Başbakan samimiyse bir gecede tahliye olurlar...

Başbakan samimiyse bir gecede tahliye olurlar...

Sık sık söylediğim gibi...
 
Ben "Hukukçu" değil, "İktisatçıyım"...
Ama...
Ayhan Sicimoğlu'nun dediği gibi; "Hukukun hastasıyım"...
Ord. Prof. Sulhi Dönmezer,  Ord. Prof. Reşat Kaynar ve Prof. Dr. Fadıl Cerrahoğlu'dan hukuk dersleri aldım...
Zaman zaman olaylara "Kanun" değil "Hukuk" açısından bakıyor oluşum, kanunları pek de iyi bilemememden kaynaklanıyor elbette...
Hem, o kadar çok değişiyor ki kanunlar...
İşim hukuk olmayınca elbette takip edemiyorum...
Üç ay önce "Suç" olarak tanımlanmayan bir eylem bakıyorum bugün "Suç"...
Ya da...
Üç ay önce "suç" olarak tanımlanan bir eylem bugün "suç" olmaktan çıkarılmış...
İzninizle; Prof. Metin Feyzioğlu ve Sabih Kanadoğlu  gibi iki usta, değerli hukukçunun Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, odatv ve İlker Başbuğ/Dursun Çiçek davalarıyla ilgili önerilerine ben de kendi penceremden ve kendi teklifimle katılmak istiyorum...

Ey güzel insanlar!..
 
Ceza hukukunun iki temel ilkesinden biri:
Suçta ve cezada "Kanunilik"; diğeri ise suçta ve cezada "kusur" ilkesidir.
benim üzerinde durcağım "Kanunilik İlkesi"dir...
Nedir "Kanunilik İlkesi"?..
Söyleyeyim:
Mutlaka duymuşsunuzdur çünkü halk arasında da sık kullanılır bir söz vardır:
"Kanunsuz suç olmaz"...
Bunu bir de kanun diliyle söyleyeyim:
"Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz." (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinin 1. Fıkrası).

Meselâ "Zina"...

Bir zamanlar ceza yasalarımız zinayı "Suç" sayıyordu...
Ve...
Zina yapan kadın, zina yapan erkekten çok daha fazla ve ağır bir cezaya çarptırılıyordu...
Biliyorsunuz; Ak Parti Hükümetleri döneminde AB'ye uyum yasaları çerçevesinde "Zina" suç olmaktan çıkarıldı.
Yani...
Kabul edilen yeni kanuna göre zina suç sayılmıyor...
Artık, "Zina" olarak tanımlanan eylemleri nedeniyle yurttaşlar cezalandırılmıyorlar...
Sadece  evliliklerde "Ağır Kusur" olarak kabul edildiği için "Boşanma ve Tazminat sebebi" sayılıyor...

Kanunilik ilkesinin iki önemli unsuru daha var.

Onu da anlatayım...
Diyelim ki bir yurttaş, kanunların "suç" saymadığı bir eylemi gerçekleştirdi...
Ama buna rağmen savcı o eylemi "suç" kabul edip yargılanmasını talep etmiş; mahkeme de uygun görüp yargılamaya başladı...
Ya da...
Eylemi "suç" sayılmadığı için müşteki şikâyette bulunamadı...
Haliyle soruşturma ve kovuşturma olmadı...
Ama...
Daha sonra Meclis, o eylemi "Suç" olarak tanımladı...
Ne olacak?..
O eylemi, kanunun kabulünden önce gerçekleştiren vatandaş cezalandırılacak mı?..
Hayır...
Neden cezalandırılmayacak?..
Çünkü...
Yasalarımıza göre kanun, çıkarıldığı tarihten önce eğer bir eylemi "Suç" olarak kabul etmemiş ancak son halinde aynı eylemi "suç" olarak tanımlamışsa; o kanun zanlının/suçlunun aleyhine olarak geriye doğru yürümüyor...

Bir de aynanın diğer yüzü var..

Diyelim ki bir vatandaş, kanunun suç saydığı bir eyleminden dolayı yargılandı ve hüküm giydi...
Temyiz aşamasındayken ya da karar kesinleştikten sonra Meclis kabul ettiği bir kanunla o eylemi "suç" olmaktan çıkardı...
O zaman ne olacak?..
Söyleyeym:
Bu defa kanun geriye doğru yürüyecek...
Daha önce yaptığı eylem "suç" sayıldığı için hüküm giyen vatandaş "İadei Mahkeme" talebinde bulunacak...
Aynı mahkemede yargılanacak...
İşte o zaman yargıçların yapabilecekleri bir şey yok...
"Beraat" kararı verecekler...
Çünkü...
Yeni kabul edilen kanun zanlının/mahkûmun lehineyse eğer, geriye doğru işler...

Ne demek mi istiyorum?..

Söyleyeyim...
Amacım, (Gülen'in ifadesiyle söyleyeyim) "o yaşlı başlı paşaların da gencecik subay ve assubayların, gazetecilerin de bir an önce tahliye edilmelerini sağlamak..."
Onun için diyorum ki:
Başbakan Başdanışmanı ve Ak Parti Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın söylemiyle "Milli ordumuza kurulan kumpas"tan kurtulmanın yolunu kısaltabiliriz...
Nasıl mı?..
Onu da anlatayım...
 
Yapılacak olan şey o kadar basit ki...

Başbakan Erdoğan gerçekten de samimiyse eğer; Meclis'te kabul edilecek bir kanunla "Askeri Darbe Suçu" yeniden tanımlanacak...
O kadar da değil...
"Darbeye Teşebbüs" de yeni bir kanunla yeniden tanımlanacak...
Emekli/Muvazzaf paşalar, subaylar ve assubaylar, "darbe yapmak" suçundan değil; "darbeye teşebbüs" suçundan mahkum oldular...
o halde gelin şu "Teşebbüs" ne menem bir şeymiş ona bakalım...

Teşebbüs nedir?..

Ceza kanunumuzun tarif ettiği şekliyle söyleyeyim:

Teşebbüs, failin "suç" işlemek üzere eyleme geçmiş olmasına rağmen, elinde olmayan nedenlerle "kafasına koyduğu ve suç olarak tanımlanan eylemi" gerçekleştirememiş olmasıdır.

 

Bir örnekle anlatayım...


Diyelim ki Ahmet Efendi, Ayşe Bacı'yı gözüne kestirdi...
Evinden çıktı...
Kolonyasını da sürdü her ihtimale karşı ki belki cazibe yaratır...
Kadının evinin bahçe kapısına kadar geldi...
Fakat...
Evin köpeği havlamaya başlayınca korktu kaçtı, tecavüz gerçekleşmedi...
Ama...
Ahmet Efendi'nin karısı, bir gün kocasına kızdı ve savcıya gidip şöyle bir şikâyette bulundu:

"Kocam Ahmet, komşumuz Ayşe Bacı'ya tecavüz etmeye niyetlend, hatta evden bile çıkıp gitti ama komşunun köpeklerinden korktuğu için bir şey yapamadan eve döndü; kocamdan bana ihanet ettiği için şikâyetçiyim"...

Savcı soruşturmayı yaptı, Ahmet Efendi'nin "tecavüz" suçundan yargılanması talebiyle dosyayı ilgili mahkemeye gönderdi...
Mahkeme savcının talebini uygun gördü, kovuşturma başlattı...


Yargılama sırasında Ahmet Efendi dedi ki:

 


"Evet efendim karım haklı... Komşumuz Ayşe Bacı'ya tecavüz edecektim ama bizim evin kapısında günaha gireceğimi, üstüne üstlük bir de hapislerde çürüyeceğimi düşünüp vazgeçtim".

Ne olacak?..

Söyleyeyim:
Yargıç ya Ahmet Efendi'ye inanıp "teşebbüsten rızaen vazgeçme" kabul edip Ahmet Efendi'yi beraat ettirecek...
Ya da "nakıs teşebbüs" sayıp (Köpeklerden korktuğu için gerçekleştiremedi) az bir cezaya hükmedecek/ti...
".../ti" diyorum çünkü...
Bütün o anlattıklarım 

2004 yılından öncesi için geçerliydi...
Neden?..
Çünkü...

Ak Parti Hükümeti, sanki gelecekte askerleri yargılayıp mahkûm etmeyi kafasına koymuşmuş gibi, ceza kanunundan "nakıs/eksik teşebbüs" tanımını çıkardı...

Yani...
Ahmet Efendi eğer 2004 yılında yeni kanunun kabulünden sonra kafaya koysaydı Ayşe Bacı'yı yanmıştı...
Çünkü...
Yeni kanuna göre fail (Ahmet Efendi) eğer "suç" işlemek üzere eyleme geçmişse ve fakat elinde olmayan nedenlerle (Örneğimde köpeklerden korktuğu çin) kafasına koyduğu ve suç olarak tanımlanan eylemi gerçekleştirememiş olsa bile "eylem gerçekleşmiş" gibi kabul edilip mahkûm edilecekti...


 

Şimdi geleyim esas konuma...


Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, odatv, İlker Başbuğ/Dursun Çiçek gibi (Ergenekon farklı) davalarda Silivri yargıçları 2004 yılında kabul edilen yasayı kullandılar...
Birçok olayı da 2004 sonrasına taşıma nedenleri şüphelileri(!) mahkûm etmek olmalı...

Yani...
Şöyle karar verdi yargıçlar:
"Eylem yok ama 'Teşebbüs' var...  Yasa, teşebbüsü suç sayıyor... Eğer niyetleri gerçekleşse ve darbeyi yapsaydılar yönetime el koymuş olacakları için zaten yargılanma imkânları kalmayacaktı"...
Yani...
"Madem niyetlendiler o halde suçlular" diye düşündüler...
Yani...
Yeni yasayı böyle yorumladılar...
Yani kanaatlerini kullandılar...
 Mahkeme'nin ilk Başkanı Köksal Şengün diğer iki yargıçın "kararlı" olduklarını bildiği için her kararlarına itiraz etmiş olabilir...

Hâsılı ey güzel insanlar!..

Gülen'in deyimiyle "O yaşlı başlı insanları hapse tıkıp, çeşitli hapis cezalarıyla tecziye edenler"; niyeti, teşebbüs; teşebbüsü eylem kabul edip "mahkumiyet kararı" verdiler...
Oysa ortada "Eylem/Darbe" falan yok...
Anlatmak veya tartışmaya açmak istediğim şu: 
"Yeniden Yargılama" çok uzun ve çok riskli bir yol...
Doğru olan Meclisin, böylesine önemli, insan onurunu ayaklar altına alan ve özgürlüğünü yıllarca kısıtlayıcı davalarda hâkimlerin takdir yetkisini mutlaka kısıtlamasıdır...
Bunun yolu ise "teşebbüs" tanımının ayrıntılı olarak yeniden yapılmasından geçer...
Meclis'ten bir gecede geçebilecek böyle bir kanunla halen hapiste olan yüzlerce "masum" yurttaş özgürlüklerine kavuşur...

Bakınız...

Ergenekon davaları için bir şey söyleyemem...
Zira içinde eylemin gerçekleştirildiği bazı "vakalar" olabilir...
Ama...
Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, odatv ve İlker Başbuğ/Dursun Çiçek davalarının hiç bir yerinde "Eylem" yok...
Hatta "Eksik teşebbüs" bile yok...
Sadece "Niyet" ve bir de "Senaryo" var...
Bir film yönetmeni çekmediği bir senaryodan dolayı ödül alabilir mi?..
Alamaz...
Peki ceza alabilir mi?..
Hiç alamaz...
Oysa Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, odatv ve İlker Başbuğ/Dursun Çiçek gibi davalar belki "Senaryo" ve hatta "Niyet" sayılabilirler...
Ama...
Dünyanın hiçbir hukuk devletinde insanlar niyetleri veya yazdıkları senaryo nedeniyle hapislerde çürütülemezler...