Diyanet İşleri Başkanlığına Mehmet Görmez hoca atandığında
umutlanmıştım.
Ağırbaşlı, sakin bir tavrı ve güven veren bir yüz ifadesi
vardı.
Meseleleri daha ciddiyetle ele alacağı beklentisi oluştu bende.
Fakat maalesef hayal kırıklığı yaşıyorum.
Türkiye’de uzun zamandır birçok mesele din üzerinden tartışılıyor.
Siyasilerin, gazetecilerin, aydınların, sivil toplum kuruluşlarının, sokağa dökülen insanların bile dini konular üzerine söyleyecek sözü var ama ne hikmetse bir tek Diyanet’in yok.
Cemaatler almış başını gidiyor. Her biri derin bir yozlaşmaya teslim olmuş.
Kimisi dini değerler üzerinden itibar devşirme peşinde, kimisi dini paraya tahvil etme çabasında. Kimisi de dini söylemleriyle biriktirdikleri taraftarlarını inşaat şirketlerine ciro ediyor.
Bir kısmı ise ‘dini değerleri koruyoruz’, ‘dine hizmet’ bahanesiyle insanlara resmen zulüm ve hakaret ediyor.
Gezi olaylarıyla beraber meseleleri din üzerinden tartışma tavrı zirve yaptı.
Ülkenin başbakanı neredeyse tam 20 gündür yaptığı her konuşmada “camide içki içildi” iddiasını siyaset malzemesi yapmaktan imtina etmiyor.
İktidar partisine yapılan her eleştiri yandaşları tarafından dine yapılmış bir eleştiri olarak sunuluyor.
Ve asıl mesele, dini değerleri savunanlar ile dine karşı çıkanların çatışmasıymış gibi gösteriliyor.
Din ‘dindar’ siyasetçilere bir kalkan vazifesi görüyor.
Peki toplumu bu istismarın neden olduğu yozlaşmadan, dini de bu “istismardan” koruması gereken Diyanet’in susuyor olması kabul edilir bir şey mi?
Sormak gerekmez mi Diyanet işleri başkanlığına: Şimdi değilse ne zaman konuşacaksınız?
Eğer dine, dini değerlere bir hakaret, bir saldırı, bir saygısızlık varsa bunu korumak başbakanın mı görevi, yoksa Diyanet İşleri’nin mi?
Camide içki içildi gibi konular değilse nedir sizin meseleniz? Bu konunun siyasi arenada ayrıştırıcı bir malzeme olarak kullanılması sizi niçin rahatsız etmiyor?
Biz, Diyanet İşleri Başkanlığından, dini istismar eden siyasilere veyahut sivil toplum kuruluşlarına “Lütfen dinden elinizi çekin. Din bu toplumun manevi ve kültürel değeridir. Kendi kişisel ve siyasi çıkarlarınız için kullanarak toplumun bu değerlerini ucuzlatmaktan vazgeçin” diyecek varsa dine bir hakaret bunu toplumun bütünü adına eleştirecek gür bir sesi ne zaman duyacağız?
Bazı toplulukların, bir kısım siyaset ve ticaret erbabının ‘biz daha dindarız’ diyerek diğerinin ensesinde boza pişirmesinin önüne kim nasıl geçecek?
Başbakan Erdoğan resmen dinin tek koruyucusu, tek sorumlusu, tek temsilcisi gibi hareket ediyor.
Yaptığı her konuşmanın artık büyük kısmı din, iman, ayet, namaz, kıyam, besmele gibi dini kavramlarla örülü.
Başbakanın konuşmaları camilerde hutbe niyetine dinletilse eminim kimse yadırgamaz.
Ve nasıl oluyorsa hepimiz adına dini temsilden sorumlu olan Diyanet, siyasilerin dini bu kadar bariz bir şekilde siyasetin malzemesi yapmasından rahatsız olmuyor.
Eğer tek işiniz camilerin bakım ve temizlik işlerini yürütmekse emin olun ki Türkiye’de bu işi sizden daha iyi ve ekonomik yapacak yüzlerce profesyonel temizlik şirketi var.
Toplumda dini yaşantısı ile siyasi tercihini bir birinden ayıran büyük bir kesim var. Ve bu insanlar kutsal saydıkları değerlerin bu kadar ucuz şekilde pazar malzemesi yapılmasından fena halde rahatsızlar.
Ama ne yazık ki bu tabloya itiraz edecek ne bir kurum ne de bir aydın topluluğu mevcut.
Aydınların, yazarların iktidarla “tamamen duygusal” bir birlikteliği var, o yüzden olup bitene itiraz edemiyorlar.
Peki sevgili Mehmet Hocam siz niye susuyorsunuz? Söyler misiniz sizin sorununuz ne?
Böyle giderse yakında temsil edeceğiniz ‘gerçek bir din’ kalmayacak haberiniz olsun. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın