MEDYA KÖŞESİ

Yıldıray Oğur'dan ibretlik bir Miliyet-Vatan öyküsü!

Yıldıray Oğur, Milliyet ve Vatan'dan kovulan çok sayıda yazarın gazeteler çifte patron krizindeyken tercihlerini Demirören'den yana koyduğunu hatırlattı...

Yıldıray Oğur'dan ibretlik bir Miliyet-Vatan öyküsü!
GAZETECİLER.COM
Günün köşe vuruşuna imza atan Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Milliyet  ve Vatan gazetelerinin ibretlik öyküsünü kaleme aldı. Oğur, iki gazetenin Doğan Grubu'ndan satın alındığı süreçte yaşanan beş aylık çifte patron krizinde tercihini Demirören'den yana yapan yazarların kovulduktan sonra düştüğü hali yazdı.

MİLLİYET VE VATAN'IN İBRETLİK ÖYKÜSÜ!

Demirörenler ile Karacanlar ortaklığının gazeteleri Aydın Doğan'dan satın aldıktan sonra birbirine girdiğini hatırlatan Yıldıray Oğur, Karacanların tasfiye edildiği süreç boyunca Milliyet ve Vatan yazarlarının yazdığı yazılara dikkat çekti. Son dönemde çok sayıda yazarın işine son verilen Milliyet ve Vatan Grubu'dan kovulan isimlerin o dönem Demirören patronajına gösterdiği sahiplenmeyi hatırlatan Yıldıray Oğur "simit sat onurlu yaşa gazeteci!" başlığı ile Gezi eylemlerine de göndermede bulundu.

KOVULAN YAZARLAR DEMİRÖREN'E HARARETLE SAHİP ÇIKMIŞLARDI

Demirören'lerin kovduğu Mustafa Mutlu, Can Ataklı, Hasan Cemal, Derya Sazak ve Zülfü Livaneli'nin Karacanların çekilerek gazeteleri Demirören'e bırakması yönünde yazdığı yazılardan çarpıcı alıntılar yapan Yıldıray Oğur bu isimlerin tercihlerini "yalı sahibi" patrondan yana kullandığını vurguladı. Karacanların "bağımsız yayıncılık ve kar eden bir gazete" hedefine karşın Demirörenlerin sunduğu parasal güvenceyi tercih eden bu yazarların şimdi "muhalif ve bağımsız" gazeteci geçindiğini söyleyen Oğur şöyle yazdı:

DEMİRENLERİN YALISINDAN ÇIKARKEN...

“Burası bir ev değil, olsa olsa beş yıldızlı bir otelin balo salonu olabilirdi. Bütün duvarlar, dünyanın en ünü ressamlarının yaptığı tablolarla donatılmıştı. Baktığım her yerde bir başka ‘zenginlik belgesi’ne rastlıyordum. Papyonlu, şık giyimli garsonlar bizi ortadaki büyük yuvarlak masaya oturttu. “Yalıdan ayrılırken ‘Bu kadar zengin bir patronumuz varken artık sırtımız asla yere gelmez’ dedim Can Ataklı’ya. Sonra devam ettim: “Kimsenin gelmez ama seninle benim sırtımız mutlaka yere gelir oğlum! Biz doğruları yazacağız diye bu adamlar, bu zenginlikten vazgeçer mi?”
Fonda imrenme sesleri duyulan pasaj Mustafa Mutlu’nun dokuz günde yazdığı hemen anlaşılan kitabı Dön Kardeşim’den. Bahsedilen ev Demirörenlerin yalısı. Davet de yeni patronun gazetesindeki yazarlara verdiği merhaba daveti olmalı. Belki de adı teşekkür davetidir.

AÇIKTAN "YALILI PATRON"DAN YANA TAVIR ALDILAR

Ne de olsa Milliyet ve Vatan’ın beş aylık çifte patron krizi sırasında pek çok yazar açıktan “yalılı patron”dan yana tavır koymuştu. Sessiz kalabilirlerdi, patron kavgasına karışmayabilirlerdi, en azından bunu yazmayabilirlerdi (ki böyle yapanlar oldu.) Ama açıkça taraf oldular. Kader ise ağlarını çaktırmadan örmekteydi.
Karacan-Demirören kavgasında esas mesele paraydı. Demirörenlerin yalıları, büyük holdingleri vardı, eski patron Karacanların ise soyadları ve bağımsız kâr eden gazetecilik vaatlerinden başka hiçbir şeyleri.
Bu vaadi Karacan’ların isyankâr yazarlarına ve ortaklarına yazdıkları mektuplardan biliyoruz.

KARACANLAR NE VADDETMİŞTİ?

“Dışarıdan kaynak aktararak medya kuruluşlarını ayakta tutmak mümkün değildir. Yakın tarihe baktığımızda nice aileler servetlerini ve itibarlarını bu hayalle kaybettiler. Bizim amacımız belli. 3 nesildir ailemiz bağımsız yayıncılık yapıyor. Sizden buna saygı duymanızı beklerken, siz olayı tamamen parasal boyuta indirgiyorsunuz. “
“Yazarların çoğu gazetenin dış kaynağa ihtiyacı olduğu konusunda hemfikir... Kimse bu gazeteyi nasıl kâr ettiririz diye düşünmüyor! Birçok kâr eden gazete örneği varken sadece patronun diğer işlerinden kazandığı paraya güvenmeleri son derece vahimdir.”
Peki gazeteciler, yazarlar kimi tercih ettiler?
Tabii ki yalısı olan patronu. Sorgusuz akacağını düşündükleri para musluğunu. Konforu. Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacak olanı.
Milliyet, Vatan günlerce “Çek elini Ali Bey” başlıklarıyla, sert köşe yazılarıyla, bildirileriyle çıktı, taraflarını açıkça belli etti. Kader ise ağlarını hâlâ örmekteydi.
“Vatan yazarları diyor ki” başlıklı epeyce sert bildiride Karacan “basın özgürlüğüne kötülük yapmakla” bile suçlandı: Vatan'ın güçlü olarak yayın hayatına devam etmesini engellemeye çalışmak, ülkeye, demokrasiye ve basın özgürlüğüne kötülüktür. Bu kötülüğü yapanlar ve bilerek ya da bilmeyerek buna alet olanlar VATAN'dan ellerini çeksin.
Ve kaderin ağlarını gemici düğümleri atarak ördüğü anlar. Son demlerdeki yazılarını kendilerini kovacak patronu savunmak için yazan köşe yazarları.

YILDIRAY OĞUR'UN TÜM YAZILARI