Ekrem Dumanlı bu durumun farkında mı?

Ekrem Dumanlı bu durumun farkında mı?

Zaman gazetesi yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın Pazartesi günü yayınlanan yazısındaki serzenişlerinden, suçlamalarından, sanırım bir miktar da benim payıma düşüyor.

Ekrem Dumanlı Ahmet Şık ve Nedim Şener olaylarında ‘Cemaat’in hedef tahtasına konulduğunu, bunun da bir ‘psikolojik yıpratma kampanyası’ olduğunu ileri sürüyor.

Benimki gibi ‘iyi niyetli’ eleştirileri ise ‘kandırılmışlar’ kategorisine alarak bize bir ‘lütufta’ bulunuyor.

Ekrem Dumanlı farkında mı, bilmiyorum, ama Gülen Cemaati adına eleştirilere verilen tepkiler git gide TSK’nın kendisine yapılan eleştirilere verdiği tepkilere benziyor.

TSK da tıpkı böyle yapmaz mıydı? Kendisine yönelik her eleştiriye karşılık olarak ‘Amaçları Türkiye’nin gözbebeği orduyu yıpratmak’ diyerek işin içinden çıkacağını zannederdi. Çıkamadıklarını gördüklerinde, zaten iş işten geçmişti.

Doğrusu, benim Ekrem Dumanlı’nın Pazartesi günkü yazısında sadece buraya değil, birkaç noktaya itirazım var.

Birincisi, Ekrem Dumanlı ‘Son dönemde olup bitenler niçin cemaatle ilişkilendiriliyor, cemaat suçlanıyor?’  diye tuhaf bir soru soruyor.

Galiba Ekrem Dumanlı hazırladığı gazetenin veya içinde bulunduğu gruba ait TV’lerin yayınlarına dikkat etmiyor. Eğer ediyor olsaydı, bu sorunun ne kadar anlamsız olduğunu görürdü.

Şöyle biraz günlük ‘mücadele’nin dışına çıkıp bu yayın organlarının son dönemdeki üslubuna dikkat ederse, kendi medyasının Gülen Cemaati’ne ne derece zarar verdiğini anlayacaktır.

Dumanlı, Gülen Cemaatine mensup veyahut oralardan nemalanan bir grup yazar, çizer, aydın, gazeteci arkadaşın kullandığı kavgacı, meydan okuyucu, mütekebbir, tehditkâr üslubun Cemaat mensuplarını nasıl zora soktuğunu, hattâ cemaatin kendisi için bile nasıl itici hale gelindiğini de görmüyor anlaşılan.

Bu yayınların, bu davranışların Gülen cemaati mensuplarının yıllarca ilmek ilmek ördüğü efendi, kibirsiz, alçakgönüllüler  imajını nasıl yerle bir ettiğinin de farkında değiller.

Hatta yıllar önce Türkiye’nin herhangi bir köşesinde, herhangi bir beldesinde, oranın en beyefendi, en alçakgönüllü, en nazik, en kibar, en anlayışlı, en bağışlayıcı, en hoşgörülü insanları kimler diye bir anket yapılsaydı, eminim büyük bir çoğunlukla bu cemaatin terbiyesini almış ya bir öğretmen, ya bir hakim ya bir esnaf veyahut bir genç gösterilirdi.

Peki bugün bu cemaati toplumun bir kesimi için kim böyle açıktan hedef haline getirdi? Ekrem Dumanlı bu soruya gerçekten cevap arıyorsa, büyük oranda söz sahibi olduğu yayın organlarının haber diline, ‘mücadele aşkına’ bakmasını tavsiye ederim.

Ekrem bey, farkında mısınız bilmiyorum ama git gide, yıllarca kendinizi beri tutuğunuz, beraber görünmekten özenle imtina ettiğiniz, hiçbir ortak karar içerisine girmediğiniz, varlığı size büyük rahatsızlıklar veren Akit gazetesine benziyorsunuz?

Dumanlı’nın yazısında itiraz ettiğim bir diğer nokta ise Gülen Cemaati anlatılırken yalnızca ‘Cemaat’ kelimesinin kullnamış olması.

Bu yapılara uzak olanların, bu mahallenin dilini bilmeyenlerin ‘Cemaat’ dediklerinde neyi kastettikleri anlaşılabilir. Çünkü nasıl bir çam devirdiklerini görmüyorlar.

Peki ya Ekrem Dumanlı’ya ne oluyor? O da mı bilmiyor bu tanımlamanın sakıncalarını?

Türkiye’de Cemaat denince herkesin aklına yalnızca Gülen Cemaati mi gelmeli? Türkiye’de en az Gülen cemaati kadar büyük, ondan çok daha uzun geçmişe sahip onlarca cemaat var. Süleymancılar var. Nakşiler var. İskender paşa cemaati var. İsmail ağa cemaati var. Milli Görüşçüler var. Daha adını sayamadığımı onlarca cemaat var. Bütün bu cemaatler sizin yapıp ettiklerinizi onaylıyor mu sanıyorsunuz?

Ekrem Dumanlı’nın kendi cemaatinden bahsederken Gülen Cemaati yerine sadece ‘Cemaat’ kelimesini kullanmasını yadırgadım doğrusu.  'Cemaat' algısının bu şekilde oluşmasının faydasını / zararını hesap etmemesi ayrıca tuhaf bir durum.

Ekrem Dumanlı’nın yazısında beni rahatsız eden önemli kısımlardan biri de Dımanlı’nın 28 Şubat dönemini kastederek “O karanlık günlerde her türlü baskıyı içine sindiren…” diyerek bir kesime eleştiri getirmesi.

Bu cümle beni çok rahatsız etti.

Niçin? Yoksa ben de mi o baskıları içine sindirenlerdendim? Elbette hayır.

Fakat Ekrem Dumanlı’ya birkaç soru sormak istiyorum.

Sorularım şunlar:

 1 - 28 Şubat sürecindeki baskılara en çok kimler boyun eğdi? Mesela yüzbinlerce üniversite öğrencisi genç kızın hayatını altüst eden başörtüsü yasağını  'bu okulları gerekirse kapatırız ama bu yasağı uygulamayız' demek yerine başörtüsü yasağını özel dershanelerde bile ilk kez kim, hangi gerekçeyle uyguladı?

2  - Dindar kesime baskının zirveye çıktığı günlerdeki Zaman gazetesinin ve STV’nin yayınları ile şimdiki yayınlar arasında fark var mı? Varsa nasıl bir fark var?

3  - Gülen Cemaati’nin açtığı okullardan rahatsızlığını dile getiren, o okulları kapatmak için büyük çaba harcayan Çevik Bir’e mektup göndererek ‘Bu okulları arzu ederseniz size teslim etmeye hazırız’ türü ‘hoşgörülü’ yakınlığı kim gösterdi?

4  - 28 Şubat döneminde gerek Gülen Cemaati’nin, gerekse tüm dindar kesimin maruz kaldığı baskılara karşı Emniyet içinde neredeyse nefes borusu görevi gören Hanefi Avcı bugün niçin hapiste? Ve sizin de başında bulunduğunuz yayın organlarında Hanefi Avcı’ya dönük bu husumetin nedeni nedir?

Kuşkusuz bu soruları çoğaltabilirim. Amacım Ekrem Dumanlı ile bir tartışmaya girmek değil; karşıdan, yani bizim tarafımızdan nasıl göründüklerini kendisiyle paylaşmak.

Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Toplumda rahatsızlık yaratan, toplumun bir kesimi için Gülen Cemaatini hedef haline getiren yanlış uygulamaların zararı sadece o cemaate değil, benim de içinde olduğum çok daha büyük toplum kesimine de dokunacak.

Hepimizin bazen kendimizi günlük hengameye kaptırır, yaptığımız hataları fark etmez oluruz.  Bugün Gülen cemaati adına yapılanların da bu türden hatalar olduğuna inanmak istiyorum. Ve yeri geldikçe bu hatalardan kendilerini de haberdar etmek istiyorum.  Kibrin kimseye fayda getirmeyeceğini görmelerini istiyorum. ‘Allah’ın kibirlileri sevmediğini’ altını çizerek belirttiğini hatırlatmak istiyorum.

Hiç kimse insanın kendi kendisine verdiğinden daha fazla zarar veremez.

Eğer zarardan kurtulmak istiyorsak, önce kendimizi gözden geçirmeliyiz.

Ahmet Altan’ın nezaketi ve öfkesi

Ahmet Altan’ın bazen haklı olarak öfkelendiğini görüyoruz. Mesela medya bir şeyi gerektiği gibi ele almamışsa, bu durum Ahmet Altan’ın öfkesini kabartıyor.

Hükümet AB konusunda, ‘Kürt sorunu’ konusunda biraz duraklayacak olsa, Ahmet Altan’ın öfkesi kabarıyor. Başbakana ‘Utanmadıktan sonra her şeyi yapabilirsin’ diyecek kadar sert olabiliyor.

Kendisini eleştiren askere de en ‘cesur’ kelimelerle haddini bildiriyor.

Fakat dikkat ettim, mesele Gülen Cemaati olunca Ahmet Altan’da tuhaf bir nezaket beliriyor.

Örneğin bu son kitap baskını meselesi. Görünen o ki bu baskın olayı Ahmet Altan’ın içine sinmemiş. Bir türlü kabullenemiyor.
Peki Ergenekon davasına bu kadar zarar veren bu davranış karşısında Ahmet Altan neden hiç öfkelenmiyor?

Ben bu sorunu cevabını bilmiyorum. içinizde bilen var mı?

Ahmet Altan Gülen cemaatinden korkuyor olamaz, değil mi? Yok canım, daha neler...