Son dönemin en popüler tartışma konusu öğrenci eylemleri. Bu konu daha çok su kaldıracağa benziyor.
Olayların elbette tartışılacak birçok yönü var. Fakat benim asıl dikkatimi çeken, medyada 1 Mart tezkeresi benzeri bir etki oluşturması.
Biliyorsunuz, İslamcılarla liberaller arasında 28 Şubat sonrasında oluşan bir ittifak vardı. Bu ittifak 1 Mart tezkeresiyle çatlamıştı. Bu çatlak nedeniyle, liberaller üslendikleri muhafazakar gazetelerden birer birer ayrıldı.
O dönemden akıllarda kalan en önemli kavga Fehmi Koru ile Cengiz Çandar arasındakiydi. Yanılmıyorsam bu ikili hala birbirleriyle konuşmazlar.
Medyada bugün de benzer bir çatlama görüyoruz. Tuhaf nedenlerle kurulan ittifaklar çatlıyor.
Akif Beki’nin başına gelenlerde bunu en belirgin biçimde görüyoruz.
Sadece Aki Beki değil, Ergun Babahan ve Hıncal Uluç da benzeri bir durumda. Ama benim tavsiyem Akif Beki’ye.
Radikal yazarı Akif Beki’nin öğrenci olaylarında hükümeti haklı bulan yazısı, kendisini Radikal'in asıl sahibi gibi gören yazarların bir hayli tepkisini çekti. Bu yazarlardan biri o kadar ileri gitti ki yönetime "İlla AK Parti kontenjanından biri istihdam edilecekse bari o Fehmi Koru olsun" teklifini bile götürdü.
Bir diğeri ise "Gazetemize iliştirilmiş elden düşme danışman" diyerek, farklı şeyler söyleyen komşuya ne kadar tahammülsüz olduğunu göstermiş oldu. Başka bir solcu arkadaş ise Beki’nin yazısını kastederek "Solcu bir gazetede öğrenci olayları böyle yorumlanabilir mi?" diye sordu. Ne tuhaf bir durum değil mi?
Bu tip menfaate dayalı ittifakların temelsiz olduğunu düşünenlerdenim.
Akif Beki "çok iyi bir yazar" olduğu için Radikal’de istihdam edilmedi. Beki’ye "grubun hükümetle ilişkilerinde köprü" kontenjanından yazarlık verildi. Bunun böyle olduğunu herkes biliyor. Eminim Akif Beki de biliyordur.
Dolayısıyla, grup ile Akif Beki arasındaki iğreti mutabakat gazetenin ‘solcu’ yazarları tarafından iplenmiyor.
Şimdi Akif Beki’ye tavsiyeme geçiyorum.
Akif Beki'nin daha önce yaptığı iş, yani başbakanlık sözcülüğü, neredeyse Beki’nin karakteri haline gelmiş. Bu yadırganacak bir durum değil. Zaten iş yapış tarzımız karakterimizdir. Fakat böyle durumlar, kişiye bir denizde bol balık imkanı sunarken ama açılmaya çalıştığı başka denizlerde aç susuz kalmasına da neden olabilir.
Akif Beki’nin uzun zamandır Doğan grubuyla kurduğu bu zayıf ilişkiyi kalıcı hale getirmek için çabaladığı konuşuluyor. Hatta bu çaba yüzünden 24’teki görevini "pek ciddiye almadığı, savsakladığı" da söyleniyor.
İşte tam da burada Akif Beki’ye bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Bugün Beki üzerinden hükümet nezdinde gemisini yürütenler, duydukları ihtiyaç ortadan kalktığında onu harcamaktan geri durmayacaklardır.
Akif Beki’nin de bunu bilerek 24’de kalıcı işler yapmayı tercih etmesini tavsiye ederdim. Çünkü "yeni Türkiye’nin yeni yüzüne uygun bir medya organı" ne yazık ki oluşmadı. Varmış gibi görünenlerin de kalıcı olacağına kimsenin inancı yok. Bence Akif Beki enerjisini buraya harcamalı.
Bu tavsiyem işe yarayacak mı? Benim pek bir umudum yok. Ya sizin?
Ahmet Hakan tarz mı değiştirdi?
Ahmet Hakan’ın medyada yaratmaya çalıştığı "tarafsız gazetecilik" çizgisine inananlardanım. Bu çizginin daha efendice bir tutumla, daha kaliteli bir yaklaşımla izlenmesinin elzem olduğunu söylerim hep. Ahmet Hakan’ın çabasının getirdiği yıpranmanın farkındayım. Ama yine de Ahmet Hakan’ın Pazar günü yayınladığı "Malum medya yaftasına isyan" başlıklı yazısını Ahmet Hakan açısından talihsizlik olarak görüyorum.
Doğan grubunu kastederek "Biz burada sadece gazetecilik yapıyoruz’" demesini ise komik buluyorum.
O yazıya bakan, Ahmet Hakan’ın artık bir kampın mensubu olduğunu ve o kampın sözcülüğüne soyunduğunu düşünecektir. Bu düşünce sadece okurda oluşmaz. Gazete yönetimi de Ahmet Hakan’ın bu "taraf" vurgusunu çok ciddiye almış olacak ki, yazısını birinci sayfadan büyük şekilde görme ihtiyacı hissetmiş.
Gerçi Ahmet Hakan bir önceki yazısında "Yandaş medyanın tavrından midem bulanıyor" dediğinde de bugüne kadar sürdürmeye çalıştığı çizgisine halel getirmişti. Eğer öğrenci olaylarında Ahmet Hakan’ın midesi bulanacaksa, "yandaş medyanın" tavrının yanında, öğrenciler üzerinden hükümetle hesaplaşmaya kalkan medyadan da midesi bulanmalıydı. Çünkü Ahmet Hakan’a yakışan buydu.
Neyse, ben kendi adıma Ahmet Hakan’ın bu tip bir ‘kayma’ yaşamasını doğru bulmuyorum. Ve bu tarz değişikliğine çok şaşırdığımın altını çiziyorum.
TRT ne yapmaya çalışıyor?
TRT’nin yönetimini genelde başarılı bulurum. Canla başla çalıştıklarını, en azından işleri iyiye götürme çabası içerisinde olduklarını görüyorum.
Fakat bu çabayı yanlış yerde verdiklerini düşünüyorum. TRT yönetimi sanırım ‘iyi işler’ yapmayı çok kanal açmak olarak algılıyor. Bu yönetim adını ve sayısını hatırlayamadığım, sektörde olmama rağmen benim bile izlemediğim onlarca kanal açtı. TRT yönetimi çok kanal açmak yerine, etkili ve iyi kanallar yapmayı tercih etmeli. TRT’yi yeniden ele almalı ve misyonuna denk düşen; toplumun kültürünü, değer bilincini, örfünü, adetini yükselten yayınlara ağırlık vermeliler. Eğer bu ve benzeri yayınlara ağırlık verirlerse, daha şık işler çıkarmış olacaklarını düşünüyorum.
20 tane hiç izlenmeyen kanal kurmaktansa çok izlenen 2 kanal her zaman evladır.