Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın birkaç gün önceki Ali Bulaç’ı öven yazısını okuyunca şöyle esaslı bir Ahmet Hakan eleştiri yazısı kurmaya başladım.
Derken, Ahmet Hakan’ın, daha önce defalarca sert bir şekilde eleştirdiği Ali Bulaç’ı bile isteye övdüğü kanaatine vardım. Ahmet Hakan, olayların arka planı kadar ön planına da bakıyordu. Niyetlere değil, beyanlara bakıyordu.
Medyada ‘yandaşlığın’ ve ‘karşıtlığın’ yani tarafgirliğin belirleyici olduğu bir dönemde “İnanç ve düşüncelerim benim kendi içimdedir. Olaylara, kişilere, bakarken, tarafsız olmayı gözetirim. Kişiye değil söze, isme değil olaylara bakarım” diyen Ahmet Hakan’ın tutumunun doğru anlaşıldığını söyleyebilir miyiz?
Ya da bugünkü ‘yandaş’ veya ‘karşıt’ kamplarında yer alan yazarların gazetecilerin, tarafgirlik tarzını benimseyenlerin kat ettikleri yol ile Ahmet Hakan’ın kat ettiği yolu kıyasladığımızda neye dikkat çekmeye çalıştığım daha kolay anlaşılacaktır.
Ahmet Hakan nasıl Türkiye’nin en çok okunan yazarı oldu? Ne yaptı da yazdıkları her kesimi alakadar ediyor, etkiliyor. Bu konu hakkında herkesin kafa yorması gerektiğini düşünüyorum.
Peki, Ahmet Hakan’ın çok iyi bir üslubu mu var? Söz sanatlarını çok mu iyi kullanıyor? Doğrusu ondan iyileri yok değil. Engin Ardıç, Ahmet Altan mesela. Bu da gösteriyor ki Ahmet Hakan’ı ‘çok okunur’ yapan ya da daha dikkat çekici kılan, yazı ustalığı değil. Peki nedir bu adamın sırrı?
Ahmet Hakan gazeteciliğinde bir başarı varsa, bunun sürdürmeye çalıştığı bir tarzın başarısı olduğunu düşünüyorum.
Doğrusu Ahmet Hakan’ın sürdürmeye çalıştığı ‘Ahmet Hakan tarzı gazeteciliği’ çok iyi kıvırdığını da söyleyemem. Çünkü onu, çok fazla riske girerek bağımsızlaşmış bir yazar olarak görüyorum. Geçmişiyle, inancıyla, ailesiyle, değerleriyle, arkadaşlıklarıyla, yetişme tarzıyla… her şeyiyle ilgili birtakım bedeller ödemeye göze aldı. Çok kınandı. Bu işten nasıl sağ salim çıktı anlayabilmiş değilim.
Bu arada yeni tarzın gerektirdiği yeni erdemlere, duyuşlara, reflekslere de adapte olması gerekti. Demek istediğim, hakikaten Ahmet Hakan tarzı gazeteciliğin, Ahmet Hakan’dan sonraki kuşaklarca daha iyi yapılabileceğini düşünüyorum.
Bizde gazetecilik daima tarafgirlikle ideolojik tercihle bağlantılı bir faaliyettir.(Yazık ki hiçbir zaman gerçeği, ideolojinin önüne koymayı beceremiyoruz.) Biliyorsunuz yakın zamanda yayın hayatına başlayan gazetenin adı Taraf. Sloganı da ‘Düşünmek taraf olmaktır’
Ben Ahmet Hakan’ın yapmaya çalıştığı tarzın, Ertuğrul Özkök’ün geliştirdiği adına sit-com gazeteciliği dediği Ayşe Arman gazeteciliğinden daha esaslı, daha işlevsel, daha işe yarar olduğu kanısındayım. Bu anlamda, Ahmet Hakan gazeteciliği ile Sit-Com gazeteciliği arasında giderek daha sıkı bir rekabet yaşanacağı da düşünülebilir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik sürecinde Ahemt Hakan ne tavır almıştı? Kılıçdaroğlu’na ilk günlerde verdiği desteğin akabinde, gelişen olaylara göre gelen sert eleştirileriyle herkesin dikkatini çekti.
Hatta tüm Kılıçdaroğlu karşıtı yazarların aylarca Kılıçdaroğlu aleyhine yazıp ettiklerinin toplamından daha fazla bir etki gösterdiği herkes tarafından kabul edilen bir olgu.
Ahmet Hakan’ın yukarıda da bahsettiğim “Kişiye değil söze, isme değil olaylara bakarım” tarzı gazeteciliğin daha yaygınlaşması ve üslup çeşitliği kazanması önemli.
Hatta bunun medyamızdaki tıkanıklığı aşmak için elzem olduğunun da altını çiziyorum.
Bu tarzın en çok da ‘yandaş’ denilen ama İslami hassasiyetlere sahip yazarlar tarafından benimsenip sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yetiştikleri ideolojinin onlara öğrettiği en temel ilkelerin başında ‘adil ve tarafsız olmak’ geliyor.
Ne acıdır ki, İslami kesim, Ahmet Hakan’ın tarzındaki değerli yönü anlamaktan yoksun görünüyor.
Bu tarzın yaygınlaşması sonunda, en çok da ‘namuslu ve medyatik’ insanların kazançlı çıkacağını düşünüyorum.
Bakın Ali Bulaç’ı haksız yere övdüğü için Ahmet Hakan’ı eleştirmek üzere başladığım yazı nasıl da Ahmet Hakan’ı öven bir yazı halini aldı.
Hakikaten bu yazarlık ilginç bir şey. Neye niyetlendiğin değil, nereye vardığın önemli.
Atılgan Bayar haklı
Geçen Hafta Akşam yazarı Atılgan Bayar’ın medya üzerine bir ‘feryadını’ okudum.
Atılan Bayar’ın bu yazısı özellikle medya mahallesi oyuncuları
tarafından dikkatle okunmalı. Medyanın içine girdiği
darboğazın altını Atılgan Bayar şu cümlelerle
çiziyor. ‘Gazetecilik yapamayan yandaş medya;
düşük tirajları, izlenilirliği ve saygınlığının yetersizliği ile
yandaşlık da yapamıyor. (Karşıt medya ile gizli uzlaşısı ise bahs-i
diğer. Ona da ayrıca bakacağız.)
Karşıt medyanın bir kısmı ise, işi inada bindirip, gazeteciliği
tamamen siyasetin uzantısı olarak algılamaya başladı.’
Kanaatime göre medyada Atılgan Bayar’ın bahsettiği tıkanıklığı, darboğazı aşmanın yolu taraf olmayan bağımsız gazeteciliğinin yaygınlaştırılmasından geçiyor.