Kimseden korkum yok tabii ki
ama...
Bir yerde mi okumuştum, birisinden mi dinlemiştim; şimdi hatırlamıyorum…
Birkaç defa sizlerle paylaşmayı düşündüm ama nedense olmadı…
Başka bir şey girdi araya yazamadım…
Şimdi anlatacağım…
Yanlışım, eksiğim varsa doğrusunu bilenler lütfen düzeltsin…
Aklı çok saçı yok
Yaşı bana yakın olanlar veya en azından 1960’tan sonra doğmuş olanlar hatırlayacaklardır…
TRT’de, yanlış hatırlamıyorsam adı da “Açık Oturum” olan bir siyasi tartışma programı yapıp yöneten, ya da bugünkü tabirle modere eden Hüsamettin Çelebi isimli bir ağabeyimiz vardı…
Aklı çok saçı yok bir ağabeyimizdi…
12 Eylül Askeri darbesi 1983 seçimleriyle yönetimi sivillere (ANAP) teslim ettikten sonra dönemin başbakanı Özal tarafından Anadolu Ajansı’nda genel müdürlük görevine getirilmişti.
Şimdi hangi yıl olduğunu hatırlamıyorum…
Bir gün…
AA muhabirlerinden biri, güvenilir bir kaynaktan (Galiba bir bakandan) Özal’ın, bakanların hepsinden peşin peşin istifa mektubu aldığını öğrenir…
Belli ki Başbakan Özal bakanlardan kimilerini görevden alacaktır…
“Direnen olabilir” kuşkusuyla da hepsinin önüne uzattığı bir istifa kâğıdını imzalamalarını istemiştir...
Gerçekten önemli bir haberdir…
Devletin ajansı bu “atlatma” haberi hem de bizzat Başbakan tarafından atanan genel müdüre rağmen verebilecek midir?..
Haberi geçen muhabir belki bir an için bunu düşünse de haberi geçer…
Haberin yayınlanacağı, içeriden hemen birileri tarafından Başbakanlık basın bürosuna bildirilir.
Ve evet…
Dönemin başbakan basın danışmanı mı, yoksa özel kalem müdürü mü şimdi tam hatırlamıyorum, AA Genel Müdürü Hüsamettin Çelebi’yi telefonla arar…
Çelebi, “Başbakan beni arayamayacak kadar mı meşgul?.. Kendisi arasın” der telefonu kapar…
Az sonra telefon yeniden çalar…
Bu defa arayan Başbakan Özal’dır…
Çelebi önce büyük bir saygıyla ve hiç itiraz etmeden Başbakan’ı dinler…
Sonra da müsaade ister ve şöyle der:
“Sayın Başbakanım, bizim işimiz habercilik… Bizi
sorgulamanızdansa o haberi bizim arkadaşımıza veren kişiye bundan
böyle ağzını sıkı tutmasını emretseniz daha iyi
olur”…
Telefonu kapadıktan sonra AA’nın kendisinden sonra
gelen yetkililerine döner ve şöyle der:
“Bakanlar kurulunda değişiklik olacağına dair başka ve daha geniş çaplı haberler bulursanız onları da habere koyun…”
Doğru tahmin ettiniz…
AA’nın geçtiği haber ertesi gün bütün gazetelerde yerini alır…
Peki…
Sonra ne olur?..
AA Genel Müdürü ve haberi yapan muhabir, haberi gazetelere dağıtan genel müdür yardımcısı kovulur mu?..
Hayır…
Herkes görevine devam eder…
Çelebi de o olaydan sonra 2-3 yıl daha kalır görevinin başında…
Ne demek mi istiyorum?..
Hiç…
Sadece...
Bugün...
O dönemin devlet ajansı genel müdürünün omurgalı, ilkeli,
saygıdeğer duruşunu hatırlıyorum ve...
Yaptığımız gazetecilikten de gazete yöneticiliğinden de
utanıyorum…
“Yapma o zaman” diyenlere ise
cevabımı Fatih Altaylı gibi vereyim:
“Dönem, mevziden kaçacak dönem değil…”
Evet…
Şu anda vicdanlı gazetecilik yapmak isteyen,
hükümetin doğruları kar yanlışlarını da söyleyebilen, yazabilen
meslektaşlarımız gibi bizim de sıkıntı içinde olduğumuz doğru…
Doğru ama…
Bakın işte “Alo Fatih” diye adı çıkan Gazete HaberTürk ve TV’si nasıl da özgürleşti…
Nasıl da yırttı attı bütün korkuları…
Nasıl da ezdi geçti iktidar baskısını…
Göreceksiniz…
30 Mart’tan sonra Erdoğan zafer de kazansa; perişan da olsa; Türkiye ve medya bugünkü “ezik, korkak, kuşkulu” medya olmayacak…
Çok şey değişecek…
Hepimiz (Buna İktidar Medyası
dâhil) daha özgür olacağız…
Beklemeye değmez mi yani?..