Kabul etmek lazım ki Suriye meselesi Türkiye’deki terör sorununu daha bir içinden çıkılmaz hale getirdi.
“Durumun vahametine dikkat çekmek için” meclis başkanı Cemil Çiçek geçtiğimiz hafta bir mutabakat metni yayınladı.
Cemil Çiçek’in ortaya attığı ‘mutabakat metni’nin bana göre Demirel’in 1992 yılında Cumhurbaşkanı olmadan tam bir yıl önce dile getirdiği “Kürt realitesini tanıyorum” cümlesinin yeni bir versiyonu olmaktan başka bir anlamı da, bir içeriği de yok.
Asıl söylemek istediğime geçmeden önce Cemil Çiçek’in çıkışına dair birkaç cümle etmek niyetindeyim.
Cemil Çiçek 29 yıldır bu ülkenin yönetiminde bulunuyor.
Türk siyasi hayatına damga vuran iki partinin kurucusu, defalarca bakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış, en son da meclis başkanı olmuş. Ülkenin iki numaralı koltuğunda oturan birinin hala ‘yeni şeyler’ söyleyebiliyor olması sizin de tuhafınıza gitmiyor mu?
Ben ortaokula giderken, bugün terör yüzünden ölen binlerce genç daha doğmamışken bile Cemil Çiçek bu ülkenin MGK’sına katılıyor, orada politikaları belirliyordu.
Hangi çözümü sundu da kimler tarafından kabul edilmedi ki bugün yeniden bir çözüm önerisinde bulunma hakkı görüyor kendinde?
Normalde “30 yıldır en önemli makamlardayım ama bu sorunu çözecek aklı da, dirayeti de, samimiyeti de gösteremedim” deyip utancından evine çekilmesi, mahcubiyet duyması gerekiyorken, hala çözüm paketi açıklıyor olması Cemil Çiçek’ten daha çok Türkiye için utanılacak bir durum.
Sorun orta yerde durduğuna göre Cemil Çiçek gibi siyasetçiler niçin hala meydandadır, ben gerçekten anlamıyorum.
Türkiye’de teröre yalnızca insanların canını değil, her şeyden önce siyasilerin dirayetini, samimiyetini ve aklını kurban veriyoruz.
Neyse, gelelim asıl meseleye.
Her büyük terör eyleminin ardından cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı düzeyinde PKK’nın arkasındaki ülkelerin varlığına dikkat çekilir. Öyle ki Türkiye’de PKK’ya destek verip tetikçi olarak kullanan ülkeleri herkes biliyor.
Peki bu tespitle alakalı niçin bir şey yapılmıyor?
Lafı dolandırmadan söyleyeyim: Türkiye’yi yönetenler PKK üzerinden Türkiye ile hesaplaşmak isteyenlerle mücadeleyi göze alamıyorlar. Bu nedenle her bombadan sonra dikkatleri ve öfkeyi tetikçi pozisyonundaki PKK’ya çekerek hem sorumluluktan kurtulma, hem de ‘gerçek muarızı’ saklama çabasındalar.
Antep patlamasında da ben benzer bir tablonun oluştuğu kanaatindeyim.
Bir taraftan “filan ülkeler PKK’yı destekliyor deyip” diğer taraftan da tetikçiye kızmak, onunla uğraşmak ‘büyük devlet’lerin yapacağı iş midir? O bombaları dün EL Kaide eli ile koyanlar bugün PKK eliyle koyuyorlar. Ne değişiyor ki?
İşte bundan dolayı Antep olayının ABD’de aylar önce senaryo olarak konuşulmuş olması kimsenin umurunda değil.
Düşünebiliyor musunuz: Aylar önce ABD’de üç düşünce kuruluşu CIA ajanlarının da katıldığı bir toplantıda bir araya geliyor ve “nasıl bir senaryo olursa, Türkiye Suriye’ye savaş açmak zorunda kalır,” bunu konuşuyorlar. Senaryoya göre "Antep’te büyük bir bomba patlarsa, Türkiye Suriye’ye savaş açabilir “
Tesadüf(!) bu ya, yaklaşık 2 ay sonra Antep’te bomba patlıyor.
Ve bütün ülke bunu PKK yaptı diye olanca öfkesini PKK’ya yöneltiyor.
Tamam tetikçilere kızalım da, bu eylemin senaryosunu yazanları ne yapacağız? Niçin öfkenin bir miktarı da senaristlere yönelmiyor?
Kaldı ki “PKK’nın arkasında bazı ülkeler var” tezi benim tezim değil. Devleti yönetenlerin zaman zaman dile getirdiği bir görüş bu.
Buna rağmen yedi düvele savaş açalım, herkesle hesaplaşalım sığlığını da savunuyor değilim.
Sorun büyük. ‘Gerçek muarızlar’ı herkes biliyor. Fakat kimse Türkiye’nin başına çorap örmek isteyen gerçek muarızlar ile mücadele edecek ne akıl, ne dirayet, ne strateji, ne de plan ortaya koyabiliyor.
Peki durum bu kadar sıkıntılı iken BDP eş başkanı Demirtaş’ın “400 Km PKK kontrolünde” açıklamasına büyük bir sığlıkla sarılan Ahmet Altan’ı ve bazı ulusalcıları rahatlatmak için Şemdinli’de Hürriyet yayın yönetmeni Enis Berberoğlu’nun verdiği poz işe yarar mı?
Kime ne derse desin, Enis Berberoğlu’nun Şemndinli’de verdiği poz gazetecilik bakımından heyecan verici ve şık bir poz olsa da, Türkiye için bir karamsarlık tablosudur. Savunma psikolojisi yenilmişlik duygusunu da beraberinde getiri..
Peki Berberoğlu’nun o çiçekli pozu Cemil Çiçek’in rahatlamasını sağlar mı? Neyi dert ettiğini bilsek…
Zorunlu bir izahat
Yazılarımdaki eleştirilerden canı yanan çevrelerden zaman zaman Star grubundaki görevimden ve Cine 5 medya grubu başkanlığından niçin ‘kovulduğumu’ bildikleri ve daha ileri gidersem bunu açıklayacakları şeklinde tehditler alıyorum.
Bugüne kadar bunu ciddiye almadım. Cevap vermeye tenezzül etmedim. Fakat ayaktakımından oluşan müptezel tayfa, Suriye ve İran meselesindeki tutumumun verdiği rahtsızlıkla azarak bu iftiraları bir kampanyaya dönüştürdüler.
Bu iki kurumdan da niçin istifa ettiğimi açıklamaktan gerçekten utanıyorum.
Ayrıldığım kurumlarda önüme gelen şıklar arasından istifayı niçin tercih ettiğimi, istifa etmenin bana niçin daha doğru geldiğini anlatmak, buradan kahramanlık hikayeleri çıkarmak, bana göre, yapılacak bir iş değil.
Birilerini rahatlatacağım diye böyle bir bayağılığın esiri olacak değilim.
İşte bundan dolayı bir çağrım var.
Star grubundan bana göre istifa, müptezel ayak takımına göre ‘kovulma’ olan ayrılışımın hikayesini, arka planını, grubun icra kurulu başkanı Mustafa Karaalioğlu açıklayabilir.
Gerçekten ben yazmaktan, anlatmaktan, izah etmekten utanıyorum. Mustafa Karaalioğlu önce etrafındaki bu müptezel ayak takımına, sonra da herkese açıklarsa sevinirim.
Aynı çağrıyı Cine 5’in o zaman ki patronu TMSF başkanı Şakir Ercan Gül’e de yapıyorum.
Dürüstlüğüne ve efendiliğine itimat ettiğim Şakir Bey, Cine 5’ten niçin istifa etmek zorunda kaldığımı açıklayabilir.
Yapacağı her açıklamanın başımın üstünde yeri var.
Tek cümle söyleyeyim: Bu iki kurumdan da çalıştığım işin ahlakına mahkum olmamak, kendi ahlakımın gerektirdiği işi yapmak için, bilerek isteyerek istifa ettim.
İnşallah zamanla her şey en çıplak haliyle ortaya çıkacaktır. Bundan kimse kaçamaz.
Diğer taraftan, hakkımda kim tarafından, hangi amaçla çıkarıldığını bildiğim onlarca iftira dolaşıyor. Tek bir belge, tek bir somut bilgi, tek bir kaynak gösterilmeden yürütülen bu ‘itibarsızlaştırma’ çabalarına katılan, ekmeğini tetikçilikten çıkaran ahlak yoksunu, müptezel takımının iftiralarına tenezzül edip cevap vermeyeceğim.
Bu iftiraları okuyup benden bir izahat
bekleyen okuyucuları da inandıkları ile başbaşa
bırakıyorum.
İftiracılara son sözüm: Sayın görünmez köpekler, canınız
cehenmeme. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın