MEDYA KÖŞESİ

Yılmaz Özdil: Namuslu gazeteci zebra gibidir...

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, namuslu gazetecileri zebraya benzetti... Gazetecilik üzerine güzel bir yazı kaleme aldı...

Yılmaz Özdil: Namuslu gazeteci zebra gibidir...

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, gazetecileri namuslu ve namussuz olarak ikiye ayırdı ardından da "namuslu gazeteciler"i zebraya benzetti...

Namusuyla gazetecilik yapanların nasıl bir hayat yaşadıklarını doğadan örneklerle anlattı...

Biz fazla yorum yapmayalım ve Yılmaz Özdil'e bırakalım yazının bundan sonrasını...

İşte Yılmaz Özdil'in o yazısı:

ZEBRA...

Namuslu gazeteci…
Zebra'dır.

Siyah-beyazdır.
Zıtlıktır, karşıtlıktır.

Derisi siyah, şeritleri mi beyazdır?
Derisi beyaz, şeritleri mi siyahtır?
Senin niyetine bağlıdır.
Kimine göre ak'tır.
Kimine göre kara'dır.

Asidir.
Sırtına binemezsin.
Gem vuramazsın.
Ama barışçıldır.
Kimseye düşman değildir.
Kimseye saldırmaz.

Karıncayı bile incitmediği halde, daima risk altındadır.
Daima tehlikededir.
Vahşi hayvanların hedefidir.
Buna rağmen…
Asla saklanmaz.
Açık alanlarda gezer.
Cesurdur.
Merttir.

Türkçe, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Lehçe, Danca, Macarca, Çekçe, Portekizce, Rumence, Boşnakça, İsveççe, hemen her lisanda zebra'dır.
Evrenseldir.

Eşek gibi değildir.
Kafası çalışır.
Önsezilidir.
Bön bön bakmaz, iyi görür.
İyi duyar, iyi koku alır.
Hisseder.

Sahte kimlikle dolaşmaz.
Her birinin şeritleri diğerlerinden farklıdır, insanların parmak izi gibidir, nüfus kağıdı gibi, adıyla sanıyla yaşar.
Ömrü boyunca kim olduğu bellidir.

Kim olduğunu gösteren o şeritleri sayesinde… Parçalayıcı dişleri, yırtıcı pençeleri, pırrr diye uçacak kanatları olmadığı halde, en vahşi ortamlarda bile gayet rahat, gayet serinkanlı yaşayabilir.

Çünkü, başdüşmanı olan aslanlar kaplanlar leoparlar, renk körüdür. Aslan mesela, yeşili sarıyı, siyahı beyazı ayırtedemez, hareket eden hedeflere şuursuzca saldırır, açık alanda hareketsiz duran zebrayı gözden kaçırır. Kavurucu sıcakta topraktan yükselen buhar, görüş alanını titreştirdiği için, zebra şeritlerini rüzgarda salınan ot yığınlarına benzetir, kafası karışır. Pusuya yatar, hata yapılmasını bekler. Biri kıpırdarsa, saldırır. Ama hangisine? Topluca gezinen zebralar, tehlike yaklaşınca, çil yavrusu gibi dağılarak koşmaya başlar. E hepsi birbirine benziyor… Birini gözüne kestirip, saldırı planı yapamaz. Ona mı saldırayım, buna mı saldırayım derken, kafası iyice karışır, birini yakalayayım derken, hepsini elinden kaçırır.

Yani?
Ortam doğal ortamsa, herhangi bir suçu günahı olmadığı halde saldırıya uğrayan zebra, hayatta kalır.

Peki ya doğal ortam bozulursa?

En somut tehlikeler karşısında, en ciddi tehditlere aldırmadan, saklanmadan, korkmadan, çekinmeden, açık alanlarda mertçe dolaşan zebra… Namlunun ucunda çaresizdir.

Avcı tüfeğini doğrultur.
Dürbünüyle nişan alır.
Tetiği yoklar, basar.
Drann!

İşte o anda…
Zebra koşusu başlar.

İçgüdüsel start verilmiştir. Etrafta aslan kaplan yoktur ama, drannn sesinden belli, topluca, yan yana omuz omuza, çılgınlar gibi koşarlar.

Yırttılar, kurtuldular sanırsın.
Hiçbiri düşmedi, umutlanırsın.
Herhalde ıskaladı.

Avcı sinsice gülümser.

Koşarlar koşarlar koşarlar, üç dakika beş dakika, tık…
Biri tökezler, düşer.
Vurulmuştur.

Sıssss diye süzülen mermi, pufff diye saplanmıştır vücuduna.
O an her şey bitmiştir aslında… Farkında değildir.
Kanı boşalana kadar koşar koşar koşar, son damla, düşer.

Ve bugün, Sözcü'nün zebra ailesi olarak adliyedeyiz topluca.
İftira mermisinin tetiğine basmışlardı, drannn!
Koşuyoruz o günden beri çaresizce, yüreğimiz ağzımızda.
Anlayacağız birazdan, birimize denk geldi mi acaba.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar