“Barışı en sert, en tahammülsüz, en kavgacı üslubumuzla yürütüyoruz” demiştim bir önceki yazımda.
Son günlerde iş üsluptan çıktı giderek ‘ötekileştirmeye’ ve ithama kadar vardı.
Mesele neredeyse AK Partili değilsen ‘barış’ taraftarı da olamazsın tartışmasına gelmek üzere.
Sürecin gidişatına dönük en küçük eleştiri yapan, izlenen politikanın “Eksik, dikkatsiz ve özensiz” yürütüldüğünü söyleyen herkese ‘barış istemeyen odak ’ damgası vuruluyor.
Gerçekten anlaşılır gibi değil. Kendi aramızda bırakın barışmayı, konuşmayı başaramadan Türkiye’nin 30 yıllık ve en büyük sorunu olan PKK ile barışmaya çalışıyoruz.
‘Barış’a en son Hasan Cemal’i feda ettik.
Milliyet’in yayınladığı İmralı görüşme tutanakları tartışılırken Başbakanın Hasan Cemal’in ve Can Dündar’ın yazılarına son verilmesini istediği ortaya çıktı.
Bunun üzerine Hasan Cemal’in son yazısının yayınlanmadığı ve süresiz izne çıkarıldığı anlaşıldı. Hasan Cemal’in tekrar yazmaya başlayıp başlamayacağını bilmiyoruz. Kaldı ki yazmaya başlaması oluşan bu ‘utanç tablosu’nu ortadan kaldıracak değil.
Doğrusu Hasan Cemal’in gazeteciliğini beğenenlerden değilim.
Fakat işin bir tahammülsüzlük, göstergesi olan ‘yazılarına son verin’ derecesine varmasının akılla mantıkla izah edilir bir tarafı yok.
Bu tablonun oluşmasında en çok da Başbakan Erdoğan’a katıksız destek veren medyanın kabahati olduğunu düşünüyorum.
Çünkü itiraz etmiyorlar, seslerini çıkarmıyorlar. Üstelik destek niteliğinde yazılar yazıyorlar.
İşte bundan dolayı en çok da AK Parti’ye politik destek veren arkadaşların durumuna üzülüyorum.
Hasan Cemal gibi onlarca gazetecinin işine son verilmesinin mahcubiyetinden kendilerini nasıl kurtaracaklar? Sırtlarındaki bu utanç fotoğrafı ile toplumun, gazetecilerin içine nasıl çıkacaklar? Doğrusu çok merak ediyorum.
İnsanların işiyle, kalemiyle uğraşılan bir ortamın oluşmasına tuğla taşıma ayıbının altından nasıl kalkacaklar?
İnsanlar sormayacak mı “Siz daha Hasan Cemal’e tahammül edemiyorsunuz PKK’ya ve isteklerine nasıl tahammül edeceksiniz?” Ne cevap verecekler bu soruya?
Hasan Cemal’e bile tahammül edemeyenlerin gerçekten amaçlarının ‘barış’ olduğuna toplumu nasıl ikna edecekler? Toplumda oluşan havayı dert etmemelerini biz neyle açıklayacağız?
İstiyorlar ki hepimiz Başbakana politik destek vermeyi bir görev kabul eden gazeteciler gibi olalım. Başbakan Erdoğan ne diyorsa, ne yapıyorsa ‘kutsal söz’ muamelesi çekelim. ”Barış istiyoruz ama üslubunuz, yönteminiz, meseleyi ele alış biçiminizde sorunlar var” demeyelim. Özgürlüğümüzü verip 'barış'ı alalım.
Akan kanı durduracaklar diye, neredeyse hepimizi rehin alacaklar.
Biz hem kanın durmasını hem de özgürce konuşmak istiyoruz. Bunu nasıl anlatacağız bu arkadaşlara bilmiyorum.
Eskiden “Ülkede işler kötü gidiyor” diyen her dindar-muhafazakara irticacı damgası vurularak görüşleri değersizleştiriliyordu.
Şimdi ise AK Partili olmayan ama işlerin daha iyi gitmesi için eleştiride bulunan herkese ‘barışı sabote etmek isteyen’ damgası vuruluyor.
Bu suçlamayı o kadar genelleştiriyorlar ki gerçekten de ‘barış istemeyen odaklar’ da arada kaynayıp gidiyor.
Medyada oluşan bu baskı havasında tek kusur elbette sadece AK Parti ve ona destek veren gazetecilerin değil.
Köşesi elinden alınan, işine son verilen onlarca gazeteci varken tek bir yayın yönetmeninin buna tepki gösterip sesini yükseltmemesine ne diyeceğiz?
Nerede bu yayın yönetmenleri? İçine düşürüldüğü durumdan mahcubiyet duyan tek bir yayın yönetmeni çıkmayacak mı? Sorumlu oldukları insanların birer birer feda edilmesi hiç mi rahatsız etmiyor bu arkadaşları? Gerçekten anlamak çok zor.
Diğer taraftan Milliyet İmralı tutanaklarını yayınladı diye ortalığı ayağa kaldıranlar BDP’lilerin Karayılan ile görüşme resimlerinin yayınlanmasına niçin seslerini çıkarmıyorlar? Tutanakların yayınlamasını savundu diye gazetecilerin yazılarına son verilmesini isteyenler bu resimleri niçin görmezden geliyorlar?
BDP’nin başkanı ve vekillerinin Karayılan’la verdiği pozun medyaya servis edilmesi İmralı tutanaklarının yayınlamasından daha mı az sorunlu?
O resim karşısında insanların neler hissettiğini düşünüyor musunuz? Karayılan’la verdikleri pozu servis edenler barıştan yana, “İmralı tutanaklarını yayınlamak gazeteciliktir” diyenler sabotajcı öyle mi?
Medyanın üzerindeki baskının zamanla azalacağını düşünen arkadaşlara Sadi Şirazi’nin bir sözünü armağan etmek istiyorum
Kötüler kendilerine tahammül edildikçe dozajı daha çok artırırlar. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın