MEDYA KÖŞESİ

Yılmaz Özdil çömezken 'falcılık' yapmış

Yılmaz Özdil, çömezken burçları ve rüya yorumlarını yazmış. Bunu da köşesinde alaylı bir şekilde anlatıyor.

Yılmaz Özdil çömezken 'falcılık' yapmış

Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, çömezken 2 yıl boyunca burçları, 6 ay kadar da rüya yorumlarını yazmış. Bunu da köşesinde bugün alaylı bir şekilde anlattı. Ama Özdil'in yazısında vurgulanan bir yer vardı. Özdil şoke edecek bir iddiayı ortaya attı!

(...) Gazeteciliğe yeni başladığım dönemlerde, henüz "medyum sektörü" gelişmemişti... Tarot'tan filan kimsenin haberi yoktu, "astrolog şopar ablalar" bakla falına bakıyordu... Bi gün, yazı işleri müdürüm çağırdı, "Bundan sonra falları sen yazacaksın" dedi. Doğrusu hiç şaşırmadım... Çünkü, medyum değildim ama, bu tür angaryaların çömezlere kakalandığını zaten biliyordum.

Gündüz habere koşuyor, akşam mesai bitiminde, benim gibi çömez bir başka arkadaşımla oturuyorduk bilgisayar başına... O arkadaşımın babası doktordu, o nedenle "Profesör Susan Steward" olma görevi ona verilmişti... Henüz "Profesör Mehmet Öz sektörü" gelişmediği için, "Fındık yiyin, ıspanak suyu için, amuda kalkın" gibi sağlık tavsiyelerini o yazıyordu.

Aslında şükrediyordum... Çünkü bir başka çömez arkadaşıma, at yarışı tahminlerini yazması için "Beyaz Yele" olma görevi verilmişti!

Neyse...

Hangisi Terazi'dir, hangisi Yengeç'tir bakmadan, Allah ne verdiyse döşeniyordum, "Negatif ilişkilerden uzak durun, bugün bir sürprizle karşılaşacaksınız, kıskanılıyorsunuz, Jüpiter'in etkisine dikkat" falan...

Oğlak olduğum için, bir Oğlak yazıyordum, aklınız durur, herkes Oğlak olmak istiyordu. Müdür Balık'tı... Ne karaktersizliği kaldı Balık'ın, ne cimriliği, cinsel sorunları olduğunu yazıyordum... Meğer, okuyormuş, bi akşam üstüme saldırınca, kendi kaderimizle oynamamak için, değiştirdik tabii Balık'ın kaderini.

2 sene kadar yazdım falları, burçları...

Son 6 ay rüya işine girdim.

Neticede, sarı basın kartım geldi, altıma da yeni çömez... Çayda dem, meslekte kıdem, kurtuldum.

Diyeceksiniz ki, e-ee?

E'si şu.

Gazeteciliğe başladığım şehirde pek meşhur bir medyum var şu sıralar... Vergi levhalı, fişli faturalı, resmi yani... Elini eline koyuyorsun, gözüne bakıyor, başlıyor anlatmaya... İstersen geçmişten, istersen bugünden, istersen gelecekten.

Gelen gidenin haddi hesabı yok.

En son kim geldi biliyor musunuz?

Bir başka büyük şehrin, pek meşhur,

pek medyatik Emniyet Müdürü!

Peki, ne sordu?

Başı kesilen ve katili bir türlü bulunamayan kızcağız var ya... Onun akıbetini!

Medyumluk böyle bi şey işte...

Bulaşıcı.

Bakın, hangi emniyet müdürü olduğunu yazmadım ama, şak diye bildiniz kim olduğunu...

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar