Ebru Gündeş'in eşi Kastelli kadar uyanık değilmiş...

Ebru Gündeş'in eşi Kastelli kadar uyanık değilmiş...

Reza Zarrap rüşvet alacağına vermiş...

Son operasyonla ilgili olarak yargılama sonuçlanıncaya kadar esasa girmeyeceğimi söylemiştim…

Ama…

Halk Bankası – Reza Zarrab ilişkisi (Doğalgaz alımı ve bedelinin ödenmesi) için örnek olur diye, 33 yıl önce yaşanmış bir olayı anlatacağım…

Neden mi?..

“Reza Zarrab eğer rüşvet vermişse halt etmiş” demek için…

Çünkü…

Reza Zarrab’ın İran’a yaptığı altın ihracı tamamen devletin (Hükümet’in) bilgisi dâhilinde olan bir şey belli ki…

Ama…

Resmileştirilemeyen bir işlem…
 

Neden?..

Çünkü…

İran'a uygulanan ambargoya uymak zorundayız…

Ama...

Bir yandan doğalgaz alacağız ve parasını da ödemek zorundayız...

Bunu; resmileştirmeden ne yapacağız?..

Belli ki işte orada bu tür işleri yapabilecek kadar gözü kara tipler gerekiyor...

Ve belli ki o "gözü kara kişi Zarrab" oluyor...

Da...

Anlayamadığım şu:

Zarrab rüşvet alması gereken(!) bir iş için (Nedense ve iddiaya göre) Halk Bankası Genel Müdürü’ne rüşvet veriyor…

Demek ki kandırılmış…

Yaptığı işin Türkiye için “olağan” bir işlem olduğu gizlenmiş…

Ya da…

Uyanık; başkalarının da talip olduğu o yasadışı ama “rutin, devletin lehine” olan işi kapabilmek için rüşvetin en büyüğünü vermiş…

Az sonra okuyacaklarınızda göreceksiniz ki; Zarrab da eğer Banker Kastelli kadar “Uyanık” olabilseymiş başına hiçbir iş gelmeyecekmiş…

Ne mi yapsaymış?..

Türkiye - İran arasında sürdürdüğü para ilişkisini devletin bilgisi dâhilinde yaptığına ilişkin bir “Resmi Onay mektubu” alsaymış bugün evde karısıyla televizyon izliyor olacaktı…

 

Geleyim örnek olaya…

Ama önce Devletin gözetim ve denetiminde yapılan yolsuzluğun yapıldığı dönemin evveline bir bakalım…

1978 Ecevit Hükümeti (12 AP’li milletvekili istifa ettirilmiş onbiri bakan yapılmıştı) döneminde Türkiye cumhuriyet tarihinin 2. Dünya Savaşı hariç en derin yokluk dönemini yaşamıştık.

İlle de benzin, fuel – oil, gaz ve yağ kuyrukları…

Derken, 1979 Ekim’inde yapılan ve Adalet Partisi’nin büyük siyasi zaferiyle sonuçlanan ara seçimlerden sonra Başbakan Ecevit istifa etmiş dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk (Merhum) Süleyman Demirel’i yeni hükümeti kurmakla görevlendirmişti.

Demirel, MSP’nin katılmadığı ama güvenoyu verdiği hükümetiyle göreve başladığında, “tam takır kuru bakır” bir hazine vardı…

İşte o süreçte (70 sente muhtaç olduğumuz o günlerde) Demirel, dönemin yıldızlaşmış borsa bankeri Cevher Özden’den gelen ve pek de yasal olmayan bir yolu uygulayıp önemli miktarda döviz girişi elde etmişti…

Nasıl mı?..

“Banker Kastelli – Melek mi? Şeytan mı?” İsimli kitabımdan o bölümü rahmetli Cevher Özden’in (Banker Kastelli) ağzından aynen veriyorum:

 

 Devlet kaçakçılık yapar mı?..

 AP Genel Başkanı Başbakan Süleyman Demirel, dönemin (1980) Maliye Bakanı İsmet Sezgin’i döviz kaynakları bulmakla görevlendirilmişti…

Aynı tarihlerde Sarı Nazif isimli bir altıncı, Türkiye’den altın kaçırıp Avrupa’da satıyordu…

Çünkü altın Türkiye’de ucuz, Avrupa’da pahalıydı

Ne var ki sarı Nazif, gümrüklerde zorlanıyordu…

Kolay iş değildi yaptığı

Büyük miktarlarda rüşvet veriyordu…

O durumda da altının maliyeti artıyordu…

Diğer tarafta da, SBS (Soseity Bank of Swiss) kanalıyla Türkiye’ye havale ettiği dövizlerin TL. karşılığını dilediği sürede alamıyordu...

Bu nedenle de altın çıkışı aksıyordu…

Sarı Nazif, bir gün benden randevu istedi…

Gel” dedim…

Önce gümrüklerde yaşadığı sıkıntıyı anlattı

Sonra da havale yaptığı bankanın dövizin karşılığı olan TL.’yi bir an önce ödemesi için aracı olmamı istedi...

Her iki isteği de kabul etmedim ama birkaç gün önce beni arayıp, döviz krizine çözüm önermemi isteyen Maliye Bakanı’nın söylediklerini hatırladım…

Sekreterime Maliye Bakanlığını arattım…

Bakan Sezgin ile görüşecektim…

Sezgin Bursa’da bir konferanstaydı

Bu kez oteli aradım…

Bakanın konferansta konuşma yaptığını söylediler:

Hemen telefona gelsin kendisiyle mutlaka konuşmalıyım” dedim…

Beş dakika sonra Bakan Sezgin telefondaydı

Durumu anlattım…

Eğer bu adamın kaçakçılığına göz yumar, parasını da bir an önce ödetirseniz, döviz krizi çözülür” dedim…

İsmet beyin, az önce kuşkulu olan ses tonu canlandı

Bana birkaç dakika müsaade et Cevher” dedi…

Çok geçmeden İsmet Sezgin yine aradı

Hemen Demirel’i ara… O sana gereken her türlü garantiyi verecektir…”

Başbakan’ı aradım…

Başbakan “Benden sana her türlü garanti var. Sen yine de Hüsnü’yü (Özyeğin) ara, Türk lirası ödemelerde zorluk çıkarmasın” diyerek onay verdiğini ifade etti…

İkna olmadım:

Abi sen yine de çekeceğim telekse vereceğin cevapta bu konudaki garantini yazılı bildir” dedim…

Tamam kardeşim.. Az sonra teleks elinde olacak… Gözlerinden öperim…”

 Başbakanlıktan teleks geldikten sonra Sarı Nazif’i aradım…

Durumu anlattım…

Gümrüklere ve paranın yattığı Pamukbank’a talimat verildiğini söyledim…

Birkaç gün sonra, her gün on milyon dolar döviz, SBS’den Pamukbank’a gönderiliyordu…

Bankanın genel müdürü Hüsnü Özyeğin de karşılığı olan TL’nin hemen ödenmesi talimatını veriyordu…

Bu durum yaklaşık onbeş gün kadar sürdü…

O günün şartlarında yüzelli milyon dolar çok büyük bir paraydı

Çok önemli sıkıntıları çözmüştü…

Ve biliyor musun?..

Bu nedenle yargılandım ama Demirel’in çektiği teleks sayesinde beraat ettim…

Dişe diş başa baş mücadele ederim...

Haksızsam çekilir otururum bir kenara...

Haklıysam dağları deviririm ama hakkımı kimseye yedirmem…

Yalan konuşmam mümkün değil çünkü yalan tasarlayamam ve hafızam zayıf olduğu için söylediğim yalansa hemen unuturum ve ikinci defa o yalanı birinci defadaki gibi anlatamam…

Oysa doğrular unutulmaz ve her seferinde virgülüne kadar aynen anlatırım…

Bu benim en büyük avantajımdır…

Bunun için hep güvenilir bir adam olmuşumdur.