Yuh bana be, tahmin manyağı oldum!..
Bakan Yıldız'ın dediği gibi; Türkiye ekonomisi gerçekten de bir "Sülükten Kurtuldu"...
ADNAN BERK OKAN
Breh, breh, breh (Hıncal Uluç'a 3 adet "breh" borcum olsun)...
Sadece çuvallasam iyi...
Hem abartmış...
Hem saçmalamış...
Hem de işkembe-i kübradan atmışım...
Hangi konuda mı?..
Anlatacağım...
Tarih 26 Mart 2010...
Belli ki birilerine çatmak için yer arıyorum...
Belli ki andropozun etkisi...
Ya da şekerim yükselmiş...
Ne de olsa o günlerde yaş altmışı aşmak üzere...
Ve...
Yine belli ki Uğur Dündar'ı izlemişim STAR ana haber bülteninde...
Nereden mi çıkardım?..
Çünkü...
Yorumumu dayandırdığım haberin kaynağı olarak beyefendiye atıfta bulunmuşum...
Amman ha!..
"Uğur Dündar beni yanılttı" gibi bir acizliğin içine gireceğimi zannetmeyin...
Yok öyle bir şey...
Ama, haberciliğine güvendiğim için Uğur Dündar'ın gazına gelmiş olabilirim...
Yani.......
Kısa mı keseyim?..
Hay hay...
Olur...
O halde esasa geliyorum...
Efendim...
Bendeniz 26 Mart 2010 tarihli analizimde "iki adet tahmin"de bulunmuştum...
Neydi tahminlerim?..
1.) Libananco Davasının Tahkim Kurulu tarafından esastan görüşmeyi kabul edileceği...
Ki bu tahminimde yanılmadım...
Tahkim, davayı esastan görüşmeyi kabul etti...
2.) Davanın Uzanlar tarafından kazanılma ihtimalinin, Hazine trafından kazanılma ihtimalinden fazla olduğu...
İşte bu tahminimde çuvalladım...
Ve...
Hayatımın en mutlu çuvallaması oldu bu...
Neden mi?..
Çünkü...
Bakan Yıldız'ın dediği gibi; Türkiye ekonomisi gerçekten de bir "Sülükten Kurtuldu"...
Ancak...
Bendeniz davanın Uzanlar tarafından kazanılma ihtimalinin yüksekliğini savunurken ileri sürdüğüm gerekçeler de o günlerde neredeyse bütün uzmanlar tarafından doğrulanıyordu...
"Çünkü" diyordu uzmanlar "Tahkim Kurulu davalının talebini esastan görüşmeyi kabul ettiğinde genelde davalı lehine karar veriyor"...
Davayı görüşmeyi reddetseydi zaten dava daha o zaman Uzanlar tarafından kaybedilmiş olacaktı...
Ve değerli dostlar...
O dosyada "davalı" taraf Uzanlardı...
Ve Tahkim Kurulu davayı esasatan görüşmeyi kabul etmişti...
Ve davayı Türkiye kaybetseydi, Uğur Dündar'ın ifadesiyle 35 milyar Dolar ödeyecektik yok canımızdan...
Siz olsanız böyle bir ihtimal karşısında öfkelenmez misiniz?..
Neyse...
Öyle ya da böyle...
Öngörülerimin gerekçeleri beni haklı çıkarmaz...
Çuvalladım arkadaş...
Öngörülerimde yanıldım...
"Tahmin Manyağı" oldum...
Madem ki bendeniz önüne gelene pala sallıyor kesip biçiyorum...
O halde aynı palayı kendime de sallayacak; hem elimi hem de dilimi "sanal" ortamda keseceğim tabii...
Ancak...
Bu arada bir tesellim var...
Bendeniz birileri gibi "yalan" yazmadım...
"Yanıldım"...
Herkes yanılabilir...
Peygamberler bile...
Nitekim...
Hiçbir kutsal kitap "yanılgı günahtır" diye buyurmaz...
Hiçbir modern hukuk kuralı, "yanılgı suçtur" demez...
Ama...
"Yalan" hem günahtır, hem de suçtur...
Keza...
Yanıldığı için hiç kimseyle dalga geçilmez...
Hiç kimse yanılgısından dolayı ayıplanmaz...
Ama "yalan" öyle mi?..
Yalan ve yalancı toplumun içine çıkacak yüz bulamaz kendisinde...
Yani...
"Ben öyle dememiştim" diye söylediklerini inkâr eden ancak sonradan öyle dediği anlaşılan biri "yalancıdır"...
Meselâ şimdi aklıma geldi...
Bir kadın yazar, bir meslektaşına erkek ağzıyla "ana avrat" küfür etmiş ancak aynı kadın yazar sonradan, "vallahi billahi ben öyle küfür etmedim" demişse...
Ancak...
Kamuoyu o kadın yazarın o küfürünü o kadın yazarın kendi sesinden duymuşsa...
Ortada "KOCAMAN" bir "YALAN" vardır...
Ve bir de "YALANCI"...
Tabii ki yalancı olan, inkârcı kadın yazardır...
Hâsılı sevgili dostlar...
Bundan birbuçuk sene önce yaptığım ve yanıldığım öngörü bana büyük bir ders oldu...
Nasıl mı?..
Şöyle...
Bendeniz, bugüne kadar kendi bilgilerime dayalı öngörülerimde hiç yanılmadım...
O halde bundan sonra başkasının bilgisinden yola çıkıp tahminde bulunmak yok...
Özür dileyip dilemeyeceğime gelince...
Yalan söylemedim ki özür dileyeyim?..
İnkârcı değilim ki af dileneyim?..
Yalancı ve inkârcılar düşünsün...
[email protected]
Breh, breh, breh (Hıncal Uluç'a 3 adet "breh" borcum olsun)...
Sadece çuvallasam iyi...
Hem abartmış...
Hem saçmalamış...
Hem de işkembe-i kübradan atmışım...
Hangi konuda mı?..
Anlatacağım...
Tarih 26 Mart 2010...
Belli ki birilerine çatmak için yer arıyorum...
Belli ki andropozun etkisi...
Ya da şekerim yükselmiş...
Ne de olsa o günlerde yaş altmışı aşmak üzere...
Ve...
Yine belli ki Uğur Dündar'ı izlemişim STAR ana haber bülteninde...
Nereden mi çıkardım?..
Çünkü...
Yorumumu dayandırdığım haberin kaynağı olarak beyefendiye atıfta bulunmuşum...
Amman ha!..
"Uğur Dündar beni yanılttı" gibi bir acizliğin içine gireceğimi zannetmeyin...
Yok öyle bir şey...
Ama, haberciliğine güvendiğim için Uğur Dündar'ın gazına gelmiş olabilirim...
Yani.......
Kısa mı keseyim?..
Hay hay...
Olur...
O halde esasa geliyorum...
Efendim...
Bendeniz 26 Mart 2010 tarihli analizimde "iki adet tahmin"de bulunmuştum...
Neydi tahminlerim?..
1.) Libananco Davasının Tahkim Kurulu tarafından esastan görüşmeyi kabul edileceği...
Ki bu tahminimde yanılmadım...
Tahkim, davayı esastan görüşmeyi kabul etti...
2.) Davanın Uzanlar tarafından kazanılma ihtimalinin, Hazine trafından kazanılma ihtimalinden fazla olduğu...
İşte bu tahminimde çuvalladım...
Ve...
Hayatımın en mutlu çuvallaması oldu bu...
Neden mi?..
Çünkü...
Bakan Yıldız'ın dediği gibi; Türkiye ekonomisi gerçekten de bir "Sülükten Kurtuldu"...
Ancak...
Bendeniz davanın Uzanlar tarafından kazanılma ihtimalinin yüksekliğini savunurken ileri sürdüğüm gerekçeler de o günlerde neredeyse bütün uzmanlar tarafından doğrulanıyordu...
"Çünkü" diyordu uzmanlar "Tahkim Kurulu davalının talebini esastan görüşmeyi kabul ettiğinde genelde davalı lehine karar veriyor"...
Davayı görüşmeyi reddetseydi zaten dava daha o zaman Uzanlar tarafından kaybedilmiş olacaktı...
Ve değerli dostlar...
O dosyada "davalı" taraf Uzanlardı...
Ve Tahkim Kurulu davayı esasatan görüşmeyi kabul etmişti...
Ve davayı Türkiye kaybetseydi, Uğur Dündar'ın ifadesiyle 35 milyar Dolar ödeyecektik yok canımızdan...
Siz olsanız böyle bir ihtimal karşısında öfkelenmez misiniz?..
Neyse...
Öyle ya da böyle...
Öngörülerimin gerekçeleri beni haklı çıkarmaz...
Çuvalladım arkadaş...
Öngörülerimde yanıldım...
"Tahmin Manyağı" oldum...
Madem ki bendeniz önüne gelene pala sallıyor kesip biçiyorum...
O halde aynı palayı kendime de sallayacak; hem elimi hem de dilimi "sanal" ortamda keseceğim tabii...
Ancak...
Bu arada bir tesellim var...
Bendeniz birileri gibi "yalan" yazmadım...
"Yanıldım"...
Herkes yanılabilir...
Peygamberler bile...
Nitekim...
Hiçbir kutsal kitap "yanılgı günahtır" diye buyurmaz...
Hiçbir modern hukuk kuralı, "yanılgı suçtur" demez...
Ama...
"Yalan" hem günahtır, hem de suçtur...
Keza...
Yanıldığı için hiç kimseyle dalga geçilmez...
Hiç kimse yanılgısından dolayı ayıplanmaz...
Ama "yalan" öyle mi?..
Yalan ve yalancı toplumun içine çıkacak yüz bulamaz kendisinde...
Yani...
"Ben öyle dememiştim" diye söylediklerini inkâr eden ancak sonradan öyle dediği anlaşılan biri "yalancıdır"...
Meselâ şimdi aklıma geldi...
Bir kadın yazar, bir meslektaşına erkek ağzıyla "ana avrat" küfür etmiş ancak aynı kadın yazar sonradan, "vallahi billahi ben öyle küfür etmedim" demişse...
Ancak...
Kamuoyu o kadın yazarın o küfürünü o kadın yazarın kendi sesinden duymuşsa...
Ortada "KOCAMAN" bir "YALAN" vardır...
Ve bir de "YALANCI"...
Tabii ki yalancı olan, inkârcı kadın yazardır...
Hâsılı sevgili dostlar...
Bundan birbuçuk sene önce yaptığım ve yanıldığım öngörü bana büyük bir ders oldu...
Nasıl mı?..
Şöyle...
Bendeniz, bugüne kadar kendi bilgilerime dayalı öngörülerimde hiç yanılmadım...
O halde bundan sonra başkasının bilgisinden yola çıkıp tahminde bulunmak yok...
Özür dileyip dilemeyeceğime gelince...
Yalan söylemedim ki özür dileyeyim?..
İnkârcı değilim ki af dileneyim?..
Yalancı ve inkârcılar düşünsün...
[email protected]
Bakan Yıldız'ın dediği gibi; Türkiye ekonomisi gerçekten de bir "Sülükten Kurtuldu"...