Bölündük...

Bölündük...

Ülke olarak bölündük, düşmanların gözü aydın.

Etnik ya da coğrafi bir bölünme değil bu.

Bölünmelerin en tehlikelisi geldi başımıza: Ruhsal bölünme!

İkiye ayrıldık. Bir tarafı feryat figân, bir tarafı düğün dernek.

Acılar, şehit cenazeleri bir tarafa düştü, vur patlasın çal oynasın eğlenceler diğer tarafa.

Devletin burnunun dibinde patlayan bomba yüklü araç ve parçalanmış insan bedenleri bir tarafa düştü, Kıvanç Tatlıtuğ'un evliliğini magazin masasına yatırıp geyiğin feriştahını yapanlar diğer tarafa.

Sıra sıra şehit cenazesi giren evlerden yükselen ağıtlar bir tarafa, tek özelliği Hülya Avşar'ın kız kardeşi olmak olan Helin Avşar'ın düğün haberini en çok okunanlar listesine sokanlar diğer tarafa düştü.

Denizde boğularak ölmemişse çocukları, soğuktan donarak ölen mülteciler bir tarafa düştü, "evlilik programı" kod adıyla seks partneri pazarlayan tv kanalları diğer tarafa.

Irak'ın kuzeyiyle, Suriye'de kopan kıyametler bir tarafa, "şimdi de hangi ülkenin denizlerine açılsak" diye telaşlananlar diğer tarafa düştü.

Bir daha öpüp koklayamayacağı şehit evladını toprağa verirken "Mis kokardın oğlum" feryatları bir tarafa düştü, dizi oyuncusu sevgilisine öpüşme yasağı koyan başka dizi oyuncusunun kıskançlıkları diğer tarafa.

Ayağından zincirle pencere demirine bağlanmış çocuklar bir tarafa, beş, on bin dolarlık çantalarla hava atanlar diğer tarafa düştü.

Ülkem ruhsal olarak bölündü. Tam ortasından.

Ortak sevinçler ve ortak kederleri hatırlatacak ortak hafızalar bile enkaz.

Acı, keder ve ızdırap bir tarafa, duyarsızlık, umursamazlık, pişkinlik ve edepsizlik diğer tarafa düştü.

BİR GARİPLİK YOK MU?

Bu ülkede. Küçücük bir çocuk. Zihinsel engelli.

Ayaklarından pencere demirlerine bağlanmış.

Hava soğuk.

Zinciri zorlayarak çıkarmak için çırpınıyor.

Ailesine kızanlar var, ben kızmadım. Hasta bir çocuğa yoksullukla bakmak kolay olmasa gerek.

Böyle durumlara rağmen, güya sosyal devlet vurgulu CHP'nin yüzde 25'den öteye gidememesinde bir gariplik yok mu?

Bombalar sokaklarda patlıyor, insanlar sokakta ölüyor. Güvenlik önlemlerini artıran TBMM oluyor. Bunda bir gariplik yok mu?

Aynı sayfada iki ayrı haber.

Birinde çocuğa cinsel istismardan 20 yıl, diğerinde çocuğa fuhuş yaptırmaktan beraat.

İki kararın da aynı hukuk sisteminde olmasında bir gariplik yok mu?

PERDECİMİN BİLE TIRSTIĞI ORTAMDA...

Ya arkadaş, canlı bomba Abdülbaki, binlerce km yol yapıyor. Gözden kaçıyor.

Hadi bu olabilir diyelim.

Adam 20'nin üzerinde telefon görüşmesi yapıyor, terör organize ediyor.

Dinlemeye takılmıyor!

Perdecimin bile, "Abla beni de dinliyor olabilirler" diye tırstığı bir ülkede. Bu nasıl oluyor?

Yoksa. Yoksa.

İstihbarattan cemaatçi polisler temizlenince –ki sonuna kadar destekledim-, oralarda başka kimse kalmadı mı?

ÖYLEYSE BİZ DE KÂRDAN PAY İSTİYORUZ

Yüksek trafik sigorta primlerinin nedeni, sigorta şirketlerinin 8 yıllık zararı kapatmalarıymış.

Demek ki araç sahiplerini, sigorta şirketlerinin ya finansörü ya da sermayedarı sanıyorlar.

Madem şirketler zararlarını araç sahiplerinden karşılıyor, öyleyse kârlarından da pay ödemeleri gerekiyor. Değil mi?

FİKRET, AYŞE'Yİ ÇOK ÖZLÜYOR ÇOK!

Fark edeniniz oldu mu bilmiyorum.

Bu sevgililer gününde de sadece, isminin Fikret olduğunu bildiğimiz bir adam, Ayşe'sine özlemini ilan etmişti gazetede.

11 yıldır aynı ilanı veriyor adam.

11 yıldır, ölen eşine aşkını, özlemini gazete ilanlarıyla somutluyor.

Bunu neden yapıyor bilmiyorum. O adamı bulup, bu soruyu sormayı çok isterdim.

Aynı ilan üzerine altı yıl önce de bir yazı yazmıştım:

"Her zamansız biten ilişki, her yarıda kalan aşk insanın sürekli kendini yutan girdabıdır diye düşünürüm. Sabırdan başka bir şey dilenemez..."

Belki Hürriyet'in ilan servisi o adamı bulmama yardım eder...

GÜLSEM Mİ, AĞLASAM MI BİLEMEDİM

Öğrencilerimden Melissa, elinde "Aşk Yüzyılı Bitti"yle geldi.

"Hocam gördünüz mü" diyerek kitabı uzattı.

O da ne?!!

Kapakta. "Sevgililer Günü özel ürün" yazılı kalp şeklinde bir etiket var!

Kitabım 14 Şubat promosyonları arasına girmiş.

Tısladım, "Nasıl yani?"

Melissa da aynı soruyu D&R'ın görevlisine sormuş, "Bu kitabın üzerinde araştırma inceleme yazıyor, bu aşk kitabı değil ki" demiş.

Görevli kem küm edip, Doğan Kitap'ı adres göstermiş.

Kitabevleri artık market gibi bir yer oldu. Sattıkları kitaplar hakkında fikirleri yok.

Biz de "Ya biri sevgililer gününde bu kitabı alıp sevgilisine hediye ettiyse" dedik, o ilişkiye ömür biçtik.

Hangi tuhaf insan sevgilisine "Aşk yüzyılı bitti" isimli bir kitabı hediye etmek ister ki?

Bu basit soruyu ne Doğan Kitap, ne de D&R yönetimi düşünmüş demek ki.

PEKİ YA SONRA?

Galatasaray-Trabzonspor maçını hakem zıvanadan çıkarınca.

Trabzonlu futbolcu Salih Dursun, hakemden kırmızı kartı kaptığı gibi hakemin burnuna dayayınca.

Medyamız durumu pek sevdi. Nihayetinde, insanın köpeği ısırması gibi bir şey bu.

Futbolcuyu kahraman ilan edenler var.

İyi, güzel de. Peki ya sonra?

Oyun kuralına kafa tutmayı göklere çıkarırsan, ortada keyif alarak izlenecek bir oyun kalır mı?


AKLIMDA KALAN

"Göz yuman da aynı cezayı alsın" ısrarım : Bu kez de Kayseri'de. Bir öğrenci, öğretmeni tarafından taciz edilmiş. Öğrenci durumu okul idaresine anlatmış. İdare olayı örtbas etmeye çalışmış. Tacize uğrayan çocuk da intihar etmiş. Yazık. 11 Ocak 2016'da yazdım. Yine taciz vardı, yine soruşturmaya izin vermeyen mülki idare. Yine yazıyorum: Herhangi bir taciz iddiasını dikkate almayan idare, soruşturmayla kurtulmamalı, o suça ortaklıktan yargılanmalıdır.