Medyamızda ekipler vardır. Ekip lideri nereye transfer olursa, ekiptekiler onla gider.
Ekipçilik yaygındır ama sağlam değildir. Biri,
diğerlerini her an bırakabilir.
Camiada birlikte takılanlar vardır, ama arkadaş değillerdir.
Arkadaşlık az, dostluk daha az, rekabet fazladır. Kankalık hepten zor bulunur.
Uğur Dündar-Yılmaz Özdil sıkı dosttur. Kankadır.
Daha ötesi, kardeş gibiler. Özdil’in, Dündar’a “Abi” hitabı gönüldendir. Saygı duyar. Yoluna baş koyar.
Dündar için de Özdil “kardeş”.
Davaları aynıdır. Kızgınlıkları aynı, dostları aynı.
Biri yoğurda siyah dese, diğeri için de öyledir.
Birinin gel dediği yere diğeri “nereye” demeden gider. Mütemim cüzleri Müjdat Gezen’dir.
Muhabbetlerine tanığım.
“Dündar ile Özdil ayrı düştüler” dese biri, diyenin ateşine bakarım.
“Dündar’ın iyi dediğine Özdil kötü diyor” diyeni kara çalmakla suçlarım.
Mümkün değildir. Derken…
Ekmeleddin Bey geldi. Kankaların arasına giriverdi. Birleştirici çatı adayının medyadaki ilk işi ayrıştırıcı oldu.
Dündar, Ekmel Beyi programına konuk ediyor, desteğini açık açık yazıyor. Özdil ise “Irak’ta aday olsaydı, oy verirdim” diyerek tavır koyuyor.
Dündar Ekmeleddinci Sözcü’de, Özdil boykotçu Aydınlık’ta saf tutuyor.
Özdil ve Dündar gibi iki güçlü karakter bile ayrı düşmüşse, varın Erdoğan’a oy vermeyen seçmenin halini düşünün.
CHP’Yİ BİTİRME PLANI
Sadece birkaç yıl önce. “Özel görevli gazete”, özel görevli mahkemelere iş üretti. Manşet haberiyle Türkiye’yi hallaç pamuğuna çevirdi: “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı!”
Habere göre, Genelkurmay’da “irticayla mücadele eylem planı” hazırlanmıştı ve laik düzeni yıkıp İslam devleti kurmak isteyenleri bitirmeyi amaçlıyordu. Haber, çoğu masum yüzlerce insana ve ailelerine acılar getiren bir başlangıç oldu.
Aynı haber, Erdoğan’ın ve cemaatin işbirliğini sıkılaştırırken, muhalif siyasi hareketlerin ve kurumların büyük hasar görmesini sağladı. Amacına ulaştı.
Zaten yaşamını üniteye bağlı sürdüren CHP, “çatı aday” projesinin arkasına takıldı.
Devlet Bahçeli daha kağıda üçgenler çizip yüzdeler yazdığında işkillenmiştim. Çünkü yakın tarihteki siyasi tuhaflıkların başlangıcını hep Bahçeli yapıyor.
Hafıza zayıf tabii. Erdoğan’ın ilk seçim zaferini kazandığı 3 Kasım 2002 tarihini ortada fol yok, yumurta yokken Devlet Bahçeli ortaya atmıştı.
Ya “çatı aday” konusu, CHP’yi bitirme planıysa?
Sıfır tanınırlıkta, sıfır karizma, sıfır söylemle bir aday ortaya atmak başka nasıl açıklanabilir?
Ekmel Bey, Türkiye için ne yapar bilemem, ama kazansa da kaybetse de CHP’yi kötü günler bekliyor.
Manzara şudur;
Partideki mini mini muhalif adalar görünür
olmuştur.
Kamuoyunun saygı duyduğu kimi vekiller, önümüzdeki seçimde milletvekilliği sırası için değerlerini rehin vermiştir.
Ulusalcılar bocalamış, etki alanları azalmıştır.
Kemal Beyin etrafı hiçbir siyasi başarısı olmayan isimlerle çevrelenmiştir.
Kemal Bey, Erdoğan’a yönelttiği tüm eleştirileri kendi kendine imha etmiştir.
CHP seçmeninin parti bağı zayıflamış, sandığa gitmeyenlerle kerhen oy verecek olanların sayısı artmıştır.
Partilerine ve ilkelerine saygıları nedeniyle, oy vermeyecek olanların “Tayyipçi” etiketi yedikleri için onları bu konuma iten parti yönetimine antipatileri artmıştır.
Seçmen de teşkilat da “çatı aday” üzerinden bölünmüştür.
Yaşam ünitesindeki CHP’nin, cumhurbaşkanı seçimini müteakiben cenaze namazı kılınabilir.
DANDİK DANDİK İŞLER…
Diyorlar ki, “Siyasetin iletişimi üzerine onca kafa patlattın, kalem tuttun. Çatı adayın kampanyası için bir cümle yazmadın. Ayıp değil mi?”
Yazmadım çünkü;
Bir, esas ayıp siyasal iletişim açısından yüz kızartıcı sayılacak kampanyayı ciddiye almaktır.
İki, Ahmet Hakan gibi siyasal iletişim stratejistleri, Cengiz Semercioğlu gibi siyasal iletişim uzmanları yazmışken bana laf düşmez.
Üç, öğrencilerimden böyle bir iş gelse, kağıdı top yapar çöp sepetine basket atarım.
Dört, kampanya sorumlusu Ateş İlyas Başsoy’un “AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder” kitabıyla ilgili fikrim sorulduğunda “ciddiye almıyorum” demiştim, işte sonuç.
Beş, alan memnun, satan memnun, bana ne.
Altı, 11 ve 6 yaşlarındaki iki yeğenim, kayda değmez durumlar hakkında konuşurken sıkça “dandik” sözcüğünü kullanıyorlar. Bu söz, bu kampanya için çok uygun, fazla yoruma gerek yok.
AKLIMDA KALAN
Cumhurbaşkanlığı kampanyasının iki kötüsü: Bir, Ekmelettin Beyin ve eşinin söyleşileri, kraliyet ailesi tadındaki fotoğrafları. Çok kurgusal. Tamam, profesyonel kaygıyı anlarım da, samimiyetin pik yaptığı dönemde kurgu çok sırıtıyor. İki, Erdoğan’ın “milletin adamı” kampanya şarkısı. Yerel seçim şarkısı ne kadar iyiyse cumhurbaşkanlığı şarkısı o kadar kötü. Akılda kalmıyor, ruhu yok, sarmıyor. Dinlerken Başbakan dahil, ön sırada oturanların yüzlerine baktım kimse şarkının içine düşmüyor, gariplik bende mi diye başkalarını kesiyordu. Salon bildik tepkiyi vermedi. Uğur Işılak’a takıldılar gidiyorlar da, Işılak da bir yere kadar…