Başbakan Erdoğan NTV’de “Bazı konuları gündem oluşturmak niyetiyle tartışmaya açıyorum, gündemi belirleyip elimde tutmazsam başbakanlığı sürdüremem” mealinde bir cümle sarf etti.
Yani anlayacağınız başbakanın toplumda ayrışmaya neden olan birçok çıkışının amacı “meseleleri çözmek değil gündemi elinde tutmak.”
Bu konuda başarılı. Çünkü medya ve muhalefeti peşinden sürükleyebiliyor.
Ülkeyi yöneten biri olarak toplumun gündemini belirleyebilir. Ama bu konular neler olmalı?
Son dönemdeki tartışma konularını hatırlıyorsunuz, değil mi?
Kürtaj meselesi, Çamlıca’ya cami, dindar nesil, Muhteşem Yüzyıl, idam cezası, dokunulmazlıkların kaldırılması, kuvvetler ayrılığı gibi mahalle kahvehanelerinde sohbet malzemesi olacak nitelikte konular.
Tartışma konularının niteliği, gerekliliği ve derinliği başbakan için önemsiz mi?
Net bir şekilde soralım başbakana: “Gündem maddesi belirlenirken amaç meseleleri konuşarak çözmek mi, yoksa insanları meşgul edip başbakanlığı sürdürmek mi? Hangisi?"
Bunların tartışılmış olmasının ülke için zerre kadar faydasını gören, bilen, duyan var mı? Herhangi birinin somut bir değerini gördük mü? Herhangi birisi bir derdimize çare oldu mu? Bunları hiç konuşmamış olsaydık ne kaybederdik?
Sadece Başbakan Erdoğan’ı tatmin etti. Toplumu biraz daha meşgul ederek esas sorunlarımızı gündemden düşürdü. Bazıları toplumun arasına nifak soktu, onarılmaz şekilde ayrıştırdı.
Bunca tartışma sadece başbakanın "iktidarı kendi kontrolünde tutmasını” sağladı. Hepsi bu.
Peki bu mudur mesele? AK Parti bunun için mi iktidar? Bütün amaç başbakanlığı sürdürmek mi?
Başbakan Erdoğan gerçek meselelerin tartışılmasının önüne geçerek ne yapmaya çalışıyor? Nedir bundan murad ettiği? Türkiye’nin gerçek sorunlarını tartışma konusu yaparak gündemi elinde tutsaydı daha anlamlı bir iş yapmış olmaz mıydı?
Gerçekten inanılır gibi değil.
Mesela Teknoloji bakan yardımcısı ‘bay teknoloji’ lakaplı Prof Dr. Davut Kavranoğlu’nun Pazartesi günü Star gazetesinde bir röportajı yayınlandı.
Kavranoğlu o röportajda şunları mealen söyledi:
"Teknolojik anlamda çok zaman kaybediyoruz, dünya aldı başını gidiyor, çok önemli işler yapabiliriz ama siyasi karar gerekli. TÜBİTAK eski Sümerbank gibi bir kuruluştur, eğer bugünden itibaren disiplinli sağlam ve emin adımlarla yürürsek 20-25 yıl sonra ancak Almanya’ya yetişebiliriz"
Almanya ile aramızda 25 yıl varken ‘Muhteşem Yüzyıl’ı konuşmak bu ülkeye kötülük değil de nedir?
Bir bakan yardımcısının feryadını alıp ülke gündemine taşımak varken, ‘dindar nesil’ gibi karşılığı olmayan bir mesele yüzünden toplumu ikiye bölmek niye?
Anlaşılır gibi değil.
Türkiye’nin gerçek sorunlarını, ne aşamada olduğumuzu ve neye ihtiyacımız olduğunu eminim Başbakan Erdoğan herkesten daha iyi biliyor.
Erdoğan başbakanlığını sürdürmeyi "gündem belirlemeye” bağlı görüyorsa burada sadece kendini değil, ülkenin istikbalini de gözetmesi gerekiyor.
Mesela emekli bilim adamları kulübü görünümündeki TÜBİTAK’ın varlığını tartışmaya açarak bir gündem belirleyebilir.
Tarım alanında 10 yıldır bir arpa boyu yol alamamış olmamızın nedenlerini sorgulayabilir.
Tembel olmayı çiftçilik zanneden bu toplumun çürümüşlüğüne vurgu yaparak dikkatleri üzerinde toplayabilir.
Şehirlerimizin mimari sefaletini ve TOKİ’nin her şehri modern gecekonduya dönüştürmesini tartışmaya açabilir.
İlla yargıyı eleştirecekse, yıllardır hapiste suçsuz yatan onlarca insanın mazlumiyetine ve adalet duygusunun aldığı tahribata dikkat çekerek yargıya çekidüzen verebilir.
İlla din ve diyanet işlerine bulaşmak istiyorsa, ‘günümüz dindarlığı’nın toplumu niçin adam etmediğini ve ‘birleştirici’ bir misyonu olan dinin nasıl olup da ‘ayrıştırıcı’ bir hal aldığını tartışmaya açabilir.
İhracat rakamımızın yarısından fazlasının ithal edip boyayıp sattığımız mallardan olduğuna dikkat çekerek iş adamlarımıza ayar verebilir.
Bütün bunlar dururken Hürrem’in fettanlıkları gündem oluyorsa ortada adı konulması gereken bir durum var demektir.
Üstelik Başbakan Erdoğan o kadar çok konuşuyor ki bir süre sonra artık duyulmaz, tepki verilmez hale gelecektir.
Zaten medya dışında toplum artık başbakanı duymuyor.
Evi havaalanı yakınında olan bir yakınınızı ziyaret ettiğinizde siz uçak gürültüsünden 5 dakika oturamazken, ev halkının alışkanlığından dolayı o gürültüyü hiç duymuyor olması gibi bir durum var artık.
Başbakan Erdoğan’ı ben 124 Murat marka aracın direksiyonunda oturan birine benzetiyorum.
Bu aracı çok iyi kullanıyor. Kaza yapmadan yol almasını sağlıyor. Onlarca lüks araç ekonomik krizde yolda kalmışken, onun aracı sorunsuz yol alıyor. Peki bu yeter mi Türkiye’ye?
Aracın benzini ödünç, yolcuları kavgalı, koltuklar rahatsız, sürati en fazla 60.
Başka ülkeler artık Mercedes, BMV, hatta uçak durumundayken biz ne yazık ki 124 Murat gibiyiz.
Biz başbakandan sadece arabayı iyi sürmesini değil, o arabanın modelini artırmasını bekliyoruz.
Biz başbakandan o aracın yakıtını öz kaynakla almasını istiyoruz. Biz başbakandan arabadakiler olarak aramızdaki kavgayı bitirmesini; keyifli, huzurlu, şen-şakrak bir yolculuk yaptırmasını bekliyoruz. Benzini bittiği için yolda kalan lüks araçlara bakarak etrafa hava atmasını değil, esas olanın arabanın modelini, hızı ve huzurunu artırmak olduğunu görmesini istiyoruz.
Biz bunları istiyoruz. Peki Başbakan Erdoğan ne istiyor, ne yapıyor? twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın