"Haber", gazetecinin kucağına düşen ateşten toptur.
Hemen kucağından atması gerekir. Atmazsa başkası
patlatıverir.
Bir süre önce.
İktidar partisinden, önemli kademelerde bulunan biriyle,
paralel yapıyla mücadelenin iş dünyasına sıçrayıp
sıçramayacağını konuşuyorduk.
(Okura not: Bazı okurlar "neden iktidar
partisinden biriyle konuşunca
adını yazmıyorsun da, başkalarının adını yazıyorsun?" diye
hesap
soruyor. Çünkü haber kaynağının adı verilmez. Eleştiriye konu
kişinin adı
verilir. Bu farkı bile anlamayan beni neden okur ki...)
Konumuza dönelim.
İş dünyasındaki temizlik, İpek-Koza ile sınırlı kalacak
mıydı?
Merakımın birinci kısmı buydu.
İkinci kısmı, "Affedin, yanılmışız, biz aslında sizi
seviyorduk" diyenler affedilecek miydi?
Konuştuğum kişi "Şu gündem bir durulsun görürsün"
demişti. Gördük.
Bu görüşmeyi yazmalıydım.
Gündem durulur gibi oldu, Boydak'lara ve Zaman'a el
kondu.
"Dedikodudur dedikodu" demeyip yazsaymışım
iyiymiş.
Öyleyse. Şimdi o görüşmenin devamını yazayım.
Yukarıların güvenini kazanmış ve o güveni koruyan karşımdaki
kişiye sormuştum: "Af dileyenler affedilecek
mi?"
"Mesela?" dedi.
"Boydak grubu, Fettah Tamince, tüm varlığını cemaat
sempatisi zamanında kazanmış olan Acun Ilıcalı vs."
demiştim.
Güldü.
"Boydak'lar ikiye ayrıldı" dedi, "Bir
kardeşin cemaate yakın olduğu biliniyor, diğer kardeş ise
cemaatten uzak olduğunu söylüyor."
Meraklanmıştım, "Biri cemaatçi, diğeri değilse, nasıl
ayıracaksınız havuz aynı?"
"Biz yer miyiz" dedi, "ikisi de aynı
tarafta. Rol dağılımı yapmışlar!"
O gün. İktidarın cemaat konusunda iz sürdüğünü anlamıştım.
Bir kara liste var, yapılacakların da bir sırası var.
Fettah Tamince'yi bilmem ama Tanju Çolak'ın "Düne kadar
Fetullah'ın adamıydı bugün adam mı oldu?" dediği Acun
Ilıcalı'nın durumunu ben de merak etmekteyim.
ZAMAN, BUGÜN,
KANALTÜRK...
Önceki yazımda "Gazeteciler yaptıkları haber nedeniyle
değil, haberi paravan olarak kullandıkları kirli
işler/ilişkiler nedeniyle tutuklanmalı" demiştim.
Bu görüşüm medya kurumları için de geçerli.
Medya kurumları da kirli işlere/ilişkilere bulaşmışsa gereği
yapılmalı.
Nedeni ne olursa olsun, gazetelere el konmasının,
medya kurumlarının kapanmasının içimi en çok acıtan yanı
şu:
Kapanan her medya kurumu, birçok işsiz gazeteci
demektir.
Evlerine ekmek götüremeyecek birçok gazeteci demektir.
Çocuğunun okula gönderen birçok işsiz gazeteci
demektir.
Filler her tepiştiğinde çimenlerin ezilmesi
demektir.
"VİCDAN ETİKETİ"
TED, Kolej'de burslu okumak isteyen ama ekonomik durumu
el vermeyen 55 bin öğrenciyi sınav yaptı.
55 bin! Üstelik bu sınavı ÖSYM vs. gibi kurumların desteğini
almadan yaptı.
TED, çocuğunu sınava getiren ve bursa hayli ihtiyacı olduğu belli
olan bir anne, "Kim çocuğunu Kolej'de okutmak istemez
ki" diyeceği kadar güçlü bir imaja sahip.
Bursların karşılıksız olduğunun altını çizen TED Başkanı
Selçuk Pehlivanoğlu, "Bayrağına, toprağına, ülkesine
sahip çıksın yeter" diyor.
Net ve dik bir duruş.
Sevgili Selçuk'a, "Eğitime ve ülkesine bu denli anlamlı
katkı sağlayan senin gibi birine neden ödül
vermezler?" diye sordum.
Cevabı "Bana vicdan etiketi yetiyor" oldu.
Etiket yapıştırma yarışında "vicdan etiketi"ni
unutmuştuk, Selçuk Pehlivanoğlu hatırlattı.
OKUR MESAJI
"Can Dündar olmasa, medya Erdem Gül'e yer
ayırmazdı" demiştim ya.
Medya dünyasından bir okur mesaj gönderdi.
Mesajda, "O kadar haklısınız ki, tahliyelerin ertesi günü
ajanslar Erdem Gül'ün açıklamasını bile geçmediler"
diyordu.
"30 küsur gazeteci tutuklu. Hiç biri için umut nöbeti
tutulmuyor" da diyordu.
Sahi, Gazeteciler Cemiyeti'ne sormak gerekmez mi, Can Dündar
için tuttuğunuz umut nöbetini neden diğer tutuklu gazeteciler
için de tutmadınız?
Yeterince şöhret olmadıkları için mi?
AYLİN NAZLIAKA
SORUNU
Aylin Nazlıaka, siyasi olarak ciddiye aldığım bir figür
değildi. Önseçimden yüksek oy aldığında da, CHP seçmenini
anlamakta zorlandım.
Mustafa Kemal'i dedikoduya malzeme yapınca bir oy farkla
CHP'den atıldı ya.
Benim oyum, atılmasından yana oy veren YDK üyesi üç
kadının yanında.
Kadınlar siyasette, erkekleşmeden var olabilsinler ama
ciddiyetsizlikle de var olamasınlar.
Ve. Aylin Hanımla birlikte Mustafa Kemal tablosunu çöpe atan
vekil de CHP'den atılmalıydı. Yine eksik iş yapıldı.
SİVRİSİNEK VIZILTISI
KADAR
Nobel'li yazarımız Orhan Pamuk, Zaman'a el konulması hakkında
"Her konuya maydanoz olmayacağım" demiş.
Ya, bugüne kadar yaptığı onca açıklamanın bir sivrisinek vızıltısı
kadar bile etkisi olmadığını fark etmiştir.
Ya da, son kitabının satış kaygısı baskın gelmiş olabilir.
"EMEKLİ BİR RUH"MUŞ
Galatasaray kötü günler geçiriyor.
Mevcut durumun ilk sorumlusu, başta Ünal Aysal olmak üzere son
üç yönetimdir.
İkinci sorumlusu, kendi başına bir iletişim enkazı gibi duran
Başkan Dursun Özbek'in kendisidir.
Üçüncü sorumlusu ise, Mustafa Denizli'nin kendisidir.
Galatasaray'a geldiği günlerde. "Yaşlı bir kurt mu, emekli bir ruh
mu göreceğiz" demiştim.
Gördük.
Hatta "Denizli'nin Galatasaray'a ihtiyacı var"
dediğim için, bana kızdığının haberini almıştım.
Son maçlardaki başarısızlığın nedeni, herhangi bir
eleştiriye tahammülü olmayan, kendisini fazlasıyla önemseyen
Denizli'nin kendisidir.
Futbolun da, futbol yönetiminin de, futbolcu-teknik adam
ilişkisinin de değiştiğini algılamakta zorlanmıştır.
Sadece bu nedenlerle bile "sahaya galip çıkarsan galip
olursun" felsefesine, ne taraftarı ne de futbolcuları
inandırabilmiştir.
AKLIMDA KALAN
: Kadınlar ve mutluluk araştırması:
Eğer yeterince hayatımda kalmış
biri olsaydınız, en az beş, altı kez "Meşgul kadın mutlu
kadındır. Kafayı
saçma sapan meselelere takacak zaman bulamaz" dememe
tanık
olmuştunuz. Gezici Araştırma'nın kadınlarla ilgili
araştırmasında,
yüzde 72'mizin mutsuz olduğu, eğitim ve hane geliri
arttıkça
mutluluğun da arttığı ortaya çıkmış. Ne desem ki... Aynı
kapıya çıkıyor.