Medya bir süredir Başbakan Erdoğan’ı ‘Kürt sorunu’nun çözümü için PKK ve BDP ile müzakereleri yeniden başlatmaya çağırıyor. Bu konuda ciddi bir çaba var.
Başbakan ise Oslo sürecinde yaşanan hayal kırıklıklarını dikkate alarak bu tercihini BDP’den yana kullanma taraftarı.
Başbakan Erdoğan’ın bu sorunu çözme konusundaki çabasının farkındayım. Başbakanı bu çabasında "çözüm" deyip duran birçok gazeteciden daha samimi buluyorum.
Bazı gazeteci, aydın, entelektüellerin Türkiye’deki mazlumları istismar edip oradan kendilerine paye devşirdikleri kanaatindeyim. Türkiye’de aydın takımı ancak bir kesime ‘sözcü’ olarak varlığını sürdürebiliyor.
Sorunun çok boyutlu olmasının zaman zaman Başbakan Erdoğan’ı da bir açmazla karşı karşıya bıraktığının farkındayım.
İşte bu açmazlar bazen izaha muhtaç hamleleri de beraberinde getiriyor.
Başbakan Erdoğan’ın son birkaç yıldır BDP ile kurduğu ilişkinin biçimi ortada. Erdoğan BDP’yi dışlayarak bir siyaset dili oluşturmaya çalıştı. Sorunu, bu partiyi aradan çıkarıp direkt halkla bir bağ kurarak çözme çabasındaydı. Bana göre en doğru yöntem buydu.
Erdoğan’ın son dönemlerde bu stratejisinden vazgeçtiğini görüyoruz.
Peki ne oldu da BDP, Başbakan Erdoğan’ın gözünde konuşulabilir bir muhatap halini aldı?
BDP ile sıcak ilişkiler kurmasını, ortadaki gerginliği kaldırmasını, BDP eleştirilerinde ötekileştirici bir üsluptan uzaklaşması benim de çok olumlu bulduğum gelişmeler.
Fakat Başbakan Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu’nu çözmek için bir muhatap aramasını, hele bu muhatabı TBMM’de, BDP'de bulmasını doğrusu anlamadım.
Üstelik Başbakan Erdoğan BDP’yi muhatap kabul etmek için PKK ile irtibatını kesme şartını ileri sürüyor.
Gerçekten bu çaba bana çok tuhaf, anlamsız, karşılığı olmayacak bir iş gibi görünüyor.
BDP kimin temsilcisi? Hangi Kürtler bütün yetkilerini BDP’ye vermiş? Bu müzakereden murat edilen PKK’nin silah bırakmasını sağlamak değil mi?
Peki PKK ile ilişkisini kesmiş bir BDP PKK’ya silahı nasıl bıraktıracak?
Eğer BDP de PKK’ya terör örgütü diyecekse, o zaman BDP’yi muhatap yapan başka hangi özelliği kalacak?
Kendisine terörist diyen AK Parti’nin veyahut Başbakan Erdoğan’ın sözünü dinlemeyen PKK, kendisine terörist diyen BDP’nin sözünü niye dinleyip silah bıraksın ki?
Bu meselenin bir yönü. Bir başka yönü daha var.
Türkiye’de yaşayan bir kesimin sorununu çözmek için seçilmiş iktidar bir muhataba niçin ihtiyaç duyar?
Bir hakkı vermek için aracı mı gerekli?
Anadilde eğitim verilecekse ve bunun hak olduğuna inanılıyorsa, aracıya, müzakereciye, pazarlığa ne gerek var ki?
Eğer bu bir hak ise zaten kendiliğinden verilmesi gerekmez mi?
Veyahut Kürtçenin resmi dil kabul edilmesi. Bu verilebilir bir hak olduğu halde siz vermiyorsunuz ama BDP ile müzakerelerden sonra mı vereceksiniz? Böyle bir şey düşünülebilir mi?
Büyük devlet olarak Suriye halkının sorununu çözmek için bir temsilciye ihtiyaç duyarsınız da, kendi halkınız için bu ihtiyaç da neyin nesi?
Bunu çok sağlıksız, sorunlu, gerçekten anlaşılmaz bir tutum olarak görüyorum.
Kaldı ki BDP’nin aldığı oy da belli, Türkiye’de bu sorunun sahibi insanların sayısı da.
Kendisine BDP’yi temsilci olarak görmeyen Kürtlere ne diyeceksiniz?
Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümete düşen Türkiye’nin gerçekleri içerisinde devlet ile sıkıntı yaşayan herkesin hakkını teslim etmektir. Hem de bahaneye, aracıya, müzakereciye ihtiyaç duymadan. Buna rağmen hala silahtan vazgeçilmiyorsa, oradaki sorunun "hak almak vermek" değil, başka bir şey olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kaldı ki bana göre zaten ortada.
Tekrarlayayım: Hükümet ‘Kürt sorunu’nun çözümü için kimsenin çağrısına, aracılığına veyahut herhangi pazarlığa ihtiyaç duymadan Türkiye gerçekleri içerisinde en iyisini vermek, en iyisini yapmak, ülkenin selameti için gereken adımları atmakla yükümlüdür.
Çünkü en temel insan haklarının pazarlığı olmaz.
BDP ile yapılacak bir müzakere sonrası atılacak adımların, müzakere yapılmadan atılacak adımların getireceği tepkiden daha fazla olacağı da ortada.
Herşey bir tarafa BDP ile müzakere projesi bana “Türkiye’nin bir kesiminde özerklik falan ilan edildi de bizim mi haberimiz olmadı” dedirtti. Ülke içerisinde bir kesime temsilci, sözcü, müzakereci aramak size de tuhaf gelmiyor mu?
BDP ile müzakere mantığı bir özerkliğin ilk adımı değilse nedir?
Kürtlere temsilci atayarak adı şimdilik konmamış bir bölünmeyi de ilan etmiş olmaz mısınız?
Yoksa ben mi çok evhamlıyım?
Bana öyle geliyor ki bu meseleyi kendi kendimize çözemeyeceğiz. ‘Türkiye’nin dostları’ toplanıp onlar çözecekler. twitter.com/acikcenk