Yanlış bilgiyle itibarsızlaştırma
28 Şubat sürecinde Emin
Çölaşan dönemin TSK/MİT istihbaratçıları
tarafından maniple edilirdi…
“Maniple” diyorum çünkü Çölaşan da yazdıklarının doğru olmadığını bilirdi…
Ama o süreçte “doğru” haber kimin umurundaydı ki…
Ortaklık tıkır tıkır işliyordu…
TSK/MİT istihbaratı, dönemin hükümetine (RefahYol) destek yazıları yazanları sindirmekle görevlendirilmişti…
Birçok gazeteci TSK/MİT ortaklığında yürütülen bu “yanlış bilgiyle itibarsızlaştırma” operasyonlarında kullanılmayı kabul etmemişlerdi.
Onlar çok daha üst düzey(!) çalışıyorlardı…
Yani…
Hükümete yapılan zulme karşı gelen yazarlarla değil de Başbakan Erbakan (Merhum) ve yardımcısı Dışişleri Bakanı Çiller hakkında “uyduruk” haberler bulup üretiyorlardı.
Medyanın % 80’i de kendi yönetimlerinde olduğu için gazete okuru üzerinde etkili oluyorlardı.
Ey güzeller güzeli gençler!..
Biliyor musunuz ki?..
Ayıp ettin Nagehan!.. Sevgili Nagehan; sen Ak Parti'nin belki varlığından rahatsızken Nazlı Ilıcak yasaklı Erdoğan'ı evinde ülke siyasetinin ve medyasının etkin yazarlarıyla buluşturuyor; Erdoğan'ın pranga vurulmuş ayaklarındaki zincirleri çıkarmaya çalışıyordu... Son 11 yıldır da samimiyetle Erdoğan ve Hükümetini savundu... Son zamanlarda Hükümetin yargı politikalarını onaylamamaya da hakkı yok mu yani?.. Nasıl olur da Ilıcak'ın Erdoğan'a verdiği desteği bir anda unutur, "hükümeti yıkmaya çalışıyorsunuz" dersin... Selvi yapsaydı o saygısız suçlamayı hiç ciddiye almazdım... Ama sana yakışmadı Nagehan!.. Keşke özür dileseydin... |
O günlerde Emin Çölaşan’ın gadrine uğrayanların başında ben geliyordum…
Sadece benimle uğraşsa iyi…
Eşimi ve çocuklarımı da diline dolamıştı…
Yok canım...
Bizimle ilgili ne hırsızlık yazabiliyordu…
Ne soygunculuk…
Ne iş takipçiliği…
Ne de toplumsal ahlâka aykırı herhangi başka bir şey…
Kamuoyunun benim köşemden ve kitabımdan öğrendiği (Günümüzden 30 yıl öncesine ait) cezaevi yıllarımı “yalanla- dolanla doldurup da aktarıyordu” Hürriyet okurlarına…
Hem de…
Benden öğrendiği halde sanki ben cezaevi yıllarımı saklıyormuşum gibi yapıyordu…
Ve ne yazık ki…
Bugün merkez medya ile uğraşan, Erdoğan ve hükümetini eleştirenlere kan kusturan İslami Basın kalemşorları o günlerde Çölaşan’ın hışmına uğramaktan korktukları için sadece “savunma” yapıyorlardı…
Çölaşan’ın yazdıklarının TSK/MİT kaynaklı ve düzmece olduğunu yazan, yazabilen bir tek İslamcı Yazar yoktu o günlerde…
Onlar Erbakan Hoca’ya övgüler düzüyorlar, inanan insanların nasıl da rahatladıkları yalanını anlatıyorlardı…
Oysa başörtüsü yasağı bile kaldırılamıyordu…
Ve…
O yasağın üzerine (birkaçı hariç) gidemiyorlardı…
Ama…
Nazlı Ilıcak başta olmak üzere biz AKŞAM yazarları (Ki hemen hepimiz sekuler yaşam tarzı olan insanlardık) başörtüsü yasağının mutlaka kaldırılması gerektiğini yazıyor söylüyorduk…
Ünlü Ankara/Kızılay meydan mitinginde yaptığım (Ateşli; hem de fazla ateşli) konuşma TSK başta olmak üzere ille de Emin Çölaşan’ı kırmızı görmüş boğaya döndürmüştü…
Neyse…
Fazla uzatmayayım…
Ancak…
Biliniz ki ey gençler!..
O günlerde henüz doğmamış olanlar veya yaşı tek haneli rakamlarda olanlar!..
O günlerde medya bugünden çok daha özgürdü…
Evet…
Güç TSK’daydı…
Evet…
Yargı “Kökten Laikçilerin” tekelindeydi (Ki yargı neredeyse tamamıyla SHP’li iki bakan Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay tarafından oluşturulmuştu)…
Ama…
O günlerde medyada; hakkı, hukuku, demokrasiyi savunan benim gibi yazarlara saldıran bir tek Çölaşan vardı…
Bugün ise...
Hukukun üstünlüğünü…
Bağımsız yargıyı…
Demokrasiyi…
İnsan haklarını savunan…
Yolsuzluk…
Hırsızlık…
Ve…
Soygun kim tarafından yapılırsa yapılsın karşı duran yazarlara saldıran onlarca Çölaşan var…
Bunların en başına geleni ise Yeni Şafak’ta Cem Küçük…
Emin Çölaşan’ı TSK/MİT dolduruyordu…
Bunu ise MİT/Emniyet (Yahu hani bütün Emniyet Cemaatin eline geçmişti) dolduruyor…
Ve…
Kim ki; hukukun üstünlüğünü, bağımsız yargıyı, demokrasiyi ve insan haklarını savunuyor…
Kim ki; yolsuzluk, hırsızlık ve soygun kim tarafından yapılırsa yapılsın karşı duruyor…
Cem Küçük işte o yazarlara sallıyor…
Aynı o meşhur “Palacı” gibi…
O “Palacı” elindeki satırı sallıyordu insanları kesmek için…
Bu ise klavyesini sallıyor…
En son Nazlı Ilıcak için yazdığı “HABER”i okudum ve midem bulandı…
O Nazlı ki…
Erdoğan’ın siyasi gelişiminin temel taşlarından biridir…
O Nazlı ki…
Erdoğan’ı İstanbul Sermayesine sevdiren; önündeki “Kökten Laikçi” dikenli telleri kaldıran gazetecidir…
O Nazlı ki…
Siyasi yasaklı olduğu dönemlerde bile Erdoğan’a ve eşine evinin kapısını ardına kadar açan…
Onun aslında inançlı bir Müslüman olduğunu ama asla yobaz olmadığını anlatan, anlatılmasına imkân veren bir cengâverdir…
İşte o Erdoğan bugün ne yapmaktadır biliyor musunuz?..
Asla hak etmedikleri, yeteneksizlikleriyle kak edemeyecekleri kadar çok para ile kiraladığı tetikçilerine işte o Nazlı’yı vurdurmaktadır…
Neredesin ey Vefa!..
Neredesin ey dostluk!..
Gelince kapıyı vurmadan gir…
Ama…
Belli ki gitmişsin…
Belli ki yok olmuşsun…
Belli ki hiç gelmeyeceksin…
Olsun be Nazlı…
Sen yine de gününe gün ekle…
Ve…
Sabırla bekle…
Kimler (siyasetçi olarak) geldi kimler geçti senin ve bizlerin önünden…
Bak bizler yine buralardayız…
Peki onlar nerede?..
Silinip gittiler…
Yine gidecekler…