Yuh yani Engin, yuh yani...
Sevgili Engin; Nedir bu internet düşmanlığın?.. Nedir bu internet kıskançlığın?.. Nedir bu internet cehaletin?.. Nedir bu fuâkın?.. Nedir bu feryadın?..
ADNAN BERK OKAN
Aydınlık yarasayı kör etmez, karanlığa olan özlemini arttırır...
Ne laf ettim sabah sabah be...
Bana bu "veciz" ve "güneş altında söylenmemiş" sözü üretme ilhamı veren sevgili Engin Ardıç Beyefendi'ye şükranlarımı sunarım ama...
Ama...
Bundan sonra sevgili Beyefendiye yönelik eleştirilerimin de kabulünü arz ederim üç nokta...
Sevgili Engin;
Nedir bu internet düşmanlığın?..
Nedir bu internet kıskançlığın?..
Nedir bu internet cehaletin?..
Nedir bu fuâkın?..
Nedir bu feryadın?..
İnternet haber siteleri hakkında seni "yalan" söylemeye zorlayan kuyruk acının sebebi ne?..
Diyorsun ki:
"Haber sitesi" adı altında faaliyet gösterenlerin"altyapıları" yok, kadroları yok (oturdukları yerden üç kişiyle dönüyor iş), gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok. Milyonlarca dolar yatırım isteyen bir "müesseseye" karşı ellerini ceplerine atıp çıkarabildikleri hepi topu birkaç bin dolardır. Eh, müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi."
Yuh yani Engin, yuh yani...
Olur ama bu kadar da olmaz...
Atılır ama bu kadar atılmaz...
Gerçi mütevazı bir Sosyalist emekçiyi ülkenin en varlıklı Kapitalistlerinden biri yapma başarısını bile gösterdiğin unutulmuş değil..
Değil ama yine de bu seferki atışın Debreli Hasan'ı geçti be!..
İşte o yüzden yuh yani Engin yuh yani...
"Yuh" çünkü milyonlarca okurumuzu "müşteri" yerine koyuyorsun ve bu edepsizliği yaparken utanmıyorsun belli ki...
Eğer "müşteri" söz konusuysa para ile satılan gazeteler için söz konusudur, bedava okunan sitelerimiz için değil...
Yani...
Bizim "müşteri"miz değil, "okularımız" var Engin kardaş...
"Müşteri" sizde!..
Yahu Engin; "alt yapıları yok" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nun alt yapısı sizin SABAH'tan daha gelişmiş...
"Kadroları yok" dediğin dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nda 40 profesyonel meslektaşın çalışıyor...
"Gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu ayda en az 50 bin Lira vergi ödüyor bu devlete..
Yılda 600 bin lira yapar...
Bunlara, "Muhtasar beyanname ve SGK pirimi" olarak ödenenler dâhil değil Engin...
"Müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nun "OKUR" sayısı SABAH gazetesini bir kaç defa katlar...
Seni günlük 300 bin küsur ancak satabilen gazetende kaç SABAH'çı okuyor Engin?..
Beş mi?..
On mu?..
Yoksa bilemedin on beş bin mi?..
Yahu şu takma isimli(!) garibanın yazdıklarının bile günde 15-20 bin arasında okuru var be Engin...
"Takma isim" dedim de aklıma geldi...
Çünkü sen fena "taktın" şu "takma isimli" yazarlara..
Gerçi sana göre biz işsiz, güçsüz, adımızı unutturmama derdinde olan kişileriz ama adımız unutulmasın(!) diye de takma isimle yazıyoruz...
Pes yani...
Amma da "komik" yani...
Böyle bir tenakuz da ancak senden beklenir yani...
Neyse...
Geleyim "Takma" mevzuuna...
Sevgili Engin;
Dünyanın en büyük şairlerinden ve yazarlarından biri olan Fuzuli'nin asıl adının Mehmet olduğunu biliyor muydun?..
Nereden bileceksin?..
Sen "aşk" okumaz, yaşamazsın ki...
Tom Sawyer'in yaratıcı babası, zaman zaman sana da esin kaynağın olan Mark Twain'in gerçek adı Samuel Larıghorne Clemens'tir...
Kocca Yaşar Kemal'in gerçek ismi nedir bilir misin?..
Bilsen, "Takma adla" yazanlara çakmazdın...
O halde söyleyeyim de öğren:
Kemal Sadık Göğçeli'dir...
Allah uzun ömür versin Yaşar Kemal yaşıyor...
Aç telefonu da sor...
Muhteşem Cemal Süreya'mızın asıl adı Cemalettin Seber'dir...
Bakma sen bizlerin O'nu "Aziz Nesin" olarak tanıdığımıza...
Asıl adı Mehmet Nusret'tir...
Daha sayayım mı?..
Hadi son örneğim dünyanın bir numaralı öykücüsü O. Henry olsun...
"O Henry" diyorum çünkü bütün dünya onu o isimle tanıdı...
Oysa gerçek ismi William Sydney Porter'dır...
İşin fenası, zimmetten dolayı uzun bir süre de hapis yatmıştır...
Hem takma isimli, hem sabıkalı...
Sen ise sadece hem yanlışçı hem şişman...
Ah Engin ah...
Tam da sayemizde efendilik yolunu seçtiğin için sevinmiştik...
Tam da "Oktay Ekşi'nin küfürbazlığının başına açtığı işten ders aldı artık efendi olacak" diye umutlanırken senin için...
Durduk yerde ne bu böyle?..
Ne yaptık sana ki çaktın bize?..
Seni "Günün Köşe yazarı" seçtiğimiz, "Alkışladığımız" gün ağzın kulaklarına varıyor keyiften, "kaybettin Engin" dedik mi celladının önünden kaçan Arjantinli kurbanlık gibi öfkeleniyorsun...
Yahu Engin...
Seni kızdırıyor diye logomuzdaki "kırmızı" renkten de mi vazgeçelim yani?..
Engin kardeşşş...
İnternet bugünün ve geleceğin dünyasının aydınlığıdır...
Senin gibi internetle savaşanlar, bankaya uğramadan bankacılık yapmanın tadını internet sayesinde çıkardıklarını bilemeyenlerdir...
Senin gibi internetle savaşanlar, yazılarını karda, kışta, yolda, bayırda gazetesindeki köşesine internet sayesinde gönderdiklerinin farkında olamayanlardır...
İnternet, WikiLeaks özgürlüğünün ve gücünün adıdır...
(Sahi senin gazeteni dünyada kaç kişi konuşuyor Engin?..)
İnternet, kâğıttan kaplanların kedileştiği dönemin adıdır...
Her ne kadar "İnternet siteleri için de 'yazılı basını öldürecek' denildi, gazete satışları arttı" gibi aslı astarı hiç olmayan bir iddiada bulunuyorsan da bil ki:
İnternet insanları, kurumları öldürmek için değil, bütün dünyayı daha hızlı ama daha emniyetli yaşatmak için icad edilmiş bir bilişim kutsalıdır...
İnternet siteleri bu nedenle yazılı basını öldürmemiş ama tirajlarını başaşağı çakmıştır...
Nereden mi çıkardım...
O halde buyur oku:
2000’li yılların başında bir gazeteyi (gazetesine göre değişmekle birlikte) ortalama 4 kişi okurken, bu rakam bugünlerde 2.5 kişiye geriledi. Son araştırmalar bunu gösteriyor. (Yani gazeteyi, ücret ödemeden okuyan okur sayısı.) Son 5 yıl öncesine göre gazeteler (toplamı) günlük 1 milyon tiraj kaybetti. Ve şu sıralar ortalama günlük 4 milyon 600 bin satıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi bir de okunma katsayıları düştü.
Kim mi yazmış bunları?..
"Güvenilirlik ve inanılırlık kat sayısı senden en az 10 kere fazla" olan yazıyor (4 Ocak 2001. Gazete HT)...
Yani bir zamanlar günlük bir milyona yaklaşan SABAH bugün 330 bin bandını aşamıyor...
Hem de gazeten kamyon yüküyle promrosyon dağıttığı halde...
Sevgili Engin;
Senin patronun internet konusunda iyi ki senden akıl almıyor...
Yoksa haliniz nic'olurdu?..
Neden mi?..
Senden akıl alsaydı pressreader.com'a üye olup da bütün dünyada okunmanız için imkân yaratmazdı da ondan...
Yani Engin;
Dünyanın en ücra köşesinde seni okumak isteyen 3-5 kişi varsa işte o internet sayesinde ulaşıyorsun oralara...
İnternet okurları rahat zira ellerine mürekkep ve kurşun bulaşmıyor...
Hem öyle senin iddia ettiğin gibi "derin labirentler" falan da yok...
Çünkü en çok iki tıkta haber karşında...
Sen kapmışsın gazetenin ikinci kapak sayfasını rahatsın...
Ama bir de Nazlı Hanım'ı okumak isteyenlere sor bakalım...
Çünkü Nazlı'yı okuyabilmek için en az kırk sayfa çevirmek gerekiyor; hem de mürekkep lekeli, kurşun kokulu kırk sayfa...
Yani Engin...
İnternet düşmanlığını ve kıskançlığını bırak da internetle barış, dost olmaya çalış...
Zira önümüzdeki yıllarda bizden iş isteyeceğini unutma...
[email protected]
Aydınlık yarasayı kör etmez, karanlığa olan özlemini arttırır...
Ne laf ettim sabah sabah be...
Bana bu "veciz" ve "güneş altında söylenmemiş" sözü üretme ilhamı veren sevgili Engin Ardıç Beyefendi'ye şükranlarımı sunarım ama...
Ama...
Bundan sonra sevgili Beyefendiye yönelik eleştirilerimin de kabulünü arz ederim üç nokta...
Sevgili Engin;
Nedir bu internet düşmanlığın?..
Nedir bu internet kıskançlığın?..
Nedir bu internet cehaletin?..
Nedir bu fuâkın?..
Nedir bu feryadın?..
İnternet haber siteleri hakkında seni "yalan" söylemeye zorlayan kuyruk acının sebebi ne?..
Diyorsun ki:
"Haber sitesi" adı altında faaliyet gösterenlerin"altyapıları" yok, kadroları yok (oturdukları yerden üç kişiyle dönüyor iş), gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok. Milyonlarca dolar yatırım isteyen bir "müesseseye" karşı ellerini ceplerine atıp çıkarabildikleri hepi topu birkaç bin dolardır. Eh, müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi."
Yuh yani Engin, yuh yani...
Olur ama bu kadar da olmaz...
Atılır ama bu kadar atılmaz...
Gerçi mütevazı bir Sosyalist emekçiyi ülkenin en varlıklı Kapitalistlerinden biri yapma başarısını bile gösterdiğin unutulmuş değil..
Değil ama yine de bu seferki atışın Debreli Hasan'ı geçti be!..
İşte o yüzden yuh yani Engin yuh yani...
"Yuh" çünkü milyonlarca okurumuzu "müşteri" yerine koyuyorsun ve bu edepsizliği yaparken utanmıyorsun belli ki...
Eğer "müşteri" söz konusuysa para ile satılan gazeteler için söz konusudur, bedava okunan sitelerimiz için değil...
Yani...
Bizim "müşteri"miz değil, "okularımız" var Engin kardaş...
"Müşteri" sizde!..
Yahu Engin; "alt yapıları yok" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nun alt yapısı sizin SABAH'tan daha gelişmiş...
"Kadroları yok" dediğin dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nda 40 profesyonel meslektaşın çalışıyor...
"Gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu ayda en az 50 bin Lira vergi ödüyor bu devlete..
Yılda 600 bin lira yapar...
Bunlara, "Muhtasar beyanname ve SGK pirimi" olarak ödenenler dâhil değil Engin...
"Müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi" dediğin sitelerden biri olan İnternethaber Gurubu'nun "OKUR" sayısı SABAH gazetesini bir kaç defa katlar...
Seni günlük 300 bin küsur ancak satabilen gazetende kaç SABAH'çı okuyor Engin?..
Beş mi?..
On mu?..
Yoksa bilemedin on beş bin mi?..
Yahu şu takma isimli(!) garibanın yazdıklarının bile günde 15-20 bin arasında okuru var be Engin...
"Takma isim" dedim de aklıma geldi...
Çünkü sen fena "taktın" şu "takma isimli" yazarlara..
Gerçi sana göre biz işsiz, güçsüz, adımızı unutturmama derdinde olan kişileriz ama adımız unutulmasın(!) diye de takma isimle yazıyoruz...
Pes yani...
Amma da "komik" yani...
Böyle bir tenakuz da ancak senden beklenir yani...
Neyse...
Geleyim "Takma" mevzuuna...
Sevgili Engin;
Dünyanın en büyük şairlerinden ve yazarlarından biri olan Fuzuli'nin asıl adının Mehmet olduğunu biliyor muydun?..
Nereden bileceksin?..
Sen "aşk" okumaz, yaşamazsın ki...
Tom Sawyer'in yaratıcı babası, zaman zaman sana da esin kaynağın olan Mark Twain'in gerçek adı Samuel Larıghorne Clemens'tir...
Kocca Yaşar Kemal'in gerçek ismi nedir bilir misin?..
Bilsen, "Takma adla" yazanlara çakmazdın...
O halde söyleyeyim de öğren:
Kemal Sadık Göğçeli'dir...
Allah uzun ömür versin Yaşar Kemal yaşıyor...
Aç telefonu da sor...
Muhteşem Cemal Süreya'mızın asıl adı Cemalettin Seber'dir...
Bakma sen bizlerin O'nu "Aziz Nesin" olarak tanıdığımıza...
Asıl adı Mehmet Nusret'tir...
Daha sayayım mı?..
Hadi son örneğim dünyanın bir numaralı öykücüsü O. Henry olsun...
"O Henry" diyorum çünkü bütün dünya onu o isimle tanıdı...
Oysa gerçek ismi William Sydney Porter'dır...
İşin fenası, zimmetten dolayı uzun bir süre de hapis yatmıştır...
Hem takma isimli, hem sabıkalı...
Sen ise sadece hem yanlışçı hem şişman...
Ah Engin ah...
Tam da sayemizde efendilik yolunu seçtiğin için sevinmiştik...
Tam da "Oktay Ekşi'nin küfürbazlığının başına açtığı işten ders aldı artık efendi olacak" diye umutlanırken senin için...
Durduk yerde ne bu böyle?..
Ne yaptık sana ki çaktın bize?..
Seni "Günün Köşe yazarı" seçtiğimiz, "Alkışladığımız" gün ağzın kulaklarına varıyor keyiften, "kaybettin Engin" dedik mi celladının önünden kaçan Arjantinli kurbanlık gibi öfkeleniyorsun...
Yahu Engin...
Seni kızdırıyor diye logomuzdaki "kırmızı" renkten de mi vazgeçelim yani?..
Engin kardeşşş...
İnternet bugünün ve geleceğin dünyasının aydınlığıdır...
Senin gibi internetle savaşanlar, bankaya uğramadan bankacılık yapmanın tadını internet sayesinde çıkardıklarını bilemeyenlerdir...
Senin gibi internetle savaşanlar, yazılarını karda, kışta, yolda, bayırda gazetesindeki köşesine internet sayesinde gönderdiklerinin farkında olamayanlardır...
İnternet, WikiLeaks özgürlüğünün ve gücünün adıdır...
(Sahi senin gazeteni dünyada kaç kişi konuşuyor Engin?..)
İnternet, kâğıttan kaplanların kedileştiği dönemin adıdır...
Her ne kadar "İnternet siteleri için de 'yazılı basını öldürecek' denildi, gazete satışları arttı" gibi aslı astarı hiç olmayan bir iddiada bulunuyorsan da bil ki:
İnternet insanları, kurumları öldürmek için değil, bütün dünyayı daha hızlı ama daha emniyetli yaşatmak için icad edilmiş bir bilişim kutsalıdır...
İnternet siteleri bu nedenle yazılı basını öldürmemiş ama tirajlarını başaşağı çakmıştır...
Nereden mi çıkardım...
O halde buyur oku:
2000’li yılların başında bir gazeteyi (gazetesine göre değişmekle birlikte) ortalama 4 kişi okurken, bu rakam bugünlerde 2.5 kişiye geriledi. Son araştırmalar bunu gösteriyor. (Yani gazeteyi, ücret ödemeden okuyan okur sayısı.) Son 5 yıl öncesine göre gazeteler (toplamı) günlük 1 milyon tiraj kaybetti. Ve şu sıralar ortalama günlük 4 milyon 600 bin satıyorlar. Bu yetmiyormuş gibi bir de okunma katsayıları düştü.
Kim mi yazmış bunları?..
"Güvenilirlik ve inanılırlık kat sayısı senden en az 10 kere fazla" olan yazıyor (4 Ocak 2001. Gazete HT)...
Yani bir zamanlar günlük bir milyona yaklaşan SABAH bugün 330 bin bandını aşamıyor...
Hem de gazeten kamyon yüküyle promrosyon dağıttığı halde...
Sevgili Engin;
Senin patronun internet konusunda iyi ki senden akıl almıyor...
Yoksa haliniz nic'olurdu?..
Neden mi?..
Senden akıl alsaydı pressreader.com'a üye olup da bütün dünyada okunmanız için imkân yaratmazdı da ondan...
Yani Engin;
Dünyanın en ücra köşesinde seni okumak isteyen 3-5 kişi varsa işte o internet sayesinde ulaşıyorsun oralara...
İnternet okurları rahat zira ellerine mürekkep ve kurşun bulaşmıyor...
Hem öyle senin iddia ettiğin gibi "derin labirentler" falan da yok...
Çünkü en çok iki tıkta haber karşında...
Sen kapmışsın gazetenin ikinci kapak sayfasını rahatsın...
Ama bir de Nazlı Hanım'ı okumak isteyenlere sor bakalım...
Çünkü Nazlı'yı okuyabilmek için en az kırk sayfa çevirmek gerekiyor; hem de mürekkep lekeli, kurşun kokulu kırk sayfa...
Yani Engin...
İnternet düşmanlığını ve kıskançlığını bırak da internetle barış, dost olmaya çalış...
Zira önümüzdeki yıllarda bizden iş isteyeceğini unutma...
[email protected]
"Haber sitesi" adı altında faaliyet gösterenler yani...
Hayır, çünkü "altyapıları" yok, kadroları yok (oturdukları yerden üç kişiyle dönüyor iş), gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok. Milyonlarca dolar yatırım isteyen bir "müesseseye" karşı ellerini ceplerine atıp çıkarabildikleri hepi topu birkaç bin dolardır. Eh, müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi.
Hayır, çünkü "altyapıları" yok, kadroları yok (oturdukları yerden üç kişiyle dönüyor iş), gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok. Milyonlarca dolar yatırım isteyen bir "müesseseye" karşı ellerini ceplerine atıp çıkarabildikleri hepi topu birkaç bin dolardır. Eh, müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi.