Ayşe Arman tipi söyleşi gazeteciliği...

Ayşe Arman tipi söyleşi gazeteciliği...

Eskiler, “herkes sakız çiğner ama hiç kimse Ayşe abla gibi patlatamaz” derlerdi.
Yani; herkes her şeyi yapabilir ama önemli olan farklı olabilmektir…
Türkiye medyasında çok sayıda “söyleşi gazetecisi” var ama hiçbiri Ayşe Arman değil…
Kimisi, “çok ters soru” sormayı söyleşi ustalığı zannediyor…
Kimisi muhatabıyla fazla yüz göz olursa ortaya iyi iş çıkacağı kanısında…
Kimisi ise “çanak soru ustası”…
Konuğunun yıldızını parlatmakla görevlendirilmiş bir tür kadife…
Ve…
Ayşe Arman hariç hemen hepsi “deşifre” gazetecisi…
Teybi koyuyor, soruyor, aldığı cevapları çözüp ekrana aktarıyor oradan da sayfaya gönderiyor…
Muhatabının:
ruh hali,
konuşurken nasıl davrandığı,
ellerinin titreyip titremediği,
parmak uçlarıyla burun ucu arasındaki ilişkinin sıklığı,
göz kapakları,
bakışları,
göz süzüşlerindeki masumiyet,
ya da gözlerindeki hinlik vs hiç biri yok bunların yazıda… 

Diyeceksiniz ki “bu saydıkların Ayşe Arman’ın söyleşilerinde var mı ki?..”
Evet haklısınız…
Son zamanlarda pek yok…
Ama daha önceleri vardı…
Bugün neden yok ben de merak ediyorum…
Kim bilir?..
Belki de konuğunun söylediği her kelimeyi okura duyurma arzusu…
Ama hepimiz biliriz ki bu tür söyleşilerde kullanılan kelimelerin yarısı boştur…
Asıl olan konuğun kamuoyunu birebir ilgilendiren, sorunun çözümünden sorumlu yetkili ve ilgilileri harekete geçiren bölümleridir…

Meselâ ordudan “iffetsiz” olduğu iddiasıyla kovulan kadın subayın söyledikleri…
Çok çok önemliydi…
Ama en az o kadar önemli olan Ayşe Arman’ın, kadın subayın onları anlatırken içinde bulunduğu ruh halini de aksatmasıydı ama sanki yer darlığından yapılamamıştı…
Ayşe Arman bir küçük dudak titremesinden birkaç paragraf da kendi duygularını anlatan bir bölüm çıkarabilirdi meselâ…
Bundan sonra bu noktayı ihmal etmemeli…
Çünkü Arman’ın bunu yapabilecek yetenekte olduğundan eminim…
Yazı dili, gözlemleri ve duyguları çok güçlü…

Hâsılı; diğer çalıştıkları gazetelerde ve televizyonlarda tek işleri “söyleşi” yapmak olan arkadaşlar bana kırılmasınlar ama gerçek bu…
Eğer Ayşe’nin söyleşi gazeteciliğini aşmayı gerçekten hedefliyorlarsa; soru sorarken ezber bozacaklar…
“Bu da sorulur mu?” denilen soruları soracaklar…
Konuklarının ruh halini de yazının içinde yansıtmayı ihmal etmeyecekler…
Konuk ettikleri kişiden asıl almak istedikleri şeyin kamuoyunu ilgilendiren, toplumsal bir sorunun çözümüne katkıda bulunacak bilgiler olduğunu unutmayacaklar…

Meselâ dün bir TV kanalında Ayşen Guruda’nın “gerekirse barışa katkısı olacaksa mağaralara gidip teröristleri ikna edebilirim” deyişiyle dalga geçer gibi bir ifade takınmak, dudak bükmek bir söyleşi gazetecisinin asla yapmayacağı şeydir…
Ben bu analizimde Ayşe Arman’dan taraf olmak gibi bir hevesin içinde değilim…
Ama Ayşe Arman tipi söyleşi gazeteciliğini çok önemsiyorum…
Diğer meslektaşlarımın da Arman’ı kıskanmak yerine ona gıpta etmelerini ve söylenemeyenleri söyletme konusunda en az onun kadar pervasız ve cesaretli olmalarını tavsiye ediyorum…

[email protected]