Bomba atan uçağı bile insansızlaştıran çağ baban akşam dönecek garantisi veremiyor

Yazar Ertuğrul Özkök, Bartın'daki maden faciasını kaleme aldı.

Bazı durumlar var ki empatisi mümkün değil.
Yerin 2.5 kilometre altında klastrofobik dehlizlerde çalıştığınızı düşünün…
Koyamazsınız o insanların yerine kendinizi.
*
Öyle bir emekçiliktir bu.
Emek kelimesinin fedakarlığın eşanlamlısı haline geldiği yerdir orası.

*
İşyeri diyemezsiniz oraya, o yüzden işyeri kazası da diyemezsiniz.

Cephedir orası..
Karşıdaki insanı öldürmeye gönderdiği uçakları , kendi insanını koruyacak gökyüzünde İHA’lar haline getirebilen şu 21’nci Yüzyıl, madenci çocuklarına, yakınlarına , “ Merak etme baban işe gitti, akşam dönecek” garantisini veremeyen kahredici bir çaresizliğin pençesinde seyrediyor yerin altıdaki insanları.

*
İiHA’ların SİHA’ların en gelişmişini yapıp ta, yerin altındaki insanını koruyamayan bir çağın kurbanı onlar.
Düşmanın değil bu kahrolası çelişkinin alıp götürdüğü insanlarımız…
*
Hepsine Allahtan rahmet ailelerine, arkadaşlarına dayanma gücü diliyorum.
*
Hepimizin başı sağolsun.

Önümdeki kitabın adı “Like A Rolling Stone…”

Benim kuşağımın en büyük enigmasının da adıdır bu…
Bob Dylan’ın 1965 yılında çıkan “Like A Rolling Stone” şarkısının adından geliyor.
1968 kuşağının Rock’n Roll ve Karşı Kültür kanadının en önemli şarkısıdır diyebilirim.
Bir “Anti Bella Ciao” baladıdır.

57 yıllık bir Annus Horribilis şarkısı

Bana sorarsanız; Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat ödülünü almasının nedeni, o şarkıdaki “How does it feel” diye başlayan bölümdür.
“Nasıl hissettiriyor…Nasıl hissettiriyor
Evsiz olmak
Tam bir bilinmezlik gibi
Yuvarlanan bir taş gibi…”
İşte bu şarkıda geçen “Nasıl hissettiriyor” sorusu, daha doğrusu
cevabı bizim kuşaklarımız için 57 yıldır çözmeye çalıştığımız bir enigma oldu.
Bir “Annus Horrisbilis”, yani en kötü yıl şarkısıdır.
Bob Dylan’ın, Londra konserinde yuhalandığı ve müziği bırakmaya karar verdiği günlerde yazılmıştır.
Ben de kendim için öyle bir yılda, sadece bu şarkı için “Annus Horribilis veya Script Mortem Post” adlı küçük bir kitap yazdım.
Sadece 100 tane basıldı ve sadece arkadaşlarıma dağıttım.
Neyse konumuz bu değil, Rolling Stone dergisinin kurucusunun hatıraları.

Bir genel yayın yönetmeni ayrılırken neler götürür

Rolling Stone, 1967’de kurulan ve Rock’n Roll kuşağını en çok etkileyen dergilerden biridir.
Aynı zamanda siyasi olarak da büyük ağırlığı vardı.
İşte o derginin kurucusu Jann S. Wenner iki hafta önce hatıralarını yayımladı.
Kitap 2019 yılı Mayıs ayında New York’ta Altıncı Cadde ile Radio City Müzik salonuna bakan bir ofiste başlıyor.
Wenner, kurduğu Rolling Stone dergisini bir şirkete satmış ve ofisini toplamaya gelmiştir.
Böyle bir derginin kurucu editörünün odasında, alıp evine götüreceği neler olabilir tahmin ediyorum.
Ben de kendi odamı böyle toplamıştım.
Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’ın odasını neredeyse telefonda konuşa konuşa birlikte toplamıştık.
Bir genel yayın yönetmenine gelen özel bazı eşyalar vardır.
Bende mesela rahmetli Oğuz Aral’ın imzalayıp verdiği bir Reiser karikatür albümü vardı.
Hiç tanımadığım bir okuyucumun Hollanda’da yaptırtıp bana gönderdiği bir Salome tablosu..
Görsel editörümüz Reha Erdoğan’ın yaptığı modern bir sandalye tasarımı…
“Cehennem’in Ağzı” adlı bir Venedik maskesi…
Bir de Kai Diekmann’ın bana hediye ettiği, Helmut Kohl, George Bush ve Gorbaçov imzalı küçük bir Berlin Duvarı parçası…

Odanızda bir Hunter Thompson ve Leibovitz fotoğrafı varsa

Wenner’in giderken yanında götürdüğü kıymetli hazinesinin başında gonzo gazeteciliğin mucidi Hunter Thompson’un çektiği bir fotoğrafı varmış.
Ayrıca Annie Leibovitz’in çektiği The Who Grubunun gitaristi Pete Towsend’in, ellleri gitar çalmaktan kan içinde kalmış bir fotoğrafı…
İkisi de gerçekten çok kıymetli…

Ülkenizi yöneten başkanın Pinokyo burunlu heykelini ne yapacaksınız

Wenner’in ofisinden alıp götürdüğü bir başka obje var ki, beni çok o düşündürdü ve bu yazının başlığı oldu.
Ünlü Amerikalı sanatçı Bob Grossman’ın yaptığı bir büst bu.
ABD Başkanı Bill Clinton’ın, burnu Pinokyo gibi uzamış bir büstü…
Sanatçı bu heykeli, Clinton-Monica Lewinski olayı sırasında ifade verdiği sırada yapmış.

Pinokyo burunlu başkan dergi kapağı olur mu

Wenner “Bana göre harika bir Rolling Stone kapağı olurdu” diyor.
Neden mi?
Onun cevabını da şöyle veriyor:
“Çünkü yalan söylemişti…”
Bunu söyleyen insan Demokrat Parti destekçiliği herkes tarafından bilinen Rolling Stone dergisinin kurucusu ve editörü.
Clinton’ı kapak yapmışlar, ama Pinokyo burunlu büstünü kullanmamışlar.
2019’un o mayıs günü ofisinden ayrılırken şunu söylüyor:
“Bob’un bu heykelini bugüne kadar kutsal bir emanet gibi sakladım. Çünkü bana gazeteci olarak sorumluluklarımızı hatırlatıyordu…”

Bob Grossman'ın arşivindeki yalancı başkanlar galerisi

Bob Grossman, 2018 yılında öldü.
Onun bıraktığı sanat dosyasında iki başkanın daha Pinokyo burunlu portresi var.
Nixon ve Reagan… O porteler bize diyor ki;
Popülizmin, diktatörlüğün hakim olduğu ülkelerde başkanlar halklarına yalan söylerler.
Standart yani…
Ama demokratik ülkelerde, seçilmiş başkanlar da yalan söyler…
Oradaki fark ise şudur:
Demokratik ülkelerde başkanlar yalan söyler, ama medya da onların yalan söylediğini söyler… Söyleyebilir.
Çünkü özgür medyaları vardır.
Çünkü halkı, başkanların ve siyasilerin yalanlarına karşı koruyacak anayasal kalkanları vardır.

Demek ki devlet, toplumu halkın içinden gelecek yalanlara karşı koruyacak

Şimdi Türkiye’de tam tersi ilginç bir durumla karşı karşıyız…
Artık bir sosyal medya ve dezenformasyon kanunumuz var.
Amacı, “Toplumu yalanlara karşı korumak” olarak tarif ediliyor.
Ama herkesin bildiği bir sır var. Asıl amacı iktidarı, siyasileri “Sosyal medyadan ” korumak…
Hadi bütün saftorikliğimizle diyelim ki; “Aman ne güzel, hem bizi, hem iktidarı sosyal medya trollerinin şerrinden koruyacak… ”
İyi de, en saftoriğimizin bile aklına şu da gelmeyecek mi;
Bu kanuna el kaldıranlar, sosyal medyadan, trollerden gelecek yalanlara karşı bizi korumayı mı amaçlıyorlar?
Yoksa kendilerini mi?
Ve asıl önemlisi; Bizleri yani sıradan vatandaşları, iktidarın, devletin, kurumlarının, bir korku filmi gibi uzayıp gözümüze, ağzımıza burnumuza soktuğu Pinokyo burunlarından kim koruyacak…
Hadi söylemeyeyim, siz kendi kendinize hatırlayın şu son 30 yılda, 40 yılda devletin tepelerinden bizlere söylenen çok tehlikeli ve provokatif yalanları….
Anında hatırladınız değil mi… Zaten hiç unutamamıştınız…
Kimseler veya kanunlar koruyabildi mi bizi o yalanlardan…

Bu kanun tozpembe bir Alis Harikalar Diyarı yaratır mı

Bütün yanlışlarına rağmen özgür bir medyayı yok ederseniz, sosyal medyanın bütün telepati musluklarını kapatırsanız, bir süre için tozpembe bir Alis Harikalar Diyarı yaratabilirsiniz.
O pesbembe tavşan deliklerinin içinde, uzamış burunlar bile kendinize Brad Pitt burnu gibi görünür.
O burun, yayılan kötü kokuları hiç hissetmez…
Yani duymazsınız, görmezsiniz…

İlk yalan masumiyetini kaybedip kuyruklu yalana dönüşünce

Unutmayın ki; Pinokyo hüzünlü bir hikayedir.
İlk yalan, gururunuza yediremediğiniz bir şeyle gelir. Masum bir yalan gibi görünür.
Sonra bu yalanı başka bir yalanla örtmeye çalışırsınız, yalan yalanı davet eder…
Sonunda en beyaz ilk yalan bile masumiyetini kaybeder…
Burunlar uzadıkça uzar, halkın gözünde kuyruklu canavarlar haline dönüşür.
Pinokyo bir kukladır ama hareket etmek için başkasının elinde tutacağı iplere ihtiyacı yoktur. Uzun burunlu başkan heykelleri, sizin iplerinizden kurtulurlar, kurduğunuz tozpembe Alis diyarının duvarlarını yıkarlar…
Bir bakarsınız ki, yıkık duvarların arkasında, WhatsApp hücrelerine sığınmış devasa bir fısıltı “Underground’u” oluşmuş.
Mecburen Pinokyo burunları oraya da sokarsınız…Başka “Undergound’lar bulurlar.
Kahvehane köşeleri, işyerleri, evler, sokak araları, pazar yerleri… Her biri WhatsApp gruplarına dönüşür.
Vatandaşın yarısını muhbir yapsanız, başaramazsınız…
İşte o an fısıltıları duymasanız bile derinden gelen gurultusunu hissetmeye başlarsınız.
Deprem gurultusu gibi bir şeydir…

İktidarı halkın fısıltısından koruyacak siber kalkan henüz icat edilmedi

Yaşayarak öğrendik. Vatandaşı tozpembe devlet yalanlarına karşı koruyacak bir kalkan yoktur.
Ama kendini devlet sananlar da bilmeli ki, o “Underground” fısıltı aleminden gelecek daha sinir bozucu daha tahripkar fısıltılara karşı kendilerini koruyacak bir siber kalkan da henüz icat edilmedi.
Üstelik, vatandaş fısıltıları çoğu kez, gerçek sıkıntıların sesidir.
Yani daha bulaşıcıdır.… Mutasyon kabiliyeti daha fazladır.
Devlet kurumlarının çıkaracağı “ Resmi dezenformasyon bültenleri” o devasa fısıltı aleminin içinde kimsenin farketmediği, hiçbir aklın satın almadığı küçücük birer fanzin olarak kaybolup giderler.
Geriye o büyük gurultu kalır…
Duymadığınız o büyük gurultu sonunda seçim sandığında bir yanardağ gibi patlar.

Biliyorum nafile bir yazı ama yine de söyleyeyim

O nedenle derim ki;
Bırakın Pinokyo burunlu heykeller hiç olmazsa dergilerin kapaklarında, instagram hesaplarında, sosyal medya paylaşımlarında özgürce dolaşsın…
Emin olun herkesin menfaatinedir.
Biliyorum nafile bir yazı ama bir iletişimci olarak yine de fısıldıyayım dedim…
Sürçü lisan ettiysek affedile…

Yorumlar