Bu fotoğrafın neresinde vicdan ve adalet var?

Bu fotoğrafın neresinde vicdan ve adalet var?

Suriye meselesinde çok önemli bir konu gözden kaçıyor.

Tayyip Erdoğan ile Beşşar Esad’ın iktidar süreçlerini hiç kimse yan yana okumuyor.

Erdoğan ve Esad’ın maceralarını kıyaslamak akla gelmiyor.

Bir bakalım:

2000 yılının Haziran ayında 34 yaşındaki Beşşar Esad, Suriye’nin devlet başkanı oldu.

2 yıl sonra Türkiye’de de AK Parti iktidara geldi.

Önce, BBC'den derlediğim kronolojik sırayla Suriye ve Esad’la ilgili kısımlar:

Beşşar Esad devletin başına geldikten 5 ay sonra, Kasım 2000’de Müslüman Kardeşler mensupları dahil 600 siyasi tutukluyu serbest bıraktı.

Aynı yıl medyada ciddi rahatlamalar sağladı. Özel TV’ler ve gazetelerin yaygınlaşmasına bazı kısıtlamalarla beraber izin verdi.

2000 yılı Kasım ayında yardımcısı Haddam’ı ilişkileri geliştirmek için Türkiye’ye gönderdi.

2001 Nisan’ında Suriye’nin en büyük siyasi hareketlerinden Müslüman Kardeşler‘in sürgün liderlerinin (20 yıl sonra) yeniden siyaset yapmalarına izin verdi.

2002’de Suriye, ABD başkanı Bush tarafından ‘şer ekseni’ olarak tanımlandı.

2003’te İsrail, Şam yakınlarındaki Filistin kampını bombaladı. Suriye İsrail’in yaptığını “Suriye’ye askeri saldırı” olarak yorumladı.

Aynı  yıl ABD, Suriye için yaptırım kararı aldı.

2004’te Beşşar Esad Türkiye’yi ziyaret eden ilk Suriye devlet başkanı oldu.

2005‘te İsrail ve batılı ülkelerin Suriye’yi sorumlu tutacağı bombalı saldırıda Lübnan Başbakanı Hariri öldü.

2006’da İsrail, ABD ve batının; Hariri suikastı bahanesiyle Suriye’ye baskı ve tehditleri daha da yoğunlaştı.

Suriye’nin Lübnan’daki Hizbullah’a desteğini çekmesi için baskılar her geçen gün daha da açıkça dile getirildi.

İsrail tam da bu tartışmaların ortasında Lübnan’a saldırdı ve Hizbullah’ın büyük direnişiyle karşılaştı.

2007… İsrail, Suriye’de var olduğunu iddia ettiği nükleer tesislere hava saldırısı düzenledi.

2009‘da bunca baskıya ve yaptırıma rağmen Halep’te Türkiye-Suriye ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıldı. 

2010’da ABD; Hizbullah’a füze desteği  sağlamaktan vazgeçmediği için Suriye’ye ekonomik yaptırımları ağırlaştırdı.

2011 Mart ayında Şam ve Deraa’da gösteriler başladı.

Nisan’da Beşşar Esad hapishanedekiler için genel af çıkardı ve hükumeti görevden aldı.

Mayıs’ta muhalefet silaha başvurdu ve 120 Suriye askeri öldürüldü.

İşte “Beşşar Esad reformları yapmadı, bizi dinlemedi, 5 saat aralıksız konuştum ama ikna edemedim” dedikleri 12 yıllık siyasi hayatının fotoğrafı bu.

Olacakları gören Başbakan Erdoğan 2005’de bir görüşmede Bush’a bakın ne demiş:

 “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın Suriye'de liderlik yapabilme kapasitesine sahip en iyi isim. Ancak ülkede sistem sorunu var. Esad'a yardımcı olarak Suriye'yi demokratik ve barışçı bir ülke haline getirebiliriz. Başka her türlü yol bölgede sıkıntıyı ve tansiyonu artırır.”

Şimdi gelelim Türkiye’nin serüvenine

Türkiye’de ise 2002 yılında iktidara gelen AK parti, Suriye kadar olmasa da baskıcı bir ortamda hükümeti devraldı.

AK Parti onlarca tuzak, darbe planı ve baskılara rağmen iktidarını ince bir çizgi üzerinde sürdürdü.

 Bir taraftan Dünya Sistemi’ni ürkütmemeye çalışırken diğer taraftan da ABD ve AB’nin desteğiyle “statükocu yapıya karşı mücadele” etti.

İktidara geldiğinde toplumun birçok kesimi ciddi baskı altındaydı.

Ve bugün AK parti iktidarının 10. yılı.  ABD ve AB’nin desteğine rağmen Türkiye’nin 10 yılda demokratikleşme konusunda aldığı yasal ve hukuksal mesafe ortada.

ABD-İsrail-ve batının olanca baskı, yaptırım ve tehditlerine rağmen “Suriye niçin reform yapmadı?” diyen Başbakan Erdoğan’ın kendisinden reform bekleyenlere verdiği cevaplar çok ilginç.

Bakın demokratikleşme, hak ve özgürlüklerin yasal güvenceye hâlâ niçin kavuşturtulamadığını soranlara başbakan ne diyor:

Başörtüsü yasağını niçin kaldırmıyorsunuz?

- Biraz sabırlı olun.

Genelkurmay başkanını milli savunma bakanına niçin bağlamıyorsunuz?

-Her şeyin bir zamanı var.

TSK’nın darbe yapmak için kendisine gerekçe olarak gördüğü anayasadaki maddeleri niçin kaldırmıyorsunuz?

-Bu işler öyle bir günde olacak işler değil.

Hapishanelerde Hanefi Avcı, İlker Başbuğ, Salih Mirzabeyoğlu  gibi yüzlerce insan suçlarının ne olduğunu bilmeden yıllardır yatıyorlar. Bu adaletsizlikler nasıl düzelecek?

-Biz bağımsız yargının işine karışmayız.

Uludere'de 34 insan öldürüldü, bunun sorumluları bulunacak mı? 

-Onlar da zaten kaçakcıydı. 

 Kürt sorununu niçin çözemediniz, hâlâ çok kan akıyor?

- Ben elimden geleni yaptım gerisini onlar bilir.

Alevilerin kimlik ve ibadet sorunu ne olacak? Cem evlerine ibadethane izni verilecek mi?

-Yeni anayasayı bekleyin.

 Peki yeni anayasa ne zaman yapılacak?

-Biraz sabırlı olun hedef 2023...

Peki, bizim 10 yıldır beklentilerimizi erteleyip AK Parti’ye ve Başbakan Erdoğan’a gösterdiğimiz sabrı; ABD-İsrail ve Batının yıldırıcı baskılarına maruz kalan Esad’a Başbakan Erdoğan niçin göstermedi?

Türkiye Başbakanının eşiyle birlikte GATA’ya veyahut askeri garnizona gidebilme sorunu bile iktidarın 10. yılında tam olarak çözememişken; 50 yıl BAAS rejimiyle yaşamış ülkeden 3 yılda köklü reformlar beklemek adalet mi?

Bütün dünyanın yıllardır üzerine çullandığı, çeşitli bahanelerle ülkesini bombaladığı bir insanı her gün tehdit etmek, “Yakarız-yıkarız” demek mertliğe sığar mı?

Bu zor koşullar altında bir devlet başkanı reform yapmıyor diye üzerine silahlı adam göndermek siyaset midir?

80 bin Suriyeli mülteciyi misafir ediyoruz diye hava atıyoruz. Suriye yıllardır 450 bin Filistinli mülteciyi kendi topraklarında barındırıyor. Bunun da mı hatırı yok?!

“İslamcı devrim hayalleriniz” ne zaman insanlığınızın önüne geçti?

Gerçekten çok merak ediyorum.

Ben Başbakan Erdoğan’ın 2005’de Bush’a söylediği noktadayım, AK Parti iktidarı niçin o noktada değil? Buna mantıklı bir izah getirmeli. twitter.com/acikcenk
 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın