındaki işlerde gösterdiği tutum bugün siyasette gösterdiğinden farklı mıydı?

Medya konusunda takınılan tavır, bugün siyasette sergilenenden farklı olmadı maalesef. Erbakan ve çevresindeki "ak saçlılar"  "dava"nın lehine olabilecek hiçbir iyi işe öncülük etmedikleri gibi, kendilerinden bağımsız başlatılması mümkün olan hiçbir iyi projeye de müsaade etmediler.

Bu iddiamın büyük olduğunun farkındayım. Bu kanaatimin oluşması elbette kolay olmadı. Erbakan hoca ile defalarca yaptığım yüz yüze görüşmelerin önemli bir payı var bu kanaatimde.

Gelelim Erbakan’ın medya macerasına. Ben hikayeyi yazayım, siz karar verin. Bakalım 40 yıllık bir harekete yakışacak bir medya projesi hayata geçirilmiş mi bugüne kadar?

Erbakan’ın başlattığı siyasi hareketin medya ayağını ilk zamanlar Yeni Devir ve Milli gazete oluşturuyordu. Milli Gazete parti bülteni havasında, Yeni Devir ise daha bağımsız, daha entelektüel, daha etkili bir yayın organıydı.

Yani Yeni Devir o günün şartlarında iyi bir gazeteydi. Gazeteyi yönetenler daha da iyi olmak için ciddi uğraş veriyorlardı. Daha iyi olalım derken, Erbakan’dan bir müdahale geldi.. Bir gün Erbakan gazetenin başındaki Mehmet Durlu’ya “Milli Gazete gerekli ‘hizmeti’ yapamıyor, siz Yeni Devir’i Milli Gazete mantığıyla hazırlayın” dedi ve ilk ‘iyi’ proje darbeyi yedi. Bu talimatın ardından Yeni Devir’in Milli Gazete tesislerindeki imkanları birer birer azaltılmaya, gazetenin kalitesi düşürülmeye başlandı. Bu kısıtlama ve Milli Gazete’ye benzetme çabası sonunda, herkesin büyük umutlarla başladığı ve gözü gibi koruduğu Yeni Devir, Erbakan darbesiyle yayın hayatını kapalı devre sürdürmeye karar verdi. Erbakan’ın ilk darbesi medya alanında hareketin ‘iyi’ projelerinden Yeni Devir’i öldürmeyle sonuçlandı.

Yeni Devir’in kapanmasıyla birlikte uzun yıllar bu hareketin mensupları sadece Milli Gazete ile yetinmek zorunda kaldılar. Ama Milli Gazete’yi kimse okumuyordu. Çünkü ne çizgisi, ne haberi, ne rengi harekete gönül vermişleri mutlu ediyordu. Erbakan’ın isteği dışında hiçbir düşünce yapısının oluşmasına izin yoktu. Camia bu gazeteyi beğenmiyordu ama yeni bir gazete de çıkaramıyorlardı.

‘Dava’ya gönül vermiş fakat siyasetin içine girmeyenlerin medyada yeni bir proje başlatmalarının önünde iki engel vardı.

Birincisi: Erbakan hoca Milli Gazete dışında bir gazeteye asla müsaade etmiyordu. Kendisine gazete çıkarmak için giden herkese "Varsa iyi bir projen, önce Milli Gazete’yi çok okunur yap bakalım. Başarırsan, sonra ikinci gazeteye bakarız" diyerek kapıyı gösteriyordu. Tabii diğer taraftan dayattığı yayın politikasındaki katılıkla gazetenin çok okunur kılınmasının da önüne geçiyordu.

İkincisi: Hareketin lideri Erbakan olduğu için para musluğunun başında da o vardı. Camianın tüm parasının yönü Erbakan Hoca’ya doğruydu. İzin vermediği projelere haliyle para da vermiyordu.

İzin engeli, Mustafa Karahasanoğlu'nun Erbakan’a bayrak açıp Vakit gazetesini çıkarmasıyla kırıldı.

Mustafa Karahasanoğlu üzerine kayıtlı şirket hisselerin bir başkasına devredilmesi istendiğinde Erbakan Hoca’ya resti çekip ayrıldı ve 90’lı yılların başında Vakit gazetesini kurdu. Erbakan’dan bağımsız ilk gazete olan Vakit kısa sürede Milli Gazete’nin tirajının yaklaşık sekiz katı bir tiraja ulaşmıştı.

Ne yazık ki Vakit de övünülebilecek bir yayın politikası güdüyor değildi.

Yeni ama camiayı temsil edebilecek bir gazete çıkarma gayreti hep devam ediyordu ama bir türlü sonuç alınamıyordu.

Herkes birbirine "Erbakan’ın parasal imkanları varken neden daha iyi bir gazete çıkarmıyor?"  sorusunu soruyordu. Bu sorunun cevabını yıllarca kimse veremedi. Buna Erbakan’ın yakınındaki ‘dava’ arkadaşları da dahildi.

Sonra büyük uğraşlar sonucunda Erbakan Kanal 7 projesine ikna edildi. Peki bunca yıldır hiçbir projeye sıcak bakmayan Erbakan, nasıl oldu da bir TV kanalı projesine sıcak baktı?

90’lı yılların başında oluşan ‘finansör gurbetçi’ kimliği burada herkesin iştahını kabartmaya başlamıştı.  Erbakan Kanal7 projesine "evet" diyecekti ama sermaye için para vermeyeceği gibi, toplanacak sermayeden pay da alacaktı. Öyle oldu. Kanal7 için ciddi paralar toplandı ve TV kuruldu.  İlk yıllarında Erbakan'ın kontrolünde gitmeye çalışan Kanal7, bir süre sonra Erbakan’ın sorun çıkarmasını engellemek için 'harekete'  ödenen bir para karşılığında ‘ümmetten’ alınıp birkaç kişinin malı haline getirildi.  Çizgisi de, misyonu da değiştirilmişti.

Kanal7’nin ellerinden gitmesini hazmedemeye Erbakan ve yakın ’dava’ arkadaşları bu sefer çareyi yeni bir TV kanalı kurmakta buldular. Kanal7’nin kuruluş dönemindeki yardım toplama mantığı harekete geçti ve "ağzı yanan" camianın kısıtlı imkanlarıyla TV5 kuruldu.

Fakat TV5 bir türlü ciddi bir kanal halini almadı. Alamadı. Çünkü Erbakan ve ekibinin bir nevi oyuncağı olmuştu. Çalışanlarına aylarca maaş vermedi. Adil Düzen sloganını siyasi hareketin sembolü haline getirmiş kadroların kendi çalıştırdıkları kişilerin maaşlarını ödememeleri nedense hiç kimseyi rahatsız da etmedi. Erbakan tek kuruş vermediği için kanal kısa sürede büyük bir açmaza girdi.

Erbakan hoca ile yaptığım yüz yüze bir görüşmede "Hocam TV 5’de tam 6 aydır maaş ödenmiyor. Bu durum sizi çok yıpratıyor. Bence buna bir çözüm bulmanız gerek" dediğimde, verdiği cevap doğrusu beni çok şaşırtmıştı.

40 yıllık bir hareketin medyada bugün esaslı bir yayın organının olmamasının tek sorumlusu ne yazık ki Erbakan’ın şahsıdır.

ABBATE gömleklerine 50 milyon doları yatırıp batıran Erbakan, bir gazete ve TV için tek kuruş harcamadı.

Kent Bank’ta offshore (faiz) hesaplarında yaklaşık 20 milyon doları batırırken, gazete kuralım diye kapısına gidenlere ne para ne de izin verdi.

Bugün SP’de Numan Kurtulmuş ile yakalanan ivmenin Erbakan’ın bir hamlesiyle yerle bir edilmesi son nokta oldu.  Herkes bugüne kadar içinden geçirdiği  ‘Erbakan hayatı boyunca bu camianın işine yarayacak hiçbir iyi projeye izin vermedi’  tezini artık yüksek sesle söyler hale geldi.

Ne tuhaf bir durum değil mi? Erbakan siyasette de, medyada da 40 yıl önce başladığı noktadan daha geride.  Babamın 20 yıl önce söylediklerini ben ancak bugün yazabiliyorum, söyleyebiliyorum. Hazin olan sadece Erbakan'ın durumu değil, benimki de öyle.