AK Parti giderse bu beladan kurtulabilir miyiz?

AK Parti giderse bu beladan kurtulabilir miyiz?

Uludere faciasında izah edilemeyen, hepimizi şüpheye düşüren bir kör nokta vardı. Bu kör noktanın varlığı Genelkurmay başkanı Nejdet Özel’in “Her şey açıklanmaz, devleti ilgilendiren, zora sokacak durumlar var” dediğinde daha belirgin hale geldi.

Uludere faciasıyla ilgili kafamız hala net değil. "Niçin? Neden? Nasıl?" soruları hergün beynimizi kemirip duruyor. Çünkü o nokta hala kör.

Şimdi benzer bir karanlık, hatta daha büyük bir kargaşa uçak düşürülmesi hikayesinde var.

Öyle şeyler oluyor ki kimse anlamıyor.

Uçağı gerçekte kimin düşürdüğünü, hatta bir düşürülme olup olmadığını, düşürüldüyse füze ile mi yoksa başka bir silahla mı, Suriye karasularında mı yoksa uluslararası sularda mı düşürüldüğü… hep belirsiz.

Gerçekten ne oluyor sorusuna cevap verebilecek kimse görünmüyor ortalıkta.

Bu yazıda komplo teorileri üretecek, onlar üzerinden analizler yapacak değilim.

'Her şeye gücü yeten, kudretli gölge bir güç’ yaratıp onun büyüklüğüne vurgu yapmak niyetinde hiç değilim.

Ama ortada ortalama insan zihnini iflasa sürükleyecek karmaşalıkta bir tablo var.

Hükümetin, özellikle de dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun uçağın düşürülmesi ile alakalı verdiği bilgilerin şimdilerde birer birer çürütülüyor olması gerçekten anlaşılır gibi değil.

Dışarıdan baktığımızda ‘bir odak’ hem hükümetle, hem TSK ile kedinin fare ile oynadığına benzer bir oyun oynuyor.

Uçağını kim, nasıl, nerede düşürdü bilemeyen bir devlet görüntüsü isteyen bir ‘el’ var sanki.

Ahmet Davutoğlu’nu da, hükümetin politikalarını da her seferinde kıyasıya eleştiriyoruz ama bu insanların bu kadar büyük hataları yapacak olduklarına inanmamızı kimse bizden beklememeli.

Herhangi bir insanı dışişleri bakanı yapsanız bile kendini bu kadar açmaza düşürmez.

Dışişleri bakanının uçak düştükten sonra büyük bir ciddiyetle ve kendinden gayet emin bir ses tonu ile “Uçağımızı  uluslararası hava sahasından Suriye füze ile düşürdü” demesinin üzerinden 15 gün geçtikten sonra bunun gerçekten böyle olmadığı anlaşıldı. Sonra uçağı Suriye’nin düşürdüğü dahil her konu tartışmalı hale geldi.

Uçağın düşme, düşürülme şekli konusunda hükümeti ilk önce kim yanılttı?  

Kim Ahmet Davuoğlu’na o açıklamayı yapacak bilgileri verdi? Kısa süre sonra gerçek olmadığı anlaşılan o bilgileri verenlerin amacı neydi?

Hadi diyelim bir ‘hata’ oldu. Peki Davutoğlu’nun uçağın düşmesinden hemen sonra yaptığı açıklamalar TSK’dan beri midir?

O açıklamalar TSK’dan habersiz mi yapılıyordu ki son 10 gündür TSK resmi netleştirmek için peş peşe açıklama yapıyor.

Bunlar herkesin kafasındaki şüpheler.

Gelmek istediğim nokta şu: Türkiye’de töhmet altında olan hükümet değil, devletin ta kendisidir.  Açmazda olan hükümet değil, halkı ile birlikte bu ülkedir.

Hükümet değil ‘devlet’ diyorum, çünkü: Başbakan, Tayyip Erdoğan değil de başka biri olsaydı veyahut dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu değil de, Egemen Bağış veyahut CHP’li Faruk Loğoğlu olsaydı tablo değişir miydi?

Buna yürekten inanıyor musunuz?

Türkiye AK Parti hükümetinden önceki dönemlerde komşuları ile şimdikinden farklı bir durumda değildi. İran’la, Suriye ile, Yunanistan’la yıllardır hep muarız olarak yaşadık.

Şimdi benzer bir tabloya tekrar geldik.

Peki ne oluyor? Türkiye ile bu kadar alay edebilecek, bu kadar komik duruma düşürecek, bu kadar büyük açmazla karşı karşıya bıraktıracak, dün dediğinin bugün tersini yaptıracak o ‘el’ kim ve bizden aslında ne istiyor?

Türkiye cumhuriyeti tarihinde yaklaşık 60 hükümet, onlarca başbakan, yine onlarca da dışişleri bakanı değişti. Ama tablo değişmiyor.

Buna kafa yormamız gerekmiyor mu?  Buradan bir çıkış yolunun aranması gerekmiyor mu?

El üstünde tutulan insanları siyaset nasıl oluyor da iş bilmez, hesap bilmez, dengeleri gözetemez bir hale sokuyor? Bu durum sizin de dikkatinizi çekmiyor mu?

Herkes mi defolu, herkes mi başarısız, herkes mi beceriksiz, herkes mi gayri milli, herkes mi ABD’nin adamı, herkes mi siyasi ikbal peşinde?

Görünen o ki Türkiye kendi dinamikleri ile varlığını sürdürülebilir kılamıyor. İktidara kim gelirse gelsin ‘dünya sistemi’nin hesapları her zaman tıkır tıkır yürüyor?

Bu hükümet ayrıldığında yerine gelenin Türkiye’yi ‘daha bağımsız’ bir ülke haline getireceğini mi düşünüyorsunuz? Var mı böyle bir ihtimal?

Bu nedenle Suriye meselesinin de gösterdiği gibi asıl zokayı milletin yuttuğunu düşünüyorum.

Hükümetler bugün var yarın yok. Biri gider ötekisi gelir. Ama bu ülkenin aldığı istikametten, içine girdiği durumdan en çok etkilenen bu ülkede yaşayanlardır.

Uçağımızın ne olduğu konusunda bizi bu pozisyona sokanların bir sonraki adımının ne olacağını kim kestirebiliyor?

Bir adım sonra bizi nasıl bir belanın beklediğini kim biliyor?

Hal böyleyken kim bu halkı dışarıdan yapılan hesaplara karşı uyaracak, düşünmeye sevkedecek ve ne olup bittiği konusunda bilinçlendirecek?

Türkiye’de hiçbir hükümet gelmedi ki hem ‘dünya sistemi’ ile mecburiyetten kurduğu ilişkiyi yürütsün, hem de ne olup bittiği konusunda halkı bilinçlendirme çabasına girsin.

Ne yazık ki ikinci kısım hep kör nokta olarak kalıyor.

Peki hükümetler bunu yapmadı da medya yaptı mı? Açın gazeteleri ve köşe yazılarını, bakın bakalım kahvehanede konuşulanlardan farklı bir derinlik görebiliyor musunuz?

Medya halkın değil ‘o el’in gözünün içine bakıyor.  twitter.com/acikcenk