Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Gül’e ihtiyacı var

Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Gül’e ihtiyacı var

Medya Abdullah Gül’ün adaylığından medet umanlar ile “Yok, hayır, bunların ikisi kardeş gibidir. Asla bir birlerine rakip olmaz” diyenler arasında ikiye bölünmüş durumda.

Bu tartışmada ben de Abdullah Gül’ün Tayyip Erdoğan’a rağmen meydana çıkmayacağını düşünenlerdenim.

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasındaki ilişkide sorun oluşturanın Tayyip beyin üslubu ve ben merkezci tutumunun olduğunu düşünsem de, Abdullah beyin kişisel ikbal arayışı olarak algılanacak böyle bir yarışa kalkışmayacağını düşünüyorum.

Böyle bir rekabete, kavgaya, meydan okumaya Abdullah Gül’ün ne yetişme tarzı, ne kişiliği, ne de çevresi müsaade eder.

Ama Abdullah Gül’ün meydandan tamamen çekilmesi AK Parti ve Tayyip Erdoğan için bir kazanç değil, ciddi bir eksikliktir.

Nasıl mı? Anlatayım.

Başbakan’ın yanında itaat etmeyi marifet saymayan yol arkadaşlarına ihtiyaç var.

Ne yazık ki etrafında “gözünün üstünde kaşın var” diyecek, dese de etkili olacak kimse kalmadı.

Çünkü Erdoğan AK Parti’de beraber yola çıktığı, etrafında onunla iş tutan herkesi değersizleştiren bir tutuma sahip. Yol arkadaşlığı zaman içerisinde bir çok kişide şahsiyet törpülenmesine neden oldu.

Başbakan başkanlığı istiyor diye sabah akşam gazete köşelerinden, TV’lerden başkanlık sistemine övgüler dizmeyi yol arkadaşlığı sananlar var.

Halbuki uyaracak, akıl verecek, yanlış olanı söyleyebilecek, toplumda da hala ağırlığı olan kişilere ihtiyacı var.

Bu misyonu beraber yola çıktığı arkadaşları arasından az da olsa yalnızca Abdullah Gül’ün üstlenebileceğine inanıyorum.

Bu değersizleştirmeden, şahsiyet törpülenmesinden gerek Cumhurbaşkanlığı  dolayısı ile gerekse de Tayyip bey ile kurduğu mesafeli ilişkisi nedeni ile yalnızca Abdullah Gül kendini koruyabildi.

Şimdi burada tek tek isim saymak istemiyorum. AK Parti’nin yıllardır vitrininde bulunan isimleri ve toplumdaki imajlarını gözünüzün önüne getirdiğinizde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

‘Bu bize yakışmaz’, ‘siz ne yapmaya çalışıyorsunuz’ diyecek kimse kalmadığı için Tayyip Erdoğan giderek daha agresifleşiyor.

Takındığı tutumların barındırdığı hataları, yanlışları, nezaketten uzak üslubunu, etrafında kimse yadırgamadığı, yadırgasa bile söyleyecek cesareti gösteremediği için Tayyip bey ‘hata’ içeren her tutumunu, her sözünü ‘ötekine’ karşı bir ‘tavır’ olarak göstermeyi başarıyor.

“Böyle yaparsan bizi kaybedersin” diyecek kimse kalmadığı için Tayyip Erdoğan giderek daha da hesapsız hareket eder duruma geliyor.

AK Parti’nin son kongre konuşmasını izlerken Abdullah Gül’ün dengeleyici üslubunun, kişiliğinin ne kadar elzem bir hale geldiğini daha iyi gördüm.

Çünkü Başbakan Erdoğan'ın kongrede yaptığı o konuşma bir başbakandan, Türkiye’ye başkan olmak isteyen birinden daha çok, 'derinliği olmayan İslamcı bir hareketin’ liderinin yapabileceği türden bir konuşmaydı.

Kim ne derse desin ‘büyük işler yapan’ veyahut yapacak birinin meydan okuyan ve etrafındakileri gaza getirmeye çalışan bir dil kullanması izaha muhtaç bir durumdur.

AK Partililerin birbirlerine verdikleri gaza bakmayın, o konuşma Türkiye’yi değil, daha çok mahalleyi mutlu edecek bir konuşmaydı.

Yani diyeceğim o ki Başbakan Erdoğan’ın konuşmalarına, hal ve hareketlerine sinen, kendi mahallesinden, tabanından  başka kimseyi önemsemeyen tavrının giderek kalıcı hale gelmesi, etrafında bu tablodan rahatsızlık duyacak, buna dikkat çekecek kimse kalmadığı içindir.

Abdullah Gül gibi uyarıcı, dengeleyici, frenleyici üsluba ve kişiliğe sahip bir yol arkadaşı olmazsa Başbakan Erdoğan bu gidişle Türkiye’nin değil ama Vakit tarzı İslamcı bir hareketin başkanı olup çıkacak.

Vakit tarzı bir İslamcılığın rengini almış bir Türkiye’de AK Partililerin ne kadarı yaşamak istiyor, gerçekten merak ediyorum.  twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın