Bilmez kişi, bilirkişi olursa adam da 350 bin kazanır

Bilmez kişi, bilirkişi olursa adam da 350 bin kazanır

Bu ülkenin büyük sorunlarından biri de "bilirkişilik" meselesidir.

Maalesef yeni yasa da bu sorunu gidermeye yetmeyecek.

Buraya yazıyorum ki, aklınızda bulunsun.

Olayı hatırlarsınız. Selçuk Yöntem'in Bambi'de tost yerken çekilen fotoğrafı reklam sayılıp kafe, 350 bin TL'ye varan tazminat ödemeye mahkum edildi.

Haberi okuyup geçmiştim ki, Nice'de Bambi'nin sahibi Fatih Güner'le karşılaşıverdim.

"Şu konuyu bir de bana anlatsanıza" dedim.

Hiçbir medya kuruluşuna konuşmadığını söyledi. Merakımın medyayla değil, uzmanlık alanımla ilgili olduğunu söyleyince anlatmaya başladı.

Her şey Bambi'nin, Magazin Gazetecileri Derneği gecesine sponsor olmasıyla başlamış.

MGD Dergisi de sponsorluğa karşılık, gecenin onur konuğu Selçuk Yöntem'in tostlu fotoğrafının kullanıldığı habere sayfalarında yer vermiş.

Bambi de, derginin o bölümünü iki şubesindeki (Taksim ve Gayrettepe) menüde kullanınca.

Müge Ulusoy'un firması (sanırım Selçuk Beyin menajeri) 250 bin TL tazminat ödemedikleri takdirde konuyu mahkemeye taşıyacaklarını söylüyor.

Anlaşamıyorlar.

Davacı taraf, mahkemeden KASTDER'den bilirkişi görüşü istenmesini talep ediyorlar. (Bir oyuncu derneğinin konuyla ne ilgisi varsa...)

Tesadüfe bakın ki, Selçuk Beyin menajeri de bu derneğin 21 üyesinden biri!

Bambi avukatı itiraz ediyor. İstanbul Ticaret Odası'ndan ya da Telif Hakları Genel Müdürlüğü'nden uzman görüşü istenmesini talep ediyor.

Davacı İTO'ya itiraz ediyor. Telif Hakları Genel Müdürlüğü de görevi olmadığını belirtince mahkeme yeni bir bilirkişi atıyor.

Reklam şirketlerinden birinin ismi bende saklı yöneticisi bilirkişi tayin ediliyor.

Doğal olarak davalı, raporun yetersizliğini belirterek itiraz edince, Mahkeme yeni bir bilirkişi atıyor. Ama ne bilirkişi!

Bilirkişilik müessesi ve bilirkişi listesi sorunlu ise mahkeme ne yapsın!

"Oyuncu, yönetmen, reklam ve halkla ilişkiler konusunda uzman olduğu yazılı" (dikkat, 'uzman olan' demiyor) ifadesiyle yeni bilirkişiyi atıyor.

Eklemeyi unutmayalım, bu kişi bir de sunucu.

Herkesin her konuda uzman olduğu bir ülkede, sonuç;

Selçuk Yöntem'in Eti Karam'dan aldığı ücretle, MGD dergisinin sponsorluk karşılığı bastığı sayfalar ve iki menü bir tutuldu.

Şimdi. Hukuk sistemimiz "yapar kişi"yle, "bilirkişi"yi ayırmayınca, alanda çalışan herkes "uzman" kabul edilebiliyor.

Bu yanlış, başka yanlışları getiriyor. Oysa, 5271 no'lu CMK 67/6'ya veya 6100 no'lu HMK md.293/1'e göre "bilimsel müteala bilirkişi raporu" istenmeliydi.

O alandaki üniversitelerden bu rapor istenmeyince şu sonuçlar atlanır;

Bir, menüye basılan fotoğrafla, reklam aynı şey değildir. Reklam, o kafeye yönlendirmek için yapılır, menü ise zaten o kafeye gelenin ve masaya oturanın görebileceği bir şeydir.

İki, MGD dergisinde sponsorluk karşılığı basılan görselde dergi sahiplerinin kusuru göz ardı edilmiştir.

Üç, Selçuk Yöntem'in tost yerken objektife bakarak çekilen fotoğrafına "eser" muamelesi yapılamaz. Dolayısıyla kararda FSEK hakları geçerli olamaz. Öyle olsaydı kamerası olan her cep telefonu sahibinin çektiğine "eser", çekene de "sanatçı" dememiz gerekirdi.

Dört, bu ülkede pek çok restorana girdiğinizde ünlü müşterilerle çekilen fotoğraflar, tıpkı menüler gibi o mekana girenlerce görülebilecek yerlerde asılıdır.

Beş, bu ülkede "medya hukuku" bilen hukukçu boşluğu büyüktür.

Vs. vs.

Bu sistemde "yapar kişi", bilirkişiyle karışırsa, her önüne gelene uzman muamelesi yapılırsa, bugün Bambi, yarın başkası haksız yere tazminat ödemek zorunda kalır.

KAFAMDAKİ SORULAR

Bir, Reza Zarrap neden dün değil de bugün tutuklandı?

İki, Ebru Gündeş kocası kendisine gezegen hediye ederken "paranın kaynağı nerden" diye sormuş mudur?

Üç, savcılarımız dokunulmaz olsa bizde de kahraman savcılar çıkmaz mıydı?

Dört, savcılarımız dokunulmaz olsa, halâ Zekeriya Öz'ün terörü altında kalmaya devam ediyor olmaz mıydık?

Beş, hem kahraman savcılarımızın olacağı, hem de paralel tipi örgütlerin üyesi olmayacağı bir hukuk sistemi bizde neden mümkün olamaz?

SIRMA KARASU'DAN AÇIKLAMA

(A)Sosyal medya söz konusu olduğu zaman, o ortamdaki her iddiaya mesafeyle bakmak gerekiyor.

Önceki yazımda, Sırma Karasu'nun attığı iddia edilen çirkin bir tweet üzerinden gazetecilik ve gazetecilerin (a)sosyal medyayı kullanış biçimlerini eleştirmiştim.

Sırma Karasu aradı, "Böyle bir tweet atmadığını" belirtti. Kendisine yönelik hakaretler, tehditler içeren linç karşısında sesini duyuramadığını söyleyerek bana da sitem etti.

"Linç" insanlık dışı bir tepkidir. Ne içinde ne de kenarında yer almak isterim. Bu köşenin kendisinin açıklamalarına açık olduğunu söyledim.

Bir kişi "bunu ben yapmadım" diyorsa, "yaptın" diyenlerin karşısında sesini duyurabilmelidir.


AYŞE ARMAN'I NEDEN SEVİYORUM?

Seviyorum çünkü, işini yaparken korkmuyor, çekinmiyor.

Bu ülkenin en büyük reklam vericisi olduğu için her istediğini yapabileceğini sanan Ali Ağaoğlu'nun çok eşli haline tepki koyuyor.

Parası olan herkesin her tür şımarıklığı, kural tanımazlığı yapma hakkını bulması biraz da medya ve reklam veren arasındaki ilişkiden kaynaklanmıyor mu?

Bu tiplere "Bir dakika" demek gerekiyor.

İyi ki arkadaşımsın Ayşe!

AKLIMDA KALAN

Sakın tüm yumurtaları aynı sepete koymayın uyarısı: Türk Telekom bu ara, bangır bangır bağırıyor: Televizyonu, interneti, telefonu aynı ortamdan alabiliyorsunuz. Sakın bunu yapmayın. Henüz alt yapı işleri oturmamışken bu çözümü seçerseniz, içlerinden biri bozulunca hepsinden birden olabiliyorsunuz. Bir yakınımın yaşadıklarını anlatsam şaşarsınız. Telefon kablosunda sorun oldu, televizyon, internet hepsi gitti. Telefon bozuldu diye evde hayat durdu! Siz siz olun, geleneksel yöntemden şaşmayın, hangi şirketten alırsanız alın ama hepsini ayrı ayrı alın alınabiliyorsa.