Ne yapacaksınız?.. Elinizden ne gelecek?..
Komşunuz geçmiş karşınıza oturmuş, size tatlı tatlı masallar anlatıyor…
Yüzü de sizin arkanızda kalan aile kasasına dönük…
Yani…
Siz kendi aile kasanızı göremiyorsunuz ama komşunuz kasanızın gözleri olsa adeta onlarla göz göze…
Komşunuzun size masal anlatırken zaman zaman gözlerini gözlerinizden ayırıp arkanızda bir yerlere bakmasından şüphelenmiyorsunuz…
Neden şüpheleneceksiniz ki?..
Yani kasanıza baksa ne olacak?..
Sizi öldürüp de kasanızdakileri alıp gidecek değil ya…
Siz de nasıl olsa evdesiniz diye kasanızı kilitlememişsiniz…
Bu arada komşunuz sürekli konuşuyor.
Masallar anlatıyor…
Ara sıra ise hiç ilgisi olmadığı halde evinizin ne kadar güvenli olduğunu, asla hırsız giremeyeceğini falan söylüyor.
Siz de başınızı Ahfeş’in Keçisi gibi ha bire sallıyor, komşunuzu tasdik ediyorsunuz.
Sonra komşunuz kalkıp gidiyor.
Arkanızı dönüp bakıyorsunuz ki aile kasanızın kapısı açık…
İçi bomboş…
Siz de o kadar saf değilsiniz yani…
Evinizin içinde gizli kameralar var…
Açıp bakıyorsunuz ki evinizi komşunuzun yakın akrabaları boşaltmışlar…
Komşunuz ise gözleri önünde kasanız hem de yakın akrabaları tarafından soyulurken size bir yandan masallar anlatıyor bir yandan da evinizin ne kadar güvenli olduğunu söylüyordu az önce…
Ne yaparsınız?..
Elbette emniyete ve savcılığa başvurur; şikâyetçi olursunuz…
Diyelim ki öyle yaptınız…
Ama…
Savcı elinizdeki görüntülerin hırsızlardan habersiz çekildiğini söyledi…
“Delil olarak kabul edemem” dedi…
Komşunuz ise “şahit” olarak verdiği ifadede o kasetlerin “montaj” olduğunu iddia etti…
Ne yapacaksınız?..
Elinizden ne gelecek?..
Ey güzel insanlar!..
“Medya” nedir bilir misiniz?..
Sizin en yakın komşunuzdur…
Kimisi karşınıza oturup masal anlatır…
Kimisi ise uyarır…
Başınıza gelebilecek belâdan haberdar eder…
Soyuluyorsanız ve bunu görüyorsa yüksek sesle haykırır…
Örnekteki medya (Komşu) soygunu gördüğü halde sizi uyutan, oyalayan ve hatta evinizin güvende olduğu yalanına sizi inandıran kötü bir örnektir…
Sizi “soyuluyorsun komşu!” diye uyarmayan medyadır…
İyi ve mutlaka ihtiyacımız olan medya ise “soyuluyorsun komşum!” diyen medyadır…
Dün gece internette dolaşırken…
Şeytan mı dürttü ne…
Malum linki tıkladım…
Baktım iki yeni telefon konuşması…
Biri “Alo Fatih” dizilerinin son bölümü…
İlk defa acıdım Fatih Saraç’a…
Yüreğim yandı…
Başbakan Erdoğan öyle bir azarlıyor, öyle bir aşağılıyordu ki Saraç’ı…
Yürekler dayanmaz…
Ailesi dinlese; Saraç’ın acizliğinden, ezikliğinden utanır…
“Bu ses, bu konuşmalar bizim babamızın olamaz” diye haykırmak ister…
Ama…
Göreceksiniz Başbakan o konuşmaları da kabullenecek…
“Evet, telefon ettim onları söyledim ama bir sorun bakalım neden söyledim” diyecek…
Ve…
Daha da fenası…
Böylece…
Başbakan, Fatih Saraç’ın yönetiminde yer aldığı Ciner Medya Gurubu Başkanı Turgay Ciner için söylediklerini de kabul etmiş olacak…
Neler mi söylemiş?..
Burada yazmaya utanırım…
Hicap duyarım…
Ve…
Merak ediyorum…
Başbakan o yaptığı hakaretleri, ettiği küfürleri acaba Turgay Ciner’in yüzüne de söyleyebilir mi?..
Tahminim ne mi?..
Asla söyleyemeyeceği…
Turgay Ciner’in asla söyletmeyeceği yönünde…
Şimdi esas konuya geleyim…
Turgay Ciner’in sahibi olduğu HaberTürk medyası “İyi, doğru, yapılması gerektiği gibi gazetecilik” yapmış ve okurlarını; hatta bütün kamuoyunu:
“Soyuluyorsunuz komşum” diye uyarıyor…
Uyarınca ne oluyor?..
Başbakan hemen HaberTürk üst düzey yöneticilerinden Fatih Saraç’a telefon ediyor…
Ve…
Saraç’a ettiği hakaretlerden sora bu defa da Turgay Ciner için ağır hakaretler sıralıyor…
Neden?..
Sahibi olduğu gazete ve televizyon HaberTürk’te “Yolsuzluk!” diye haber başlığı attıkları için…
Evet evet…
Sadece “Yolsuzluk” diye haber başlığı attıkları için…
Peki…
17 Aralık’ta televizyon kanalları, 18 Aralık sabahı da gazetesi ne yapmalıydı Turgay Ciner’in?..
İki seçeneği vardı:
Ya yaşça büyüğü Erdoğan ağabeyi gibi “nereden girdim bu işe; kim için?” diye ağlayıp yalvaracaktı Başbakan’a…
Ya da medyasını yönetenlere:
“Arkadaşlar, sizler işinizi yapın, ben de işimi yapıyorum” diyecekti…
Erdoğan ağabeyi gibi olmaktansa ikinciyi tercih etti Turgay Ciner:
“İşinize bakın… Mesleğinizin gereğini yerine getirin” dedi.
“Gücü özgürlüğünde” sloganıyla gönüllerde taht kuran HaberTürk medya gurubunu özgür bıraktı.
Ey diğerleri!..
Ey iktidarı sadece öven, yaptığı yanlışlara karşı ise üç maymunu oynayan medya patronları ve yöneticileri!...
28 Şubat sürecinde size; “gün gelecek iktidarı sizinkiler kuracak ve medya gücü elinizde olacak, dilediğiniz rakip medya patronunu devletin gücüyle yok edeceksiniz” deseydim ne yapardınız?..
“Hadi canım sen de.. Nerede o günler?” diye itiraz ederdiniz.
Ama…
Ben o günlerde “keser döner sap döner gün gelir hesap döner” dedim Medya karteli patronlarına ve yöneticilerine…
Nitekim aynen öyle oldu…
Keser döndü sap döndü gün geldi hesap döndü…
Ve fakat…
Siz benim tahminimden daha gaddar çıktınız yahu!..
Ama…
Unutmayın ki çok geçmeden bu günler de geçecek…
Yani…
Yine “keser dönecek sap dönecek gün gelip hesap dönecek”…
Büyük ihtimalle bugünün muhalifleri gelecek iktidara…
O zaman, bugün gerçekten “gazetecilik” yapmak isteyen medya patronlarının başına gelenlerin en azından aynısı veya daha beteri sizlerin başınıza gelecek…
Ve..
O gün sakın ağlaşmayın…
Ya da bugün…
Başbakan’ın elindeki devlet gücünü ”gazetecilik” yapmak isteyen medya patronlarına baskı aracı olarak kullanmasına karşı çıkın…
“Evet” deyin, “Sayın Başbakan sizi kimseye yedirmeyiz ama siz de lütfen halkın verdiği oyları bu ülkenin medya patronlarını sindirmek için kullanmayın!”…
Haydi, çıkın ve bunları söyleyin…
Söylemezseniz, söylemeyecekseniz aha şuraya yazıyorum:
Mutlaka; “keser dönecek sap dönecek gün gelip hesap dönecek”…
O gün başınıza gelecekler için sakın ağlaşmayın…
Ben o gün de (Eğer elimde köşe kalmışsa ki günümüz iletişim imkânlarında elbet çıkacak bir delik bulurum) oturup günün iktidarına karşı sizi koruyacağım…
Demek istemem o ki…
Bugün Başbakan Erdoğan’a kayıtsız şartsız biat ederek hem ona kaybettiriyorsunuz…
Hem kendi geleceğinizi kendiniz çalıyorsunuz…
Erdoğan iktidardan düştüğü günün gecesi ne yapın edin; üçüne beşine bakmayın gazetelerinizi televizyonlarınızı satın kaçın…
Çoluk çocuğunuzla kaçın…
Çünkü…
Yeni iktidar sahipleri bugün “devri sabık yaratmayacağız” deseler de…
Hınçlanmış, yürekleri hukukun yüce adalet duygusundan koparılmış nice genç savcı ve hakim sizleri asla affetmeyeceklerdir...
Yok hayır…
Kin ve nefret duydukları için değil…
Yerle bir ettiğiniz adalet duygularını, hukukun üstünlüğü ilkesini yeniden tesis etmek için çanlarınıza ot tıkayacaklar…
Siz istemeseniz de bu yazı google’da yerini alacaktır…
Öyle böyle alacak…
Ama mutlaka alacaktır…
O gün çıkarır hep birlikte yeniden okuruz…
Şimdi karar sizin...
Ya komşunuzun soyulduğunu diğer medya patronlarıyla birlikte haykıracaksınız...
Ya da bunu meslek ahlâklarının gereği haykıran medya patronlarını hırsızlara şikâyet edip güçlerini onları yok etmesi, onları da soyması için ikna edeceksiniz…
Ama…
İkinci şıkkı tercih ederseniz eğer...
Biliniz ki:
Birkaç seçim sonra ne ocağınız kalacak, ne medyanız, ne havanız…
Tercih sizin…