Düşünün bakalım...
Kendinizce “dünyalar güzeli” bir kızın
babasısınız...
Doğumu sırasında karınızın çektiği fiziksel acıya yakın ölçüde
ruhsal acılar çekmişsiniz...
Sonrasında da günlerce gecelerce;
“konuşabilecek mi?..
“yürüyebilecek mi?
“zekâsı yerinde mi?” ve benzeri kuşkularla
hayatı kendinize “zindan” etmişsiniz...
Az biraz öksürse kucağınıza alıp doktor doktor
dolaşmışsınız…
Öyle ya;
Belki de kötü bir salgın hastalığın pençesine
yakalanmıştır...
Doktor kızınızın bir şeyi olmadığını; sadece biraz üşüttüğünü
söyleyince gözleriniz sevinçle parlamış;
kalbinizin ısınmasıyla birlikte doğan mutluluk bütün yüzünüze
yayılmış…
Onu bırak benim canımı
al
Her çocuğun geçirdiği bildik hastalıklar sırasında ateşi kırkı
geçince bir odaya kapanıp;
“Allah’ım bir can alacaksan eğer onu bırak benim canımı
al” diye yakarmışsınız…
Daha sonra eğitim sorunlarıyla yüz yüze kalmışsınız...
Okula gönderirken sizin cebinizde olmasa da onun cebinde para
olması için her şeyi yapmışsınız...
Bu arada unutmadan;
Kızınız reşit olduğunda en çok duymak zorunda kalacağınız bir
başka özelliğiniz daha var tabii ki:
Siz, kızınızın ve evleneceği adamın tabiriyle,
“Eski Kuşak”sınız...
Yani;
Geleneklerinize, örf ve âdetlerinize bağlısınız...
Sizin kuşağınızda kızlar nikâhtan önce “gebe”
kalmaz;
kalmamalı...
Öyle öğretmişler size...
Ama...
Kızınız sizin geleneklerinizi, göreneklerinizi, örf ve
âdetlerinizi hiçe saymış...
“Gebe” kalmış…
Olsun…
Çocukluğunda ateşi kırkı geçtiğinde;
“Allah’ım bir can alacaksan eğer onu bırak benim canımı
al” diye yakaran siz değil miydiniz?..
O halde ne geleneği, ne örfü, ne âdeti?...
Önce “kızınızın mutluluğu”…
Siz kimin umurundasınız
ki?..
Damat adayı evinize kızınızı istemeye gelmeden önce siz
“haber konusu olmak istemeseniz” de O, dünya
medyasına bile haber vermiş;
“gündeme gelecek, reklâmı olacak” ya…
Sesinizi çıkarmamışsınız…
Hafif bir “itiraz” etmeye kalksanız evlâdınız
telefonun öbür ucunda incinecek:
“Baba yaaaa… Sen beni hiç
sevmiyorsun”…
Kızınızı sevmiyorsunuz ha!..
Vay anasını sayın seyirciler!..
“Allah’ım bir can alacaksan eğer onu bırak benim canımı
al” diye yakardığınız kızınızı sevmiyorsunuz; gördünüz
mü?..
Bunu hem de onun ağzından duymak ne feci!..
Peki siz başka ne olacak sandınız sahi?..
Karınızla birlikte doğurup, büyüttünüz diye;
Üstünde emeğiniz var diye;
sizi adam yerine koyacağını mı sandınız?..
Siz kimsiniz ve kimin umurundasınız Allah aşkınıza?..
Siz kızınızı, ana babasının üstüne titreyecek “Pakize
Suda” modeli mi zannettiniz?..
Kocca adam
Neyse…
Sesinizi çıkarmamalısınız…
Çünkü siz;
yeni dönem gençlerine göre;
“müthiş zeki, acayip para kazanan, garajındaki
otomobillerin sayısını kendisi bile bilmeyen bir komik”
adamın kayınpederi olacaksınız…
“Ama” diyeceklerdir sizin gibi “eski
kafalılar” ise;
“kocca adam, çocuk sayılacak yaştaki kızını nikâhtan
önce gebe bırakmış”…
Çünkü;
yeni dönem gençlerine göre “müthiş zeki, acayip para
kazanan, garajındaki otomobillerin sayısını kendisi bile bilmeyen
bir komik” adam, sizin döneminize göre;
“anlattıklarına önce kendi gülen sulu zırtlak bir tuhaf
adam”...
Buna rağmen siz değişimi kabulleniyor; örf âdetlerinizi rafa
kaldırıyor, kızınızı nikâh yokken “gebe” bırakan
adamın onu sizden gelip istemesine hoşgörüyle
bakıyorsunuz…
Ve derken…
Beklenen gün geliyor…
Kızınız gebeydi ya;
doğuruyor...
Ama…
Nikâhtan önce kızınızı gebe bırakan, "müthiş zeki,
acayip para kazanan, garajındaki otomobillerin sayısını kendisi
bile bilmeyen komik damadınız size, kızınızın tehlikeli
olarak kabul edilen bir tıbbi operasyon sonrası doğum yapacağı
haberini bile vermiyor…
Allah korusun...
Kızınız ameliyat masasında kalsa;
onu son bir defa öpüp koklamadan kabir çukuruna
yerleştireceksiniz kendi ellerinizle…
Yine neyse...
Kötü ihtimal gerçekleşmiyor ve kızınız nur topu gibi bir erkek
çocuk dünyaya getiriyor...
Adını, ataerkil ve erkek egemenliğinin üstün olduğu bir ailenin
ferdi olan damadınızın arzusuyla dünürünüzden alıyor
torununuz...
Buna da;
“olabilir” diyorsunuz…
Ve…
Bütün gelenekselliğinizi, örflerinizi, âdetlerinizi yıkıp
geçerek kızınızı ellerine teslim ettiğiniz, bağrınıza bastığınız
damadınızın yaptığı saygısızlıklara, sizi değersiz kılmalara ve
küstahlıklara sonunda;
“olur ama bu kadarı da fazla artık!” diye
“haklı” olarak isyan ediyorsunuz...
Ve fakaaat!..
Hiç beklemediğiniz bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz…
Damadınızın “gönüllü askerleri” birden
saldırıveriyor üstünüze…
Bir baba olarak sizi hiç anlamamış, anlayamayacak, ruh
ve duygu fukarası ama “medyada etkin” olmuş ne kadar
zibidi varsa köşelerinde, ekranlarda sizi rezil
rüsva ediyorlar...
Kızınız ve damadınızın açmadığınız özelini açmışsınız gibi
kamuoyuna şikâyet ediyorlar…
Yetmiyor bir de;
“sus be adam!” diye azarlıyorlar
sizi...
“Kızının özgürlüğünü çalan baba” konumuna
düşürüp itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar...
Kendi babalarını adam yerine koymayıp, başkalarının aşklarını
çalarak “mutlu” olamaya çalışan ama başaramayınca kıç üstü
düşenlerden biri;
“böyle babaya yazıklar olsun” diyor
köşesinde...
İlk defa “dede” olmanın mutluluğunu yaşama
arzunuzu hiçe sayıp yüzünüzün gülmesine izin vermeyenleri
ayıplayacaklarına sizi ayıplayıp;
”ilk bebeğini kucağına alan kızının yüzünün gülmesine
müsaade etmedin” diye sizi azarlıyorlar hiç
utanmadan…
“Kötü baba!”
Ve sizin bu yaygaracı akıntı çağanozlarına cevap verebilecek
hiçbir platformunuz yok…
“Kötü baba!”
“Kızının mutluluğuna kan doğrayan
baba!”
“Dedikoducu baba!”
“Kızıyla damadının özel hayatını ayaklar altına seren
baba!” olarak medya arşivlerine
çivileniyorsunuz...
Geçmiş olsun ünlü komik Cem Yılmaz’ın kayınpederi(!) olarak
tarihe geçecek olan şanslı(!) baba Neşet
Yağtu…
Geçmiş olsun…
Belli ki “eski kafalı” bir baba olarak
kızınızın doğup eğitimini de bitirinceye kadar sizin; ondan sonra
elin olduğunu unutmuşsunuz...
Bunu kabul edeceksiniz kardeş!..
Sadece o kadar değil...
Sesiniz soluğunuz da çıkmayacak…
Susacaksınız…
Çünkü siz;
“müthiş zeki, acayip para kazanan, garajındaki
otomobillerin sayısını kendisi bile bilmeyen bir komik”
adamın kayınpederi olma şerefine eriştirilmiş bir pir-i
fânisiniz…
Susacak ve medyamıza çöreklenmiş bu “Cem Yılmaz”
yalakalarının karşısında “aciz”
olduğunuzu kabulleneceksiniz…
[email protected]