Doğuda bir ilçeden medyanın manzarası

Doğuda bir ilçeden medyanın manzarası

Bayramı doğuda, çocukluğum geçtiği ilçede geçirdim. Hem biraz kafa dinlemek, hem de referanduma mütevazı bir katkı yapmak üzere birkaç yıldır gidemediğim şirin ilçeme gittim. Orada yaşadığım birkaç gün, sanki başka bir dünyadaydım. İnsanlar farklı, kaygılar farklı, meraklar farklı, kısaca gündem farklı.

Bunu daha önce de tecrübe etmiştim. Gündemin sahibi görünen medya aslında kendisi çalıyor, kendisi oynuyor. Lakin bu kez bunu sanırım daha derinden hissettim.

Evet, biz hepimiz burada kendimiz çalıyoruz, kendimiz oynuyoruz. Yazdıklarımız çizdiklerimiz daha çok mahallenin sakinleri arasında kalıyor. Belki bir de küçük bir azınlık konuya dahil oluyor.

Dün Ertuğrul Özkök'ün de belirttiği gibi gazetelerin okunduğu şehirler ile gazete okunmayan şehirlerin referandum sonuçlarına bakarsak medyanın etki alanını da az çok görmüş oluyoruz.

Ben de bugün size bu küçük ilçede medyaya dair ilginç gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

Bu ilçenin merkez nüfusu 10 bin kadar. Köyleriyle beraber 30 bine yaklaşıyor nüfus. Gazete okunurluğu yok denecek kadar az.

Şu çarpıcı olgu her şeyi özetliyor: Tek bir gazete bayii var ve burada da ancak 45-50 gazete satılıyor.

Burada ilginç olan sadece okunan gazete sayısındaki azlık değil. Tercih edilen gazeteler ve bu tercihin zamanla nasıl değiştiği de ilginç.

Gazete almak için bayiye gittim. Tezgahtarla muhabbet esnasında hangi gazetenin kaç sattığını da sordum. Aldığım cevaplar medyadaki sessiz değişimin göstergesi belki de.

Tezgahtar arkadaş hangi gazetenin kaç sattığını söylerken  bir gözlemini de paylaştı benimle. Önce satış rakamlarını vereyim sonra gözlemin üzerine birkaç kelam edeceğim. Köyleriyle beraber yaklaşık 30 bin nufüslu ilçede Habertürk 10, Sabah 9, Hürriyet 7 adet satıyormuş. Bunlar promosyonsuz rakamlar. Ben bu rakamları görünce biraz da işin iç yüzünü anlamak niyetiyle " Kim niye alıyor Habertürk'ü" diye sordum.

Gelen cevap: "Öyle deme abi, artık yeni zengin ve bürokratik kesim gazetelerini değiştirip Habertürk'e kayıyor". Tezgahtarın verdiği bu cevap eminim burada yayın yönetmenliği yapan birçok gazeteci arkadaşı rahatsız edecek türden.

Görünen o ki Türkiye'nin değişen siyasi tablosunun arkasında toplumsal bir değişim de var. Küçük ilçelerdeki elit kesimin gazete tercihindeki kaymanın anlamı bu.

Biliyorum 10 bin nüfuslu bir ilçe yeterli örnek teşkil etmez. Ama Türkiye genelinde de 'elit' kesimin değişimi de gazete tercihlerine yansıyacaktır.

Burada Habertürk meselesi üzerinde biraz durmak istiyorum.

Bayramdaki gözlemlerim Habertürk'ün yeni dönemin gazetesi olduğu yönünde. Yalnız, Habertürk'ün bu alanda bir manisi var ki o da yazar seçimindeki yanlışlar.

Habertürk Bekir Coşkun gibi daha çok Sözcü gazetesine yakışacak fanatiklikte kalemleri transfer ederek yeni Türkiye ile kuracağı sağlam bağı tehir etti, ediyor.

Habertürk'ün de 'yandaş' yazarlarla doldurulmasını isteyenlerden değilim tabii. Muhalifliğinde de yandaşlığında da makulü yakalamış bir çok kalem var. Habertürk yazar seçerken bu inceliğe dikkat edebilseydi, daha çok yolu daha hızlı katetmiş olabilirdi.

Biliyorsunuz, Bekir Coşkun ile Habertürk'ün yolları ayrılmak üzere. Sanırım benim gözlemimin benzerini gazetenin yöneticileri de tecrübe ediyor.

Gazetenin ilk çıktığı günlerde yazar bulamamanın getirdiği psikolojiyle yapılmış bir tercih de olabilir Bekir Coşkun tercihi. Ama artık Habertürk kendini gazete olarak kabul ettirdiğine göre, o psikolojiye yenik düşecek durumda değil. Çünkü gazete okurla buluşmayı başardı. Bundan sonra fanatiklerden uzak durup, makulleri tercih edebilir.

Fanatiklik kimseye fayda sağlamıyor. Sadece muhalefetin fanatiği değil, yandaşlığın fanatikliği de kaybettiriyor. Bekir Coşkun'un Habertürk'e verdiği zararın aynısını başka birçok 'yandaş' yazar da Sabah'a vermiyor mu?  Okurun gazete tercihlerinin değişmesinde bunun önemli bir etken olduğunu düşünüyorum.

En fanatik Ak Partili bile kendisine söven Bekir Coşkun gibileri okumak istemediği gibi, fanatik yandaşları da okumak istemiyor.

Habertürk Hürriyet'in temsil ettiği eski okuru değil, oluşmaya başlayan yeni okuru kendisine hedef seçmeli. Medyadaki yerini sağlamlaştıracak rota bu olur.

Hürriyet'e gelince, benim gözlemlerime göre,  yeni çizgi arayışındaki bu gazete büyük bir açmaz içerisinde. Anadoludaki tabirle 'ölmüş ama ağlayanı yok'.

Hürriyet okurdaki değişimi anlamaya çalışmak bir yana, referandumdan çıkan sonucu yorumlarken 'halkın %60'ı hâlâ aptal' diyen yazarları var.

Yol boyunca birkaç gazete bayiine daha uğradım. Buralardan da elde ettiğim satış rakamlarını paylaşmak istemiyorum. Çünkü rakamlar adı yandaşa çıkmış bazı gazeteler açısından gerçekten facia niteliğinde.