Zümrüt Erkin: Büyük bir yaratım hali yaşadık!
Antakya 3. Altın Defne Film Festivali'nde dikkat çeken Misafir filminin başrol oyuncusu Zümrüt Erkin ile Antakya’da Sayım Çınar söyleşti.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR / ANTAKYA 3. ALTIN DEFNE FİLM FESTİVALİ
[email protected]
Yıllar önce işlerin bir türlü yolunda gitmediği babaevinden kovulan Nur, aradan on yıl geçtikten sonra annesinin hastalandığının ve ölüm döşeğinde olduğunun haberini alır. Küçük kızını da yanına alarak acilen baba evine geri döben genç kadının tek amacı dünya gözüyle annesini son bir defa daha görmek ve helalleşmektir.
Yönetmenliğini Mehmet Eryılmaz'ın üstlendiği film evrensel bir tema olan anne kız ilişkisini ölüm teması çevresinde merkezine alırken; ülkemizde de oldukça yaygın bir sorunsal olan aile içi cinsel taciz meselesini de alt hikaye bağlamında gündemine alıyor. Oyuncu Zümrüt Erkin ile Antakya’da Sayım Çınar söyleşti.
Büyük Bir Yaratım Hali Yaşadık!
Misafir filmi beni en etkileyen filmlerden biri oldu. Kadın meselelerine duyarlı bir oyunculuk sergiliyorsunuz. Anne kız ilişkisi üstüne kurulu bir filmdi. Nasıl dahil oldunuz projeye?
Hazan Mevsimi’nde yani ilk filmde de oynadım. Devam filminde de baştan beri olduğum için projede kaldım. İlk film iyi yankı uyandırmıştı, Hazan Mevsimi sevilmişti. İkinci film bunun üstüne çıkmalıydı. Neyse ki film de benim performansım da daha çok sevildi.
Sinemada insan öyküleri az, daha gişe filmleri üzerine kurulu sistem. Bu filmde yer almak ne anlama geliyor sizin için?
Mehmet Bey yazdı senaryoyu, psikoloji eğitimi almayı düşünürken tiyatro eğitimi almış biriyim. Birçok eğitmenden eğitim aldım. Yaşadığım her şeyi derinliğine kadar düşündüm, insanların iç odalarını merak ederim, bu film de böyle bir film oldu. Benim de kayıplarım oldu ve filmde ölüm var. Ayten Uncuoğlu’nun oynadığı rol annesinin yaşadığı şey aslında, felçli rolü oynadı. Bizler konuştuk ve bu fırsattı aslında terapi olması için. Annesinin yaşadığını oynayarak bir terapi yaşadı aslında. Oyunculukta yüzleşmeler vardır, toplumda da yüzleşme vardır. Bunu yaşadık. Bu film bunun için oyuncular bakımından da önemli bir deneyim oldu.
“Yoğunluklar ve acılar yaşadım haliyle.”
Filmde anlattığınız hikaye çok katmanlı. Kardeşle, babayla, anneyle farklı bağlamlarda konuşulacak bir ilişki var.
Yaptığımız şey bir rol sonuçta, zor bir roldü. Başarmak önemliydi. Yoğunluklar ve acılar yaşadım haliyle.
Başkalarının hayatlarını yaşamak nasıl bir duygu?
Onu o süreçte yaşıyorsunuz sonra çıkıyorsunuz rolden. Kendi yaşadığım hayatlar özdeşleşmeler yaşadım. Duygu karmaşası tabi oldu ama oyunculuk bunlarla da başa çıkmak demek.
Mehmet Bey’le ikinci filminiz. Aynı yönetmenle çalışmak ne hissettiriyor?
Filmin devamıydı, gereklilik de vardı, daha derin bir düzeyde birbirimizi anlıyoruz. Benim de rolümle ilgili önerilerim oldu. Yönetmenimiz bu konuda açık. Fikirlere izin veriyor ama son kararı kendi veriyor tabii. Onunla buluşmamız ve ortaklaşa katkılarımız güzeldi.
Şehir tiyatrolarında oyunculuk yapıyorsunuz. Tiyatro ile sinemayı karşılaştırır mısınız?
Tiyatroda bir süreklilik var. Çalışma süresi uzun, 2 ay prova, bir başlıyoruz, oyunun sonuna dek duygu devamlılığı var. Sinemada daha farklı. Sondan başa doğru çekildi bir bölüm bu filmde. Sinema samimi bir sanat, sahici olmak zorundasın. Yakın plan çekimler var. Ruha, yüze, bedene bu kadar yakın olması beni heyecanlandırıyor. Dürüstlük olmazsa olmaz. Sinemanın bu tarafını seviyorum.
Antalya, Malatya, Antakya film festivallerine katıldınız. Filmi nereye koyuyorsunuz?
Güzel bir festival ve ödülle döndük. Montreal’den iki ödülle başladık. Türkiye’deki yarışmalarda ödüle layık görülmedik, jürilerin takdiri. Bakış farklı ne diyebilirim ki.
Yurtdışı da çok önemli tabii, oradaki sistemle buradaki sistem farklı. Birlikte oynadığınız oyuncular da önemli karakterler. Ekibin genel havası nasıldı, sonuçta zor bir filmdi.
Uyumluyduk, bir evde çekildi genel olarak. Sanat yönetmeni düzenlemişti ortamı ama o bile fark edilmiyordu. Gerçekten bir ev gibiydi. Her şey çok sahiciydi. Bir ay sürdü çekimler. Hepimizin tiyatrodan gelmiş olmamız, birbirimizin dilini anlamamızı kolaylaştırdı.
Anne kız ilişkisine baktığınızda, kendi hayatınızı da sorguladınız mı?
Annemle bu sorgulamaları çok önceden yaptım, hala yapıyorum. Çok fazla sorgulama olmadı.
“Birbirimize tutunamıyoruz.”
Türkiye gerçeği de var filmin içinde. Çatışma ve çelişkiler yaşıyor izleyici. Yoksulluğu küresel ölçekte görüyoruz. Zor hayatlar yaşıyoruz.
Öyle. Konuşulamayan söylenemeyen ama içten içe karakterleri yaralayan şeyler vardı. En büyük yoksunluk da bu aslında. Birbirimize tutunamamak. Birbirimize gerçek anlamda değememek. Ailede bu derece uzaksak, yaşamda tutunmak daha da zor.
Issız Adam’da da görmüştük, karakterin annesi gelirdi, kendi restaurantında yemek yemesi rahatsız ediyordu onu. Aile içi farklılıklar acı veriyor. Misafir filminde de yaşıyoruz bunu.
Bu çok önemli. Genelde bütün çocuklar ailenin ilerisinde olurlar. Eğitim, gelişim bunu gerektirir. Biz ne kadar gelişirsek gelişelim ana kaynağı küçümsüyorsak, köklerimiz kayboluyor. Neye aitsek ona saygı duymak gerekiyor. Bu bizi güçlendiriyor.
Aile ilişkileri sorgulanmalı, film bu bakımdan da çok önemli. Filmdeki görüntüler çok iyi. Yönetmenin farkını hissediyorsunuz. Siz de izlediğinizde etkileniyor musunuz?
Evet, top yaptığım bir sahne var, hala çok etkileniyorum, müzikler, Erkan Oğur, çok etkileyiciydi. Her seferinde de bu nasıl ortaya çıkabildi diyorum. O kaosun içinden böyle güzel bir şey çıkması çok önemli. Elbette her şey daha güzel olabilir, kendimi de eleştiriyorum kimi zaman. Üçüncü film umarım daha da iyi olur.
Her filmin ardından daha iyi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Büyüyorsun, gelişiyorsun, filmlere de yansıyor bu. Bu filmi çektiğimde 7 - 8 yıl önceki Zümrüt değilim. Daha donanımlı, bilgili ve insanı daha iyi yakalayan bir hal alıyorum. Bedenen yıpranıyorsun ama gelişiyorsun.
Reaksiyonlar nasıl? Yurtiçi ve yurtdışı izleyicilerinde fark hissettiniz mi?
Yurtdışında şaşırtıcıydı. Hazan Mevsimi de birçok festival dolaştı. Türkiye’de sinemanın izleyiciyle buluşması biraz daha zor. Yurtdışındaki buluşmayı kendi ülkemde bulamadım. Kendi filmimin yurtdışında daha iyi anlaşılması etkileyici.Kalbimde hissettim diyorlar, bu çok önemli. Bu sahicilik ülkemde yeterince hissedilmedi.
Vicdan varsa izleyicide, filmin yorumlanmasında da bunu görüyorsunuz. Ülkeler kültürler arası fark bundan da kaynaklı olabilir.
Çok doğru. Eleştirmenler izleyiciler olsun sevgiyle karşıladılar ama yurtdışında daha farklı bir algılama hissettim.
Mehmet Eryılmaz’la çalışmanın avantajları nedir?
Birbirimizi tanıyor ve anlıyoruz. Kadın olsaydı yönetmen farklı olur muydu diye düşündüm. Duygu anlamında çatışma daha çok, öfke daha yüksek kadın dünyasında. Oyuncuya izin veriyor, fikrini sunmana izin veriyor, bu çok önemli. Hazan Mevsimi’nde önerileriniz varsa yazın bile demişti. Çekilen sahneleri birlikte izleyip yorumladık. Cesur bir anlayış bu. Mehmet Bey disiplinli ve sert. Bu büyük bir yaratıma açıklık veriyor, zorluyor da bir yandan.