Aydın Bey'in pijaması

Aydın Bey'in pijaması

Tam unutmaya çalışıyorum. Aydın Bey pijamasıyla karşıma çıkıyor. Yatıyorum, rüyamda Aydın Bey ve pijaması. Ne tarafa dönsek Aydın Bey pijamalı. Gündüz karabasanı gibi.

İşin kötüsü. Kabusa konu fotoğrafta pijama yok! Yaz günü. Kara sıcakta. Zoraki giyildiği belli bir tişört, bir kot (kimilerinin jean dediği).

"Pijama mı, değil mi" tarihsel sorununu Ahmet Hakan'ın köşesinde okuyunca. "Allah Allah" dedim, "bayram değil, seyran değil..."

Ahmet, yazıya "saldırı kampanyasına cevap" niteliğinde girince. Bir telaş. Saldıranı aradım, bulamadım.

Kafamda bir kurt, kemiriyor. Durup durup önümüze neden Aydın Beyin pijaması konuyor?

Daha önce yine Ahmet yazmıştı. Ertuğrul Özkök'ten de anımsıyorum öyle bir yazı.

Şimdi siyasi bir mevta olan Mesut Yılmaz, kendisini ziyaret ettiğinde Aydın Bey pijamalıysa bu Yılmaz'ın sorunu. Değilse? Sorun yok.

Aradan geçmiş onca yıl. Aydın Bey isterse çırılçıplak olsun bir getirisi yok ki durumun?

Hani Aydın Beyi tanımasam, bu işte bit yeniği arayacağım. Kendisi sadece yeni dünya düzenine eski yöntemlerle çözüm bulmaya çalışan biri.

Mesela;

Bir, halâ geleneksel siyasetin kodlarıyla hareket ediyor, oysa tüm dünyada eski günler yandı bitti, kül oldu gitti.

İki, eski dünyada iki artı iki dört ederdi. Şimdi 10 da edebiliyor, sıfır da. Hatta ortada matematik işlem yok ki bile denebiliyor.

Üç, bugün artık medya patronları, bırakın Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Bakan gelirken bile tam takım "hazır ol"da bekliyor. Traş olmayanın kalp krizinden gittiği günler.

Dört, diyelim ki Aydın Beyin pijamasına takanlar var. Onlara cevap vererek çözmek gibi naif düşünceler acıklı oluyor. Şimdi de "mesele pijama değil, eli niye cebinde"ye geldi iş.

Beş, sen yıllar yılı her zor koşulda ayakta kal. Sonra da elini nereye koyduğunun hesabını vermeye kalk. Onca yüksek maaşlı çalışanlarının başka bir parlak fikri yoksa Aydın Beyin işi zor.

Altı, daha önce Fehmi Koru da yazmıştı. "Erdoğan kazanırsa bu Aydın Doğan'ın son seçimi olabilir" demişti. Bunun böyle olması paniklemesine, paniklemesi de yanlış yapmasına yol açıyor.

Yedi, bin defa yazdım. Aydın Beyin en büyük sorunu köşe yazarlarından, yayın yönetmenlerinden ve de ihtiyar heyetinden akıl almasıdır. Bu tayfanın bir tek öngörüsünün çıktığı vaki değildir.

İlgisiz gibi duracak ama. Obama bile olasılıklara hazırlıklı olmasını sağlayamayan Ortadoğu ekibini baştan sona yenilemişti.

KAMERAYI CÜMLE İÇİNDE KULLANMASIN

Biri. Tez elden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "Kamera kayıtları var. Bizzat izledim" cümlesini kurmaktan vazgeçirsin. Ağrı'daki olay için de aynı cümleyi kurmuş.

Aksi halde durum şöyle anlaşılıyor:

Bir, "Bana inanmıyorsanız kamera kayıtlarına inanın" algısıyla inandırıcılığını tartışmaya açıyor.

İki, insanda "Kamera kaydı varsa hadi göstersene" hissi yaratıyor.

BU ADAMA GICIK OLUYORUM!

Ben ortalama dört yılda bir kitap yazabiliyorum. Adam yılda bir kitap yazıyor!

Bu arada. Her gün gazetede kocaman bir köşe yazıyor.

Butan'dan kutuplara dünyayı dolaşıyor.

İnancını sınıyor. Ruhunu sınıyor. Her biri sancılı süreç.

Urla'ya gidiyor. Karısıyla ilgileniyor. Kızına, torunlarına zaman ayırıyor.

Kadın ruhu soyuyor. Şarap kadehindeki izleri siliyor.

Yemekler. Muhabbetler. Flörtler. Kitap okuyor. Sinema izliyor.

Arada kitap yazmayı başarıp, yayınevine teslim ediyor.

Yine öyle yapmış Ertuğrul Özkök. Kitap yazmış: "Tuhaf Bir Çocuğun Fevkalade Hikâyesi". Kapağına bayıldım.

Kıskanmayı geçtim, adama gerçekten gıcık oluyorum. Bugün kendisini arayıp bu hislerimi aynen ileteceğim.

İTİBARINIZI KAÇA SATARSINIZ?

Oldum olası Beşiktaş Başkanı Fikret Orman'ın iletişim tarzını doğru bulmam. Bana fazla artistik gelir. Fazla havalı.

"Halkın takımı"nın başında, bir salon erkeği imajı bana uymaz derken. Genç kızlar için kullanılacak romantik ifadeyi Rezza Zarrab için de kullanınca sinir katsayım tavan yaptı. "Gözlerinde gördüm" demiş!

Hani pek tuttuğumuz "müşteri kraldır" ifadesinin geldiği yer burasıdır.

Zarrab, Beşiktaş kasasına koyunca bir milyonu. Tarihinin ve "Çarşı"nın o kasaya yüreğiyle koyduğu itibarı dışarı attı.

Ferrari bile her parayı verene araba satmıyor. Aloooo!

AKLIMDA KALAN

CHP'nin iletişim çıkmazı: Artık bu konuda yazmayacağım diyorum, öyle acemice işler yapıyorlar ki, olmuyor. Önce "Gelin, oy verin. Gitsinler!" gibi başarısız bir slogan ortaya attılar. Seçmeni "kalması" ve "gitmesi gerekenler" diye böldüler. Tam durumu fark edip slogandan "gitsinler"i çıkardılar. Bu kez de "Yaşanacak bir Türkiye" sloganıyla kendilerini kendi seçmenlerine hapsettiler. Yaşanacak bir Türkiye özlemi özellikle CHP seçmeninde var. Bu kadar miyop siyasal iletişim analizi yapacaksın, sonra da Erdoğan'a oy veren seçmen kesimine kızacaksın. Olur mu böyle saçmalık? Olur. Olur.