19 Ekim bilge insan Aliya İzzetbegoviç’in 10. ölüm yıl dönümüydü. Bu vesileyle, hakkında birçok makale yazıldı ve yorum yapıldı.
26 Ekim’de İstanbul’da bir de sempozyum var.
Hepsi birbirinden kıymetli yazılar ve yorumlardı.
Fakat yine de ben gördüğüm, anladığım Aliya’yı size anlatmak istiyorum.
Hayatımda ‘keşke’ dediğim, hayıflandığım çok az şey vardır. Son yıllarda en derin ‘keşke’ deyip pişmanlık duyduğum konu Aliya izzetbegoviç sağken ona ilgi duymamış olmamdır.
“Keşke bu bilge insandaki değeri o sağken fark etmiş olsaydım da kendisiyle konuşabilseydim” diyorum kendi kendime.
Etrafımdaki eş, dost, herkes ondan övgüyle bahsedip Aliya’nın bilgeliğine, düşünce derinliğine vurgu yapıyordu.
Bundan dolayı bende de bir kanaat oluşmuştu.
Genellikle herkes birbirine Aliya’nın dikkat çeken kitaplarından “Doğu-Batı arasında İslam” kitabını öneriyordu.
O zaman bu kitabı ben de okudum.
Fakat “büyülendim” veya bana anlatanların etkilendiği kadar etkilendim desem yalan söylemiş olurum.
Evet, kitap İslam’ın daha şehirli, daha, barışçı, daha diri, daha yenilikçi çizgisine vurgu yapıyordu. Fakat “vay” denilecek bir etki de bırakmadı bende.
Kendi kendime “bir insan sadece bu kitapla böyle değerli bir etki bırakamaz, vardır farklı bir şey” deyip uzaktan uzağa hayranlığımı sürdürüyordum.
Fakat bir gün kitap fuarında Aliya’nın hapishane hayatı, savaş yıllarında geçen bütün konuşmaları, röportajları ve siyasi faaliyetlerinin toplandığı 3 ciltlik kitabını aldım.
Anlatılanlardan farklı, dikkat çekilmeyen, ikinci plana itilen farklı bir özelliği vardı Aliya’nın o kitaplarda.
Bugüne kadar bu bilge insandan sitayişle bahseden hemen hemen herkes onun bilgeliğine, düşünce adamlığına ve felsefi değerine vurgu yaptılar. Hala da yapıyorlar.
Fakat bana göre Aliya’yı farklı yapan, hepimizin gözünde onu değerli kılan, insanları kendisine hayran bırakan düşüncelerinden daha çok şahsiyeti. Adil kişiliği. Taşıdığı yüksek ahlak ve yüksek karakter.
Aliya, siyasetinde, devlet adamlığında, arkadaş ilişkilerinde, her yerde, her zaman gösterdiği sağlam kişilikle insanların dikkatini çekmişti. Karakterinin barındırdığı adalet duygusuydu dost düşman herkesi ona hayran bırakan. Nazik, kibar ama kararlı kişiliğiydi.
Gotehe’yi, Nietzsche’yi okur, felsefelerine, düşünce yapılarına hayran oluruz.
Tolstoy’u Anna Karenina’yla, Vigtor Hugo’yu Sefiller’le çok sevdik.
Ama gerçekte nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını bilmiyoruz. İnsan ilişkileri nasıldı, bilmiyoruz.
Ürettikleri düşünceler, romanlarındaki yüksek edebiyat nedeniyle hepimiz bu yazarlara ve düşünce adamlarına hayran olduk.
Fakat Aliya öyle miydi? Biz Aliya’ya Doğu-Batı arasında İslam kitabından dolayı mı hayran olduk?
Yoksa “Katil olmakla kurban olmak arasında seçim yapmak gerekirse biz kurban olmayı seçeceğiz” diyen bu vicdanın varlığından ve bunu eyleme döken tutumundan dolayı mı?
İslam’a getirdiği farklı felsefi yorum mu bizi kendine hayran bıraktı? Yoksa “Onlar bizim çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürdü, biz de onlarınkini öldürelim” diyen askerine “onlar bizim öğretmenimiz değil” diyen bu yüksek karaktere mi hayran olduk?
Batılı önemli felsefecileri okumuş, onlara karşı bir yorum yapabilecek entelektüel birikim kazanmış olmasından mı etkilendik, yoksa savaş ortamında halka moral için abartılı demeçler, konuşmalar bekleyen taraftarlarına “Başaramadıklarımızı da aynı şekilde söylemek dürüstlük gereğidir. Tüm çabalarımıza rağmen üretimi artıramadık. Dolayısı ile yapabileceğimizden daha azını başardığımızı düşünüyorum” diyen bu dürüstlüğe mi hayran olduk?
Ya da kendisine “Hiç karamsarlığa düşüyor musunuz” diye soran gazeteciye “Ben görev duygusuyla çalışıyorum ve elbette ki başarmayı arzuluyorum. Ancak kaybedeceğimi bilsem bile yine doğru olanı yaparım.” diyen bu yüksek ahlaka mı hayran olduk?
Düşmanına karşı bile elden bırakmadığı nezaketin, saygının, adaletin hayranlığımızda yeri az mı?
Mostar köprüsünün yıkım emrini verdiği için Lahey Adalet Divanı’nda yargılanan Eski Bosna Hersek savunma bakanı Hırvat Jadranko Prlic: “Aliya bizim düşmanımız olmasına rağmen biz onun adaletinden hiçbir zaman kuşku duymadık” cümlesi insanların Aliya’ya niçin değer verdiğinin en belirgin göstergelerinden biridir.
Aliya’yı asıl değerli kılan, farklılaştıran ürettiği düşünceden çok taşıdığı yüksek şahsiyettir.
“Savaş şartları” demeden her zaman dürüst, her zaman adil, her zaman nazik, her zaman vicdanlı, her zaman saygılı olunabileceğini, bu değerlerin ütopik bir söylem değil, uygulanabilir olduğunu gösterdiği için derin bir saygı ve hürmet besliyoruz.
Entelektüel başarı gösterip de yüksek bir şahsiyete ulaşmayan çok insan var.
Ortalık siyaseten veyahut şartlar gereği dürüstlükten, adaletten taviz verileceğini öğütleyen düşünce adamından geçilmiyor.
Aliya ürettiği düşüncenin yaşayan bir örneği gibiydi. O yüzden bu kadar çok seviyoruz.
Umarım arkasından hayranlık gösterisinde bulunanlar Aliya’nın sözlerini sadece bir düşünce olarak almakla yetinmez, bir tutuma da dönüştürebilirler.Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın