Olağanüstü durumlarda analizlere duygular karıştırılırsa, olağanüstü durumların devamlılığına katkı sağlanmış olur.
Tezat, olağanüstü durumlarda duygu yoğunluğu kaçınılmazdır.
Darbe kalkışmasından bugüne, değerlendirmelere bakılırsa girişimin başarılı olamaması üç cümleyle açıklanıyor;
- Darbeyi halk önledi.
- Darbeyi emniyet güçleri önledi.
- Darbeyi kahraman askerler önledi.
Üç cümlede de gerçek payı var, ancak tüm gerçeği açıklamaya yetmiyor.
Darbe girişimindeki başarısızlığı açıklayacak en önemli gerçek: FETÖ'nün ve FETÖ'yü kullananların, devlet kurumlarını ele geçirmiş ancak halkı ele geçirememiş olmalarıdır.
"Devlet" asker, polis, yargı ve medya kurumlarıyla yönetilir. Bildiğimiz gibi FETÖ de, oralarda kuluçkaya yatarak, en üst kademelere kadar ilerledi.
FETÖ üyeleri, bulundukları çevredeki en sosyal, en yardımsever insanlar gibi kamufle olsalar da halkla temasta başarılı olamadılar.
Süleyman Demirel döneminde Gülen'in İstanbul'da vaaz verdiği camiler dolup taşarmış.
Cami cemaati birbirlerine "Şu camide bir hoca var, çok güzel vaaz veriyor" tavsiyesinde bulundukları için.
Halkımız ağzı laf yapan insanı sever. Ama. Aynı zamanda "Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" karakterindendir.
Mesela. Adamın biri "Karımı öldüreceğim" dese umursanmaz.
Adam gidip karısını öldürünce, "Vay be, herife bak karısını kesmiş" der.
Daha net söylemek gerekirse, halkımız "hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme" ekolündendir.
Hocanın dediğini yapanlar siyasetçilerdi, kadrolaşmaları bunun göstergesi.
Hocanın gittiği yoldan gitmeyen de halkın kendisi oldu. Seçimlerde FETÖ'nün desteklediği partilerin aldıkları oy ciddi bir oranı hiç bulmadı.
Dolayısıyla. "Darbeyi tankların üzerine çıkan, karşısına dikilen, yollara dökülen halk önlendi" demek hoş, ama gerçekçi değil.
Darbeyi önleyen, FETÖ'ye zırnık pirim vermeyen o halkın askerdeki çocuklarıydı.
Belli ki, kimi tatbikatta olduğunu sanıyordu, kimi komutanın emrine itaat ediyordu.
Erlerin yüzlerindeki şaşkınlığı görmediniz mi?
Tüfeğini geri almak için sivil birinin eline yapışmış çırpınan asker size "Hababam sınıfı Askerde" filmindeki sahneleri hatırlatmış olmalı. O er darbeci olsa, o tüfek bir şekilde patlamaz mıydı?
Siz olsanız, sivillerin askerleri teslim aldığı masalına mı inanmak hoşunuza gider, yoksa gerçek durumu fark eder etmez, kendisini FETÖ'nün yanında değil, devletine teslim olmayı tercih eden askere alınmış halk çocuklarına inanmayı mı?
Elbette darbeyi planlayan ve uygulamaya koyan subay ve generalleri bu erlerden ayrı tutmak lazım.
Kıssadan hisse bir:
Darbeyi halk önledi diyerek kafayı kuma gömmek yerine, FETÖ'nün halka ulaşamamasının nedenlerini anlamaya çalışmak lazım.
Kıssadan hisse iki:
Din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laik düzenin değerini ve itibarını acilen kabul etmek lazım.
Kıssadan hisse üç:
Ya gerçekte darbe girişimi amacına ulaşmışsa? Darbecilerin asıl hedefi devleti ele geçirmek değil de TSK'nın itibarını sıfırlamak, zihinlerde yenilgiye uğratmaksa? Darbecilerin uyguladığı anlamsız vahşet, bu soruları sordurmalı ve acilen bu konu değerlendirilmelidir.
ACABA DİYORUM
ABD, "Darbe tezgâhlamadık" derken aynı zamanda da "Her kötülükte neden ilk akla biz geliyoruz?" sorusunun cevabını arayan algı araştırmaları yapıyor mudur?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TSK'ya kurulan kumpaslar sırasında her perşembe kendisine FETÖ hakkında klasör klasör bilgi sunan İlker Başbuğ'u dinlemediği için pişman mıdır?
Nazlı Ilıcak bu badireden de sıyırırsa, heykelinin dikilmesi gerekmez mi?
Aydın Doğan, "Ben nasıl oldu da bu kadına (Nazlı Ilıcak) program yaptırıp para ödemeye devam ettim" vicdan sızlaması yaşamış mıdır?
Can Dündar'ın tam da darbe girişimi öncesi yurt dışına çıkmasını rastlantı olarak yorumlayan kaç saf insan olabilir?
Sadece cemaat medyasında değil, merkez medyadaki FETÖ sözcüleri de soruşturmalardan paylarını alacaklar mıdır?
TSK'nın kendisine bulduğu harika sözcü Mete Yarar, her yayına koşarak kendini tükettiğinin ve sözünü değersizleştirdiğinin farkında mıdır?
AH ÜNİVERSİTELER AH
Bu köşede kaç kez yazdım artık hatırlamıyorum: FETÖ'nün üniversitelerde nasıl yerleştiğini.
FETÖ'nün daha çabuk ve daha yukarı yükselmesi için YÖK kanunları değiştirildi.
Onlar için yeni üniversiteler kuruldu.
Yabancı dilde yayın yapanların, Türkçe yayın yapanlardan çok daha yüksek puan almaları sağlandı.
Yurt dışı doktora eğitimliler daha kolay kadro alır oldular.
Normalde, bu durum normal olabilirdi.
Ne var ki, biz jürideki hocalar daha yüksek lisans sınavına girerlerken, doktorayı ABD'de ya da İngiltere'de yapacaklarını anlardık.
O ülkelerdeki üniversitelerde kendilerine kolayca yer bulurlar, döndüklerinde de kıdem olarak öne geçmiş olurlardı.
Diyeceğim o ki, sadece FETÖ üyelerini görevden uzaklaştırmak değil aynı zamanda onlar için değiştirilmiş YÖK yasasının da gözden geçirilmesi gerekmez mi?
HAYDAAAA
Önce Banu Alkan'dan duydu bu kulaklarım.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sesleniyorum, benim miras işimi halletsin" diyordu televizyonda.
Şimdi de Harika Avcı, evini kurşunlayanlardan kendisini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurtarmasını istiyor.
Cumhurbaşkanlığı, magazin camiasının işlerini takip edecek bir birim kurarsa şaşırmayacağım.
HAYAT NE TUHAF
Daha birkaç yıl öncesine kadar halkın gönlüne taht kurmuş bir kahramandı.
Popülerdi. Zengindi. Saygındı. Gol kralıydı.
Hakan Şükür.
Bugün ise halkın nefretle andığı bir terör örgütünün üyesi.
Bir yanlış karar, tüm hayatı yanlışlamaya yetiyor.
Keşke Hakan Şükür, Türk futbolundaki FETÖ'cüleri de açık etse, edebilse.
AKLIMDA KALAN
"Adam bir de profesör" şaşkınlığım: İstanbul Ticaret Üniversitesi tarafından, FETÖ bağlamında görevine son verilen Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Facebook hesabından şöyle bir açıklama yapmış: "Facebook arkadaşlığını muhbirlik olarak kullanan 'liberal' maskeli karaktersizlerin alacağı olsun." Hadi bu profesörün ifadesindeki çocuksuluğu geçtik, kendisi sosyal medyayı nereye koyuyor olabilir? Facebook'u karakterli insanların kullandığı bir ortam sanmasındaki yüzeysellik neyin nesi? Üstelik kendisi Anayasa Hukuku alanında uzman! Sosyal medya ile kamusal alan/özel alan ayrımını yapamıyorsa ben daha ne diyebilirim? Pes ki pes.