Cumhurbaşkanlığı seçimi bize ne öğretecek?

Cumhurbaşkanlığı seçimi bize ne öğretecek?

İki muhalefet liderinin Ekmeleddin Beyi aday göstermesi, cumhurbaşkanını halkın seçeceği ilk seçimi laboratuvar yaptı çıktı.

Bu seçim bize neler öğretecek? İşte liste;

Bir, öncelikle ve öncelikle medyanın seçmen davranışına etkisi var mı, yok mu, öğreneceğiz.

(Görünen o ki, Ekmeleddin bey medya odaklı bir seçim kampanyası yapacak. Bu durum beni heyecanlandırıyor.

Hatta o kadar ki, acaba diyorum, bir bilim insanları grubu devasa bütçeli bir kaynak buldular da, “Sıfır tanınır aday medya yoluyla 50 günde seçim kazanır” varsayımını mı test ediyorlar?)

İki, sadece ve sadece Erdoğan’a karşı olmak, hınç duymak, seçim kazanmaya yetecek mi, öğreneceğiz.

Üç, Erdoğan’ı seçimlerde yenmek için, ilkeleri, partiyi, değerleri satışa çıkarmak ne kadar para ediyormuş, öğreneceğiz.

Dört, daha önce CHP’nin bir bütün olarak desteklediği herhangi bir seçimde yan yana gelmemiş olan kimi parti içi-dışı muhaliflerin Ekmeleddin Beyin arkasında saf durduğuna bakılırsa, Parti’de birliği de sıfır tanınırlıkta bir genel başkan gelir de sağlayabilir mi, öğreneceğiz.

Beş, Bahçeli, Kılıçdaroğlu bir araya gelince voltron’u oluşturabiliyorlar mı ve buradan bir gelecek tasarlanabilir miymiş, öğreneceğiz.

Altı, ülkem insanı hiç tanımadığı, hangi yasaları onaylayıp hangilerini onaylamayacağı hakkında zerre fikri olmadan birine oy verecek kadar kaderci mi yoksa temkinli mi, öğreneceğiz.

Yedi, seçim iki farklı adaydan birini seçmek midir, birbirine benzer iki aday arasından seçim yapmak mıdır, öğreneceğiz.

Sekiz, ideoloji denen şey gerçekten ölmüş müdür, öğreneceğiz.

Bu süreç beni çok heyecanlandırıyor, çok.

İŞİM GÜCÜM SİZ DEĞİLSİNİZ Kİ…

Daha geçen hafta sizden bazı sözler istemiştim, siz de vermemiştiniz. Pek alınmıştım. Ama şimdi. Yine size yazmamı gerektirecek işler yapıyorsunuz. Olmaz ki Aydın Bey, hep sizi yazmak… Millet şimdi yanlış anlayacak.

Ahmet Hakan’ın köşesinden açıklama yapmış, Latif Erdoğan’ın Ekmeleddin Beyi desteklediğiniz yönündeki açıklamasını yalanlamışsınız.

Şimdi bu açıklamanızın neresinden tutayım;

Bir, sizin gibi saygın biri hiç köşe yazarına sözcülük yaptırır mı? Olur mu? Hiç mi danışmanınız yok diyeceğim, “keşke hiç danışmanınız olmasaymış” daha iyi cümle sanki.

İki, evet, Ahmet çok okunan bir yazar. Çok iyi yazıyor, kalemi kuvvetli. Çok zeki. Size siper olmaya dünden gönüllü.

Ama sözcülük yaptırmanız onun imajına da zarar veriyor, kendi köşe yazarınıza yazık ediyorsunuz. Daha uzun yıllar onu okumak isteyen okurları var. Mesela ben.

Üç, az sayıda insanın öğrendiği konuyu neden çok okunan yazarınızın köşesinden cevaplayacak kadar önemsiyorsunuz? Başbakana mesaj gönderecekseniz, yöntem doğru değil, Başbakan bu tür iletişimden emin olun hoşlanmaz. Açın telefonu hem onu mest edin, hem kendiniz amacınıza ulaşın.

Dört, madem “Ekmelleddin Beyi destekliyor olduğum yalan” diyorsunuz, öyleyse aynı gün, aynı köşede neden kendisini tanıdığınızı, evine gittiğinizi de yazdırıyorsunuz? Okur zekâsını bu kadar küçümsemek olur mu?

Beş, hem gazetenizin ilk sayfasından “desteğim yok” demeniz, adayı zorda bırakmaz mı? Yoksa kazanacağına inanmıyorsunuz?

Aydın Bey, bu kadar naif, ne söylersem nasıl anlaşılır kaygısından uzak, medya üzerinden her söylediğinize inanıldığını sanacak kadar safsanız…

Kelkit’e dönünüz. Bir çiftlik falan, hiç değilse bu kadar üzülmezsiniz.

NE ZAMAN KISKANÇLIKTAN ÖLÜRÜM?

Kıskanç sayılmam. Kıskançlık krizleri geçirmem. Kıskanmam gereken bir durum olduğunda içime kapanırım.

Ya da. Sessizce çeker giderim. Gidişim fark edilmişse, kıskançlık gereksizdir. Yok, fark edilmemişse, kıskanmaya değecek de bir şey yoktur.

Bir tek. İyi ifade edilmiş cümleleri, sözcükleri kıskanırım. “Keşke ben yazsaydım, söyleseydim” derim. O sözcükler, en pahalı mücevhere dönüşür, nadir takı takan ben, “o sözcükler benim olsaydı” diye kıvranırım.

Geçmişte. Hatırlayan vardır. “Gecenin Öteki Yüzü” vardı. Reyting canavarı yoktu daha, diziler damakta tat bırakırdı. O dizide şöyle diyordu biri: “İçimde saatli bir bomba var ve sanki zamanı bugünlere ayarlı.”

Bayılmıştım. Daha ilk gençlik halimdeyken. Zaman zaman kıskandığım cümleleri ayırıp koyarım zihnimdeki sandığa. Son zamanlarda öyle çarpıldığım ifadeler yok. Hoyratlık dilimize/dilimizi vurdu.

Ama. İki gün önce. Koramiral Atilla Kezek “Devlet, subaylarının etini canlı canlı yamyam gibi yedi” dedi.

Ülkemde yaşanan son beş yılı bundan daha güzel ifade eden bir cümle kurulmadı…

AKLIMDA KALAN

Kılıçdaroğlu’nun üslubuyla ilgili bir tutarlı, bir tutarsız durum: Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı toplantıdaki üslup tam Kemal Beylikti. Tutarlıydı. Hem özeleştiri, hem de sitem. Gönüllere giden kapıyı aralayacak kadar güçlüydü. Ve. Fakat. Cumhurbaşkanı adayını belirlemesi ve açıklaması kendisine hiç uymadı. Hem Erdoğan’ı tek adamlıkla, milletvekillerini ona biat etmekle, kişiliksiz olmakla, onun her dediğini onaylamakla suçlayacaksın, hem de kendi cumhurbaşkanı adayını kendi partinden kimseye söylemeden ilan edeceksin. Bu tuhaf çelişkiyi birileri bana bir zahmet açıklayıversin.