Bakın Milliyet aslında neye darbe vurdu

Bakın Milliyet aslında neye darbe vurdu

PKK ile barış yapmaya çalışırken her gün kendi aramızda yeni yeni ayrışmalara gidiyoruz.

Son ayrışma konusu Milliyet’in yayınladığı İmralı tutanakları.

Genellikle iktidara yakın gazeteciler bu haberin yayınlanmasını “sürece büyük darbe” diye yorumlarken, iktidarla arasına mesafe koyanlarsa  “büyük gazetecilik başarısı” olarak değerlendiriyor.

Samimiyetle sürecin zarar göreceğinden endişe duyarak bu haberden rahatsız olanlar da yok değil.

Fakat işin ilginç yanı Milliyet’in bu tutanakları haber yapmasına en çok kızanların, Ergenekon sürecinde eline geçen yalan yanlış her belgeyi, özel konuşmaları "gazetecilik yapıyoruz" diyerek manşetlerine taşıyanlar olması.

Ergenekon sürecini hiç kuşkusuz bazı medya organlarının bu sorumsuz tutumu sulandırmıştır. Tarihi bir süreç, bu gazetecilerin, savcılardan kendilerine servis edilen dedikoduları, şüpheli belgeleri yayınladıkları için sulandı.

Başbakan Erdoğan da tek bir gün çıkıp “Bu kadar yalan yanlışı, mahremi, iftirayı  yayınlayanlar Ergenekon’un sulandırılmasını isteyenlerdir, batsın sizin bu gazetecilik anlayışınız” demedi.

Şimdi aynı gazeteciler topluma gazetecilik dersi verip asıl dertlerinin ‘barış sürecinin sabote edilmemesi’ olduğuna bizim inanmamızı bekliyorlar.

Başbakan Erdoğan'da ve bazı AK Partililerde sürecin ruhuna yakışmayacak türden bir öfke var.

En keskin, en öfkeli, en çatışmacı dille ülkeye ‘barış’ getirmeye çalışıyorlar.

Peki bu öfkenin, bu tahammülsüzlüğün gerçek nedeni ne?

Sosyal medyada herkes bu soruya cevap arıyor. Bu tutanakların yayınlanmasına niçin bu kadar kızdılar?

Çünkü Öcalan’ın konuşmalarına göre hükumetin elinin güçlenmesi gerek. Müzakere için neredeyse istediği tek şey “herkes için yüksek demokrasi.”

Geriye kalan abartılı lafların kendi tabanının gazını almaya dönük olduğu hemen anlaşılıyor.

Peki Öcalan çıtayı bu kadar düşük  tuttuğu halde, tutanakların yayınlanması özellikle iktidar çevrelerini niçin bu kadar rahatsız etti?

Sosyal medyadaki bir takipçimin mesajı üzerine dönüp yayınlanan metni tekrar okudum.

Sanırım AK Partilileri asıl kızdıracak olan Öcalan’ın başkanlık sürecine dönük sözleri.

Abdullah Öcalan yayınlanan metindeki sözleriyle aslında süreci olumlu etkiliyor, başkanlık hesaplarına ise ciddi darbe vuruyor.

Son haftalarda "AK Parti BDP ile anlaşıp başkanlık sistemini referanduma götürecek" türü yorumlar gerçeklik kazanıyor.

Barış sürecine ‘başkanlık sistemi’  hesabı karıştığında işler elbette içinden çıkılmayacak bir hal alacak.

Müzakere sürecinde verilecek her tavizin, “aslında akan kanı durdurmak için değil başkanlığı almak için verildiği" yaygarası koparılacak.

AK Partililer belki farkında değiller ama kullandıkları dille, takındıkları tahammülsüz tutumla bu şüpheleri besliyorlar.

Barış yapabilmek için yüksek bir kültür, hoşgörü, olgunluk, nezaket, tahammül gerekiyor. Hem bunları göstermemek, hem de "barış için çabalıyoruz” demek insanların kafasını bulandırıyor.

İşte bana göre Milliyet belki de farkında olmadan başkanlık sitemi hesaplarına büyük bir darbe indirdi.

Yoksa öfkeyi gerektirecek başka ne var o metinde Allah aşkına?

Barış sürecinde operasyon saçmalığı..

Bir taraftan Abdullah Öcalan ile görüşülüyor, bir taraftan milletvekilleri Kandil’e gidip "Sayın Karayılan"la başlayan cümlelerle geri dönüyorlar. Diğer taraftan da devlet Kandil’e bomba yağdırıyor.

“Barış sürecinde operasyon mu olurmuş” dediğimizde de, “devlet kuyruğu dik tuttuğunu göstermek istiyor” diyorlar.

Bu devlet Kandil’e binlerce kez sorti yaptı. Binlerce ton bomba yağdırdı. Bir faydası olsaydı bugün müzakere masasında olmazdık, değil mi?

Bu gerçek bilindiği halde bariş sürecinde Kandil’e operasyon yapmak, yapanların niyetlerini sorgulanmaya açmaktan başka hiçbir işe yaramaz.

Herkes her şeyin farkında. Devletin “kuyruğu dik tutmak için” oraya bomba attığını bilmeyen kimse yok. Ortalama bir vatandaşa sorun, buradaki gayri samimi niyeti size iki cümlede özetlesin.

Bana göre esas olan dürüstlüktür, sahiciliktir, netliktir. İnsanlara doğruyu söyleyelim. Attığımız her adımı dürüstlük üzerine bina edelim, göstermelik numaralara ihtiyaç duymayacak bir iş yaptığımıza toplumu ikna edelim ki gerçek ‘barış’ gelsin.

“Resmi ideoloji yıllarca büyük bir yanlışla kendi vatandaşlarına tahammül edilmeyecek zulümler yaptı. Bu vatandaşlarımızın içinden bazıları da devletin bu yanlışına masum çocuklarımızı öldürerek daha yanlış, daha vahşi bir karşılık verdi. Şimdi biz bu iki yanlışı ortadan kaldırmaya çabalıyoruz" demek varken, vekillerin Kandil’e gittiği gün Kandil’i bombalamak gibi küçük numaralara niçin ihtiyaç duyuluyor?

Kuyruğu dik tutarsınız ama itibarınız da, inandırıcılığınz da, samimiyetiniz de yerlerde sürünür.

Çünkü toplumun "gazını almak" için Kandil’e atılan her bomba, süreci yürütenlerin güvenirliğine düşüyor.

Tokalaşmak için elinizi uzattığınız ve bunu için elini uzatana silah çekmek izahı zor bir harekettir. 

Dürüstlüğün, açıklığın, samimiyetin olmadığı yerde silahlar sussa bile "barış" çıkmaz. Söylemek istedim.. twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın