Daha ne kadar kötü olabilir?

Daha ne kadar kötü olabilir?

-Öğretim üyeliğim nedeniyle dönem sonu yoğunluğumun, gündemi geriden takip etmeme yol açtığı için üzüntülerimi belirtirim-

Ne zamandır Cumhuriyet Halk Partisi'nin içler acısı iletişim yönetimini yazsam mı, "bırak dağınık kalsın" mı desem arasında gidip geliyordum.

Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Belki de ondan, CHP'nin dökülen iletişimini yazmak bir türlü içimden gelmiyordu.

Geçen hafta. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Afyon kampını örnek gösterip dürtmeyi bile düşündüm.

Onların neden yüzde 50 oy aldığını Afyon'a bakın anlayın diyecektim.

''Madem özgün fikir geliştiremiyorsunuz, hiç değilse kopya çekin'' diyecektim.

Başkanlık sistemi tartışmalarını sürdürüş biçimleriyle dalga geçecektim.

"Başkanlık sistemi" ifadesini dile pelesenk etmek, olmasına katkıda bulunmak anlamına gelir diyecektim.

Bir tıp doktorunu partinize sözcü seçmenizin mantığı nedir, soracaktım.

Haluk Koç çok iyi bir doktordur ve tüm "çok iyi" doktorlar gibi iletişimle ilgisi sınırlıdır.

Koray Çalışkan gibi itici ve ipe sapa gelir cümlelerden yoksun birinin, ya da Levent Gök gibi ne dün ne de bugün iletişim kurabilmiş birinin vitrindeki hallerinin tartışmalısı gerek diyecektim.

Ki.

TRT krizi patlak verdi!

Levent Gök ve arkadaşlarının TRT'yi basmasını hayretler içinde izledim.

TRT gibi bir devlet kurumunun, bu ülkenin kurucu liderine ve kuruluş dönemine özenli ve de dikkatli bir dil kullanması gerekir.

Ülkenin genelinin hassasiyetlerine saygılı bir içerik oluşturması da gerekir.

Bu konuda yapılan yanlışların eleştirilmesi gerekir.

Bu eleştiri protestoya da dönüşebilir. Demokratik ülkelerde protesto bir muhalefet yöntemidir.

Ve. Fakat.

Ana muhalefet partisinin, grup başkanlığı yapan bir temsilcisi, bir kurumu basamaz.

Eğer basarsa, en basit ifadeyle bu şık olmaz.

Burası ne Tayvan ne de Güney Kore.

İktidarı, iktidardan etmenin yolu da buradan geçmez.

Çok daha önemlisi, bir siyasi partinin yöneticilerinin muhatabı, bir bürokrat değildir, kendi düzeydaşı diğer politikacılardır.

Eğer kurum basan bir görüntü sergilerseniz, haklı olduğunuz bir konuda haksız duruma düşersiniz. "Saldırgan" imajı da cabası.

Dahası. Partinizin ve genel başkanının nezaket içeren üslubuna aykırı hareket etmiş olursunuz.

Buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na öneriyorum, parti yönetiminizin acilen "yeni dünya düzeninde siyaset ve iletişim" dersi alması gerekiyor. Kimden alırlar orasını bilemem.

Bildiğim, CHP'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekibinin işlerine yarayacak bilgi karşısında duydukları saygının onda birini gösterip bu öneriyi dikkate almayacaklarıdır.

BEYAZ'IN GARİBANLIĞI

Sen tut yıllar yılı "iyi aile çocuğu" imajından şöhret ve para kazan.

İki lafından birinin "polis babanın yetim oğlu" ve "ana kuzusu" olmakla ilgisi olsun.

Polis babanın, şefkatli annenin gölgesinde bunca yıl ekranlarda kalmayı başar.

Yıllar yılı "apolitik" olmanın ekmeğini ye. Sonra da pat diye "terör destekçisi" muamelesi gör!

Ardından da, canlı yayına bağlanan bir telefon nedeniyle ekranlara çıkıp ağlamaklı şekilde özür dile, üzüntü belirt.

Olmaz.

Canlı bir telefon bağlantısının sorumluluğu kendisinde değilken.

Terör örgütü sempatizanı mı, öğretmen mi, ne olduğu belirsiz birinin ''çocuklar ölüyor'' demesinden kopan gürültüye bir bidon benzini de Beyaz'ın kendisi döküverdi.

Pamuklar içinde yaşayarak sistemin avantajlarından yararlan birinin, o sistemin karanlık bir noktasına dokununca paniklemesi normal.

Normal olmayan, medyada yaratılan krizin medya üzerinden çözülmeye çalışılması.

Başta Beyazıt Öztürk olmak üzere, herkesin az biraz sakin olması lazım.

Gayri ciddi bir televizyon programına bağlanan bir telefon bağlantısını doğru yere koymak lazım.

Nihayetinde, izlediği her şeyi, duyduğu her cümleyi alkışlayan şebeklik sendromuna sahip bir izleyici kitlesi var.

TSYD LOGOSU

Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin logosu 53 yıldan sonra değişmiş.

İtirazlar ikiye ayrılmış; "Vay neden haberim olmadı"cılar ve "ben bu logoyu beğenmedim"ciler.

Adınıza karar alsın diye seçtiğiniz adamların aldığı karardan habersiz olmanız normal.

"Yaparım yaparım size ne?" diyen bir adamı TSYD başkanı seçerken düşünecektiniz.

Sonuçta. Eskimiş bir logonun değiştirilmesi gerekiyordu.

Ancak. Logo işi riskli iştir. 10 kişiye göster, 10 farklı fikir ileri sürer, işin içinden çıkılmaz. Çıkılsa da ortaya çıkan sonuç bir şeye benzemez.

Eski logodaki erkek figürü gitmeliydi. Kargaşadan kurtulup sadeleşmeliydi. Doğru.

Doğru ama yeni logo da ahım şahım bir şey değil.

Yeni zamanlarda logolar yataylaşırken, yuvarlak logo seçilmesi yanlış.

Futbol topu kullanılması, spor kavramına haksızlık olmuş.

Türkiye haritası alt üst. Güneydoğu diye bildiğimiz bölge güneye, güney diye bildiğimiz bölge güneybatıya kaymış.

Hasılı kelam, iyi bir amaç berbat bir şekilde bitmiş. Yine. Yeni. Yeniden.


AKLIMDA KALAN

Tarkan'nın çişinin gelmesi: Hiçbir şey yapmadan, ya da hep aynı şarkıları söyleyerek, konser salonu dolduran Tarkan, sevgilisi hakkında çıkan 3-5 haber nedeniyle açıklama yapmış. "Star" yokluğundan muzdarip ülkemizin star kontenjanını işgal eden popçu açıklamada, ''Bana bahşedilen yeteneğimi paylaşıyor olmam sizlerde bir aidiyet duygusu mu yarattı ki hayatıma ve mahremiyetine bu denli müdahilsiniz?'' diyor. O aidiyet duygusunu bugüne kadar paraya çevirmekte sakınca görmeyen beyefendi, kendisini ne zannediyor ki "bahşedilen", ''yeteneğimi paylaşıyor olmam'' gibi bir üst dil kullanma cüretini gösteriyor! Eğer kendisi haddini aşarsa, bize de rahmetli Savaş Ay'ın canlı yayınında, ''çişim geldi'' diyen tüysüz hallerini hatırlatma fırsatı verir. Üstelik de, kendi haddini bilmeyen biri, başkasına had bildirmeye kalkamaz.