Yıktın geçtin be Ayşecik!..
Martin Buber (Çok ünlü bir Semitisttir ama ne yapayım ki çok sevdiğim bu söz ona ait) "Ben ne yapıyorsam oyum" demişti...
ADNAN BERK OKAN
"Kadın kadının kurdudur" diye bir söz söylenmiş midir bilmiyorum ama söylenmiş olsaydı "cuk" otururdu...
"Kurt" deyince hemen hepimizin çok korktuğu ama ("Kırmızı Şapkalı Kız" masalına bakmayın siz) hayvanların en soylularından biri olan orman kurdundan söz etmiyorum...
Ağaç kurtlarını anlatmak istiyorum...
Ağaçları içten yiyen kurtlardan...
Hiç ummadığınız, beklemediğiniz, sapa sağlam ayakta iken bir sabah kalktığınızda boynu bükük ya da gövdesinin ortasından yıkılmış boylu boyunca yerde yatan bir koca çınar görseniz biliniz ki; ağaç kurtları tarafından içten göçertilmiştir...
Bunları neden mi yazdım?..
Anlatayım...
Medyamızda birbirini samimiyetle (samimiyetsiz bol miktarda var) seven, öven, hakkını teslim eden, meftun olan, saygı duyan v.s. kadın yazar sayısı bir elin parmaklarındaki sayı kadar yoktur (ellerini cebinden çıkar da say beyefendi!)...
Siz bakmayın ara kere kimi kere karşılıklı "yıkama - yağlama" yaptıklarına...
Siz onları ilk karşılaştıklarında öpüşürken göreceksiniz...
Birinin arkasında durup diğerinin gözlerindeki ifadeye bakacaksınız...
Vedalaşırken diğerinin ardında durup, ötekinin bakışlarını inceleyeceksiniz...
Ve o gayri samimi hatta riyakâr öpüşmelerin, kimi zaman karşılıklı övüşmelerin ardında; ortak düşman olan başka kadınları çatlatmak yattığını fark edeceksiniz...
Bu kısa girişten sonra sözü Ayşe Arman ve kendisini sever görünürken aslında ağaç kurdu gibi içten kemirmek için fırsat kollayan ve ellerine geçen ilk fırsatta, kendilerine verilen köşeyi yumruğa dönüştüren kadın yazarlarımıza getireceğim...
Çünkü...
Ayşe yine "düşman çatlattı"...
Meğer ne çok kıskanılıyormuş hemcinsleri tarafından...
Meğer ne kadar sevmeyeni varmış...
Meğer ne çok yüzüne gülüp de arkasından "seni, .....cuk seni" diyen dostlara(!) sahipmiş...
Meğer ne çok "Defne'nin kendisinden daha güzel olmasını hiçbir zaman çekememişti zaten ...tak" diyen melektaşlar olmuş...
Meğer (kendine göre) mutlu, huzurlu, bol sevişmeli ve az da "Alya'lı" süren evliliği ne çok göze batıyormuş...
Ayşe'nin yakışıklısından ve centilmeninden kendilerine de bir "Tane" bulamayanlar meğer nasıl da çekemezlik hastalığına "düçar" olmuşlarmış...
Amman haaaa!..
Zannedilmesin ki Ayşe Arman'a arka çıkıyorum...
Hayır...
Zaten, Eren Talu ile yaptığı yazışmayı "söyleşi" olarak kabul etmemiş, Ayşe'yi "kaybeden" olarak tescilleyip(!) yaptığı işi(!) beğenmediğimi göstermiştim...
Ama aynı zamanda gündemi belirlediğine, neredeyse bütün yazarları ucundan kenarından ex karı - koca hakkında bir şeyler yazmaya tahrik ettiğine işaret ederek "kazanan" olarak da kabullenmiştim...
Şimdi; "Kazanan" Ayşe'ye yapılan kadın saldırılarına dikkat çekmek istiyorum...
Martin Buber (Çok ünlü bir Semitisttir ama ne yapayım ki çok sevdiğim bu söz ona ait) "Ben ne yapıyorsam oyum" demişti...
Gazeteci veya bir başkası, mesleği ne olursa olsun, "ne yapıyorsa odur"...
Ayşe Arman da "işte budur"...
"Efendim karşı karşıya görüşmemiş, sadece Defne'nin ruhunu, dünyasını yıkmak için yazışmayla söyleşi yapmış" diyebilirsiniz...
Siz de yapsaydınız...
Biz de o zaman sizin söyleşiyi karşılıklı soru - cevap şeklinde yapmayışınıza kafayı takar ama hakkınızı da teslim ederek sizi alkışlardık...
Bilmem dikkatinizi çeker mi?..
Orhan baba kültürüyle yetişmiş "kamyoncularımız"ın kullandıkları araçların arkasında "Kıskanma n'olur, çalış senin de olur" gibi "veciz" bir söz yazar...
Hanımefendi yazarlarımıza o Orhan baba ürünü özlü sözü(!) hatırlatırım...
"Kıskanmayın n'olur!.. Çalışın sizin de olur!"..
[email protected]
"Kadın kadının kurdudur" diye bir söz söylenmiş midir bilmiyorum ama söylenmiş olsaydı "cuk" otururdu...
"Kurt" deyince hemen hepimizin çok korktuğu ama ("Kırmızı Şapkalı Kız" masalına bakmayın siz) hayvanların en soylularından biri olan orman kurdundan söz etmiyorum...
Ağaç kurtlarını anlatmak istiyorum...
Ağaçları içten yiyen kurtlardan...
Hiç ummadığınız, beklemediğiniz, sapa sağlam ayakta iken bir sabah kalktığınızda boynu bükük ya da gövdesinin ortasından yıkılmış boylu boyunca yerde yatan bir koca çınar görseniz biliniz ki; ağaç kurtları tarafından içten göçertilmiştir...
Bunları neden mi yazdım?..
Anlatayım...
Medyamızda birbirini samimiyetle (samimiyetsiz bol miktarda var) seven, öven, hakkını teslim eden, meftun olan, saygı duyan v.s. kadın yazar sayısı bir elin parmaklarındaki sayı kadar yoktur (ellerini cebinden çıkar da say beyefendi!)...
Siz bakmayın ara kere kimi kere karşılıklı "yıkama - yağlama" yaptıklarına...
Siz onları ilk karşılaştıklarında öpüşürken göreceksiniz...
Birinin arkasında durup diğerinin gözlerindeki ifadeye bakacaksınız...
Vedalaşırken diğerinin ardında durup, ötekinin bakışlarını inceleyeceksiniz...
Ve o gayri samimi hatta riyakâr öpüşmelerin, kimi zaman karşılıklı övüşmelerin ardında; ortak düşman olan başka kadınları çatlatmak yattığını fark edeceksiniz...
Bu kısa girişten sonra sözü Ayşe Arman ve kendisini sever görünürken aslında ağaç kurdu gibi içten kemirmek için fırsat kollayan ve ellerine geçen ilk fırsatta, kendilerine verilen köşeyi yumruğa dönüştüren kadın yazarlarımıza getireceğim...
Çünkü...
Ayşe yine "düşman çatlattı"...
Meğer ne çok kıskanılıyormuş hemcinsleri tarafından...
Meğer ne kadar sevmeyeni varmış...
Meğer ne çok yüzüne gülüp de arkasından "seni, .....cuk seni" diyen dostlara(!) sahipmiş...
Meğer ne çok "Defne'nin kendisinden daha güzel olmasını hiçbir zaman çekememişti zaten ...tak" diyen melektaşlar olmuş...
Meğer (kendine göre) mutlu, huzurlu, bol sevişmeli ve az da "Alya'lı" süren evliliği ne çok göze batıyormuş...
Ayşe'nin yakışıklısından ve centilmeninden kendilerine de bir "Tane" bulamayanlar meğer nasıl da çekemezlik hastalığına "düçar" olmuşlarmış...
Amman haaaa!..
Zannedilmesin ki Ayşe Arman'a arka çıkıyorum...
Hayır...
Zaten, Eren Talu ile yaptığı yazışmayı "söyleşi" olarak kabul etmemiş, Ayşe'yi "kaybeden" olarak tescilleyip(!) yaptığı işi(!) beğenmediğimi göstermiştim...
Ama aynı zamanda gündemi belirlediğine, neredeyse bütün yazarları ucundan kenarından ex karı - koca hakkında bir şeyler yazmaya tahrik ettiğine işaret ederek "kazanan" olarak da kabullenmiştim...
Şimdi; "Kazanan" Ayşe'ye yapılan kadın saldırılarına dikkat çekmek istiyorum...
Martin Buber (Çok ünlü bir Semitisttir ama ne yapayım ki çok sevdiğim bu söz ona ait) "Ben ne yapıyorsam oyum" demişti...
Gazeteci veya bir başkası, mesleği ne olursa olsun, "ne yapıyorsa odur"...
Ayşe Arman da "işte budur"...
"Efendim karşı karşıya görüşmemiş, sadece Defne'nin ruhunu, dünyasını yıkmak için yazışmayla söyleşi yapmış" diyebilirsiniz...
Siz de yapsaydınız...
Biz de o zaman sizin söyleşiyi karşılıklı soru - cevap şeklinde yapmayışınıza kafayı takar ama hakkınızı da teslim ederek sizi alkışlardık...
Bilmem dikkatinizi çeker mi?..
Orhan baba kültürüyle yetişmiş "kamyoncularımız"ın kullandıkları araçların arkasında "Kıskanma n'olur, çalış senin de olur" gibi "veciz" bir söz yazar...
Hanımefendi yazarlarımıza o Orhan baba ürünü özlü sözü(!) hatırlatırım...
"Kıskanmayın n'olur!.. Çalışın sizin de olur!"..
[email protected]