MEDYA KÖŞESİ

Zaman yazarından Akit'e ince ayar!

"Kelimelerle bir başkasına acı verilebileceğini hatta kan akıtılabileceğini o zaman farkettim, çok üzüldüm, pişman oldum."

Zaman yazarından Akit'e ince ayar!
GAZETECİLER.COM - Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan, Meral Okay'ın ardından "O kadın öldü" başlığını atan ve de o başlığı eleştirenlere aynı şekilde yanıt verip hatada ısrar eden Habervaktim sitesine ince bir ayar çekti.

Ahmet Turan Alkan'ı uyaralım!
Akit'in adını anan hakarete uğruyor.
İster doğru yolu göstersin ister dostane olsun uyarı!
Hiç farketmiyor!
O yüzden "gönlünüz kırılmasın"...
Siz yapılması gerekeni yaptınız, elinize, yüreğinize sağlık!

Bu notu düştükten sonra Ahmet Turan Alkan'ın yazısına da aktaralım.

"Meral Okay'ın vefatı, basınımızın fay hatlarında ilginç ürpertilere yol açtı; sevenleri, beni de şaşırtan bir hissiyatla ardından güzel uğurlama (Nekroloji) yazıları kaleme aldılar." diye yazıya başlayan Alkan, önce o başlığı yazdı ardından da geçmişte yaptığı bir eylemi anlattı.

İşte 12 Eylül öncesinde Ülkücü gelenekte yetişen ve yaptıkları ile başkalarına zarar verdiğini ikrar eden o yazıdan çarpıcı bir bölüm:

VAKİT'İN BAŞLIĞI YAKIŞIKSIZ OLDU

"Vakit gazetesi ise, herhalde senaryosunu yazdığı son diziden hoşnutsuz oldukları için "O kadın" ifadesini tercih etti. Üzerlerinde yoğunlaşan ayıplama baskısından sıyrılmak için, "İşte o kadının vasiyeti" başlığıyla Meral Okay'ın öldükten sonra yakılmak istediğini ileri sürdüler. Yakışıksız oldu. Ölenin ardından sevimsiz konuşmamak gerektiğini hatırlatmaya lüzum yok.

"O büyük kapı"dan geçenler, mutlak hakikate dokunuyor zaten. "Ölüm büyük bir şeydir!"(...)

AKLIMDAN KOVMAYA ÇALIŞTIĞIM BİR HATIRA

Bu çelişkiyi andıran bir hâtıram var; o arkadaşları ne zaman görüp hatırlasam aklımdan kovmaya çalıştığım bir hâtıra...

1975, belki 76; o günlerde "Tarzan İbo" diye bir polis müdürü var, teşkilâttaki uşaklara duman attırıyor. Ee, bizim de elimiz armut toplamıyor elbette.

Uzatmayayım, Tarzan İbo'yu yerin dibine batıran, hatta galiba birazcık da tehdit eden o beylik bildirilerden birisini kaleme almaklığım iktizâ etti. Pek kardeş bir kuruluş adına o bildiriyi yazdım; hamdele-salvele sadedinde başını yaşasınlar, sonunu kahrolsunlarla süsledikten sonra mumlu kâğıda geçirip teksir ettik. Bildiri dağıtıldı. Bir zaman sonra kardeş kuruluşun yönetim kurulundaki arkadaşlara mahkemeden çağrı geldi. Zannediyorum birer yıl hapse mahkûm edildiler.

KELİMELERİN ACI VEREBİLECEĞİNİ O ZAMAN FARKETTİM

Kelimelerle bir başkasına acı verilebileceğini hatta kan akıtılabileceğini o zaman farkettim, çok üzüldüm, pişman oldum.
Benim kelimelerim yüzünden arkadaşlarım hapislerde yattılar; hayli zaman yüzlerine bakamadım. "Bir başkası da yazsa değişen bir şey olmayacaktı" düşüncesi beni hiç rahatlatmadı. O günlerde hapis yatmak bir nevi gazâ beratı sayılsa da o kötü hâtıra hâlâ yaşıyor. Şairin, "Yar ger sende yatursa elemi bende yatur" dediği hesap...

Keşke Kalaşnikof, tüfek yerine otomobil tasarlasaydı, keşke o kötü bildiri yerine berbat aşk şiirleri yazsaydım; keşke olguların sadece bir tane kesici yüzü olsaydı!


ÇOK OKUNANLAR