Bekir Coşkun'un kovulma hikayesini yazdığı "Başın Öne
Eğilmesin" kitabını okudum.
Bitirdiğimde "vahh vahhh!!!"
çektim...
Sonra kendi geleceğim için korktum!
Yanlış anlamayın...
Bekir Coşkun'un kitabında yazdığı gibi;
"Ülkenin Çankaya'sına türban-tesettür çıkıp
oturmuş, bir imam Başbakan olmuş, tüm
bürokratlar eşi türbanlılardan seçilmiş, yeşil
sermaye ekonomiyi ele geçirmiş, sokaklar
Arabistan'a dönmüş, Türkiye batıdan uzaklaşıp İran'ın
yanına kaymış, tepki gösteren ne kadar aydın, bilim adamı, sivil
toplum önderi, sendikacı, yazar, gazeteci varsa toplatılıp
hapishanelere doldurulmuş" olduğundan değil.
Benim endişem "tamamen duygusal"...
Düşünün ki...
Türkiye'nin en ünlü...
En çok kazanan...
Hürriyet'ten ayrılırken dünyalar kadar tazminat
alan...
Habertürk'e süper rakamlarla transfer olan...
Oradan da yüklü bir tazminatla kovulan
yazarı...
Bu kovulmayla birlikte Cumhuriyet'e giderken "maddi
endişeler" taşıyor.
İnanabiliyor musunuz?
Kendimi fena halde "baldırı çıplak" hissettim.
Kitabında Cumhuriyet'in teklifini kabul ettiğini eşi Andree'ye şu
sözlerle anlatıyor Bekir Coşkun;
Oturup bundan sonraki hayatımızın, günlük
yaşantımızın sınırlarını çizdik.
Andree'ye tekrar tekrar anlatıyordum:
"Bu gazetenin reklam geliri de sınırlı, çünkü iktidar
etkisidir. Patronu yok, ihale-mihale yok, arkasında cemaatte yok ki
500 bin basıp dağıtsın... Okurların verdiği o tek
liraya ihtiyacı var...
Ben anlatırken Andree kimi zaman gözlerini sile sile
kalkıp boynuma sarılıyor, "Sen hep doğruyu yaptın, ben de seni asla
yalnız bırakmadım. Bu sefer de bana düşen ne fedakarlık, ne bedel
varsa ödemeye hazırım" diyordu.
DANIŞIKLI DÖVÜŞ
Kitapta ilginç bir nokta daha var.
Biliyorsunuz Bekir Coşkun Habertürk'te kovulmadan önce
'zorunlu izne' gönderilmişti. O da biliyordu
ki "kovma hazırlığıydı"
bu... Rahatsızlığı nedeniyle yazamadığı notu
konmuştu köşesine. O not üzerine bir çok kişi aramış. Kitabında
anlatıyor:
"(...) Bir yandan kurum içi sırları dışarı vermemek bir
yandan da bir baskıyı gizlemek gibi iki ahlaki değer arasında,
açıkça berbat bir durumda kalmıştım.
Ama ertesi gün Sözcü gazetesinin birinci sayfasının tam
göbeğinde fotoğrafımla birlikte Türktime haber sitesinden alınmış
haber vardı."
Geçtiğimiz gün Emin Çölaşan, Bekir Coşkun'un kitabının
reklamını yaparken Sözcü'de o haberin nasıl
çıktığını ifşa etmişti. Haberi medya
sitelerine sızdıran Çölaşan'dı...
Hatta, haberi önce Türktime yaptırtıp oradan
alıntılayarak bu bilginin Bekir Coşkun'dan
geldiğini bu yöntemle perdelediklerini anlatıyordu.
Bekir Coşkun ise kitabında bu sızıntının gayet doğal yolla olduğunu
söylüyor.
Elbette nereden bilecekti yakın kankisi Emin Çölaşan'ın bu
danışıklı dövüşü ifşa edeceğini.
VE KOVULDUĞU AN!
Bekir Coşkun için "kovulmak" çok ama
çok büyük bir mesele.
Kendine hiç yedirememiş.
Haberi aldığında yüzünün rengi öyle değişmiş
ki...
Kitaptan aktarayım en iyisi:
"Ve ayın yirmisi geldi...
Sabahleyin telefon çaldı, telefonu Andree açtı, bir anda rengi
sarardı. Fatih "Başaramadım, engellemeye çalıştım ama
olmadı, üzgünüm" demişti.
Andree telefonu kapattı, bana döndü "Fatih bu işin
bittiğini söyledi" dedi...
Daha sonra Andree o anı bana şöyle anlatmıştı:
"Seni hiç öyle görmemiştim, bir daha öyle görmek
istemem... Sana söylediğimde yüzünün ifadesini hayatımın sonuna
kadar hiç unutamayacağım..."
Ben de...
(...)
Artık kesindi "bertaraf"
edilmiştim...
Hiç konuşmaran birer çay alıp sahile indik...
İskeleye oturduk, yüzümüz denize doğru...
Burada beni üzen asla bir gazeteden ayrılmak,
işsiz kalmak, hatta iş bulamamak bile değildi. Ben bunu daha önce
kaç kez yaşamıştır, yabancısı değildim bu zamanların...
Beni "kovulmak" çok üzecekti...
Bu yüzden kaç kez "Söyleyin ben istifa edeyim,
kimseye bir şey söylemeden çekip giderim"
demiştim.
Ama şimdi başlıkları görür gibiydim:
"Kovuldu..."
***
Evet gerçekten hoş değil kovulmak.
Ama biz gazeteciler için de çok doğal bir olgu.
Çünkü biliriz ki bu kovulmaların çoğu "işimizin kötü
olmasından" değil başka nedenlerden
kaynaklıdır...
Neyse...
Bir kovulmanın öyküsünü okumaya niyet edenlere
kitapla ilgili bir not düşerek bitireyim...
Bilinmedik bir şey yok...
Okusanızda olur okumasanız da...