Geçtiğimiz günlerde, Başbakan Erdoğan’ın giderek Akit gazetesi üslubuna yenik düştüğünü yazmıştım.
Başbakanın Pazar günü TT Arena’daki konuşmasını izleyince kendi kendime “sanırım Akit gazetesinden cok etkileniyor” dediğimi hatırlıyorum.
Başbakan Erdoğan, Pazar günü genel hatları ile rahatsız edici konuşmasında gazetecilerin askerle ilişkilerini kastederek “Bunları tasmalarından biz kurtardık” şeklinde, bir başbakana yakışmayacak türden bir cümle sarf etti.
Başbakanın siyasetine hakim kıldığı bu üslupla, kendisine oy veren efendi, samimi, kibar milyonlarca taraftarını üzdüğünü, utandırdığını düşünüyorum.
Nereden bakarsanız bakın kabul edilemez bir üslup.
Fakat dikkat ettim başbakanın bu ağır hakaretini kimse üzerine almadı. Kimse bir başbakan gazetecilere nasıl ‘taşmalı’ diyebilir diye dert etmedi.
Bu yazıyı o konuşmanın hemen ardından yazmadım, bekledim.
Çünkü kimin nasıl tepki vereceğini, kimin bu hakaretten rahatsız olacağını, kimin “artık yeter” deyip başbakana yaptığının ayıp olduğunu söyleyeceğini görmek istedim.
Fakat kimse, özellikle ‘Eski medya’ hiç istifini bozmadı. Birçok gazetecinin haysiyetli bir tavır alarak, bu hakarete itiraz etmesini bekliyordum.
Hiç değilse o konuşmanın yapıldığı kongre haberlerine mesafeli durarak bir tavır alacaklarını umuyordum.
Fakat olmadı. Bir iki kişi dışında kimse bu konuya girmedi. Kimse ‘köpek’ hakaretinden dolayı rahatsız olduğunu ima dahi etmedi.
Peki, Başbakan başka bir ülkenin gazetecilerine mi ‘tasmalı' dedi?
Bana demiş olamaz çünkü ben hayatım boyunca yolum hiçbir ortamda bir askerle kesişmedi. Onlardan aldığım bir bilgiyi, dezenformasyonu haber yapmadım. Buna rağmen fena halde rahatsızım.
Medya dünyasının haysiyetini, onurunu, kişiliğini, emeğini, ruhunu koruyacak kimse kalmadı mı gerçekten? Bu meslek, bu sektör, bu topluluk bu kadar bayağılaştı mı?
Tamam, başbakana savaş açın demiyorum ama yapacak hiçbir şeyiniz de mi kalmadı Allah aşkına?
Nasıl bakıyorsunuz çocuklarınızın, arkadaşlarınızın, eşlerinizin, anne-babanızın, sevgililerinizin yüzüne? ‘Tasmalı gazeteci’ olmadığınızı onlara nasıl anlatıyorsunuz? Bu mesleği bu ithamlarla nasıl yürütüyorsunuz? Gerçekten merak ediyorum.
Ben bu ithama maruz kalan gazetecilerden bir tavır beklerken başbakanın hakaretiyle kastettiğini düşündüğüm bir gazeteci büyük bir pişkinlikle TT Arena’daki havayı “Bu sevgi zorla olmaz” diye yazarak göklere çıkardı.
Tamam da mideniz tüm bunları nasıl kaldırıyor? Yüzünüzü sabah yıkarken aynaya baktığınızda ne diyorsunuz o yüze. Bu kadar itibarsız bir mesleği nasıl sürdürebiliyorsunuz? Bu kadar mı rehinsiniz?
Ya ‘yeni medya’nın suskunluğuna, vurdumduymazlığına ne demeli?
Bekledim ki biri çıksın da Başbakan Erdoğan’a “Yakışmadı sayın başbakan” desin. “Bizi de kendini de değersizleştiriyorsun” desin “Bu üslup, bu tarz, bu tutum bir başbakana, hele dindar bir başbakana hiç yakışmaz” desin. “Böyle konuşarak gereksiz yere yeni muarızlar yaratıyorsunuz, bizim işimiz o değil” desin. Ne yazık ki tek bir kişiden tek bir itiraz gelmedi.
Peki yarın bir muhalefet lideri çıkıp ta “Başbakanın tasmalı gazetecilerini tasmalarından biz kurtardık” derse ne diyeceksiniz? Nasıl kalkacaksınız bu sözün altından? Söylenenin ayıp, yanlış, olduğunu nasıl dile getireceksiniz? Sizi bu kadar suskun yapan şey nedir, söyler misiniz?
Kim ne derse desin Başbakan Erdoğan'in kırıcı, ötekilestirici, üslubu muhafazakar mahalleyi, muhafazakar aydınları, muhafazakar entelektüelleri, dindar kanaat önderlerini, muhafazakar ilim adamlarını, akademisyenleri rehin almış durumda. Bu hakim pozisyonunu da muhaliflere ayar çekerek, hakaret ederek, hadlerini bildirerek onları fırçalayıp aşağılayarak güçlendiriyor.
Bir dava, bir gelecek, bir toplum projesi, bir ahlak tasavvuru, bir vicdani hassasiyet tamamı başbakanın kontrolü altında. Kimse olup bitene ses çıkarmıyor.
Yıllarca “Taş atana gül atmalıyız” diye öğüt vermediniz mi? Şimdi nasıl oldu da size taş atana kaya atılmasından büyük haz alıyorsunuz?
Herşeye, herkese zarar veren bu üsluba gösterdiğiniz toleransın kaynağı ne?
% 50 oy almış bir başbakanın yapabilecekleri bunlar mıdır? Niçin daha iyisini yapması ve daha fazla hata yapmaması icin uğraşmıyorsunuz, uyarmıyorsunuz?
Hani dindarların eliyle bir barış ortamı oluşturulacaktı? Hani yeni bir toplum inşaa edilecekti? Önüne gelene Alevi, önüne gelene Zerdüşt, önüne gelene ateist diyerek mi bir birlik oluşturacağız.
Başbakanın tarzının, dilinin verdiği zararı, açtığı yaraları, kırdığı gönülleri, tamir edilmez derecede hırpaladığı ‘dava’yı görmüyor musunuz? ‘Bu dava’yı geriye kalan % 50’nin gözünde, gönlünde, zihninde ne hale getirdiğini anlamıyor musunuz?
Sakın yanlış anlamayın bu yazıları sizi korumak veya teşvik etmek için değil, kendi onurumu kurtarmak için yazıyorum. twitter.com/acikcenk