Başbakanın Yiğit Bulut'u tercihindeki asıl tuhaf nokta.

Başbakanın Yiğit Bulut'u tercihindeki asıl tuhaf nokta.

Yiğit Bulut’u danışman olarak atadığı haberini aldığımda, başbakanın bu tercihine pek şaşırmadım.

Çünkü başbakanın daha önce de benzer kişilere verdiği değerin yakın şahidiyim.

Taraf olduğum düşünülebilir diye, şahit olduğum benzeri vakalarla ilgili şimdiye dek kalem oynatmadım.

Fakat bu sefer farklı.  Meselenin bir tarafını, yani Yiğit Bulut’u şahsen tanımam. Kendisine hiçbir husumetim yok. Kaldı ki bence asıl mesele Yiğit Bulut değil, Başbakan Erdoğan’ın tutumu.

Yiğit Bulut’un danışman olduğu haberini sosyal medyada paylaştığımda, Başbakan Erdoğan’ın çevresindeki arkadaşların hemen beni araması üzerine, bu atamadan veyahut atama öncesi el sıkışmadan henüz hiç kimsenin haberi olmadığını anladım.

Başbakan Erdoğan’ın yakınındaki, atama kararını ilk kez benden duyan kimseler, şaşkın ama sakindiler.

Bu yakın çalışma arkadaşlarından bazıları “Beyefendinin ince siyasetlerinden biridir. Böyle bir atama yapmışsa bir bildiği vardır” derken, bir kısmı ise “Bu atama beyefendinin ne kadar vefalı olduğunun göstergesidir” dediler. Normalde bu tür atamalardan rahatsız olduklarını bildiğim arkadaşlar, böylece rahatsızlıklarını tevil yoluyla giderip olayı sindirmeye çalışıyorlardı.

Fakat başbakanın çevresindekilerin durumu hazmetmeye çalışırken başvurdukları gerekçeler beni fena halde rahatsız etti.

Anladığım kadarıyla, ileri sürdükleri ‘ince siyaset’ ve ‘vefa’ gibi gerekçeleri Başbakan Erdoğan da kullanıyor.

Önce atamanın ne aşamada olduğu bilgisini vereyim, sonra asıl söylemek istediklerime geçeceğim.

Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde, Yiğit Bulut’un danışman yapılmasından rahatsız olanlar bu atamayı engellemeye, Başbakan Erdoğan’ı kararından döndürmeye çalışıyorlar.

Sanırım döndürme konusunda epey bir yol da kat ettiler. Başbakan Erdoğan’ın nasıl bir çözüm bulacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Başbakan Erdoğan’ın ikna yoluyla bu atamadan vazgeçecek olması, birazdan söyleyeceklerimi geçersiz kılmaz.

Şimdi gelelim bu atamanın veyahut atama niyetinin barındırdığı asıl tuhaflığa.

Çevresindekilerin, Başbakan Erdoğan’ın yaptığı her şeyi ‘ince siyasete’ bağlamaları, bundan da “büyük bir başarı” diye söz etmeleri bende endişeye yol açıyor.

Bu arkadaşlarla konuşurken kendi kendime “Başbakanların görevi salt ince siyaset yapmak mıdır?”  diye sorduğumu hatırlıyorum.

Sahi başbakanların birinci görevi 'ince siyaset' yapmak mıdır? Biz başbakanlardan atraksiyonlar, zekice hamleler, sırrı sonradan açığa çıkan ilginçlikler mi bekliyoruz? Başbakanların kendi iktidarlarını sürdürmek için başvurdukları her türlü ‘ince siyaset’te bir keramet mi aramalıyız?

Makam, mevki, iktidarı korumak mıdır temel amaç, yoksa o makamı, mevkiyi, iktidarı kullanarak bir şeyler yapmak mı?

Başbakanların tutumlarında, adımlarında, konuşmalarında, çalışma arkadaşı tercihlerinde; bir standart, yetkinlik, entelektüel seviye aramak çok mu abes?

Başbakanların topluma ‘rol modeli’ olma gibi bir görevleri, sorumlulukları yok mudur?

Bir ülkenin başbakanı, övgü aldığı herkesi çevresine dahil edip çalışma arkadaşı yapabilir mi? Taşıdığı objektif değere, ahlaki düzeyine, zeka seviyesine, başardığı işlere, toplumdaki algılanışına bakmadan herkesi taltif edebilir mi bir başbakan?

Başbakanlar oturdukları binaların mimari özelliklerinden giydikleri elbisenin dikişine, dinledikleri müzikten konuşma üsluplarına, okudukları kitaptan seçtikleri çalışma arkadaşlarına kadar her alanda toplumsal sorumluluğun verdiği bir hassasiyet taşımalı değiller mi?

Mesela bir başbakan kaçak evde oturabilir mi? Veyahut bir başbakan kendi ülkesinin en alt kesiminin dinlediği müziği dinlemekten gururla söz edebilir mi? Ya da "Başbakanlar sanattan anlamasa da olur" diyebilir miyiz? Başbakanların aile yapıları önemli değil midir?

Halkın sevgisini kazanmış kişilerin seçimleri, tercihleri toplum için örnek teşkil etmez mi?

Her popüler kişi, her makam sahibi, her güç sahibi insanın toplumda bir ‘rol model’ olarak algılandığı bilinmeyen bir şey midir?

Başbakanların okudukları kitap bir anda popüler olmaz mı? Başbakanların içtiği çaylar bile bir anda revaç bulduğuna göre, oturdukları evin mimarisi önemsiz olabilir mi?

Halkın arasından çıkıyor olmak başbakanlara halk gibi davranma hakkı mı verir, yoksa o halkı bir basamak yukarı çekecek adımları atma sorumluluğu mu?

“Siyasi temsil” dediğimiz, bu değil midir?

Burada önemli olan Başbakan Erdoğan’ın aldığı kararlarla kendisini izleyen milyonlarca insana ne mesaj verdiğidir.

Başbakanlar yeni otoyollar, yeni köprüler, yeni ‘çılgın projeler’, yeni havaalanları,  yeni şehirler kurarak yeni bir ülke inşa edebilirler. Fakat asıl iş sağlam, namuslu, karakterli, haktan, haklıdan yana, yüksek kalitede bir millet inşa etmek değil midir?

Mesele, namuslu olmanın vazgeçilmez değer kabul edildiği bir toplum oluşturmak değil midir?

Yeni yetişen nesillere yüksek ahlakın; dil kıvraklığıyla angajmanlar kurmak değil, iş başararak şahsiyet kazanmanın asıl olduğunu anlatmak, göstermek, benimsetmek başbakanların da derdi olmalı değil mi?

Tartışılan bu son atamayı gören herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “Türkiye'deki en önemli makamı dolduran insanın tercihlerinin temelini değer, kalite, ahlak, karakter, iş başarmak oluşturuyor” diyebilir mi?

Görünen o ki Başbakan Erdoğan’ın böyle bir derdi yok.

Başbakanın böyle bir derdinin olmadığını uzun zamandır gözlemliyorum.

Medyadan meclise vekil olarak seçtiği isimlere baktığımızda aynı tabloyu görüyoruz.

Sanırım Başbakan Erdoğan “Önemli olan benim, gerisi teferruat. Kim gelmiş, kim gitmiş, kıymeti yok” demek istiyor. Ama toplum öyle algılamaz.

Toplum Başbakan Erdoğan’ın hareketlerine göre şekilleniyor. Onun nefret ettiğinden nefret ediyor, onun baş tacı  ettiklerine ise rağbet ediyor.

Son zamanlarda TV’lerde, sokakta genel geçer hale gelen üslup bile bize Başbakan Erdoğan’ın ne kadar örnek alındığı göstermiyor mu?

Bu son atamayı "vefa" diye açıklayanları da anlamıyorum ben.

Vefa nedir Allah aşkına? Adam kayırmanın, kendisine hizmet edene karşılığını ödemenin adı ne zamandan beri vefa oldu?

Vefa  "çamurdan da olsa benimle olsun" demek midir?

Bizim ülkemizde başbakanlar yolsuzluk yapan yakın arkadaşını satmadığı zaman bile "vefakar" denilerek iltifat alıyor. Bu mudur vefa Allah aşkına?

Bu tür atamaların uzun zamandır bende bıraktığı bir etki var.

İktidar merkezli atamaların birçok değerli insanı değersiz kıldığını düşünüyorum.

Artık, yüksek kalitedeki insanlar bile bir makama atandıklarında, toplum olarak o kişiye sanki orayı hak ettiği için değil, iktidarla sağlam bir ilişki kurduğu için atandığını düşünüyoruz.

Ve onlarca parlak, zeki, çalışkan, namuslu, liyakatli insan bu algıyla yaralanıyor.

Bu hissi bize ne yazık ki iktidarın, özellikle de Başbakan Erdoğan’ın iş tutma tarzı veriyor.

Çünkü Yiğit Bulut meselesinde de gördük ki Başbakan Erdoğan tercihlerini yaparken birinci ölçüt kalite, iş bilirlik, zeka, yüksek ahlak değil, “Efendim Lübnan’da hükümeti kurma görevini kime vereceksiniz” gibi cümleler kurabilen ‘dil kıvraklığı’dır.

Bu tür tercihlerden, tutumlardan Başbakan Erdoğan da zarar görecektir.

Çünkü liyakatsiz insanları taltif etmeyi sürdürmesi halinde, etrafındaki onlarca değerli çalışma arkadaşı da değersiz hale gelecektir.

"Etrafındakiler rahatsız olmuyorsa sana ne oluyor?" dediğinizi duyar gibiyim.

Etrafındakiler? Hepimiz, teknik olarak ülkemizin liderinin etrafındayız.

Oradaki bir tutum ya da davranışta beliren anormallik, hepimizi etkiliyor.

www.twitter.com/acikcenk