Yiğit'i 'yolcu' ederken...
Yani Yiğit… Tam da tatile çıktığın gün böyle bir yazı pek naif olmadı ama ne yapabilirim?..
ADNAN BERK OKAN
İyi bir köşe yazarı “geleceği” yazar…
İyi bir gazeteci ise “Bugünü”…
Geçmişi yazana ne mi denir?..
Söyleyeyim: “Bardakçı”…
Durun durun madem itiraz ettiniz, lâfımı geri alıyorum: “Tarihçi” denir…
Peki…
Küfür - kâfir yazıların okunmadığını anlayıp, “kovulma” telâşına düşen, bugünü ve yarını da yazamayınca Atatürk dönemine vurmaya başlayanlara “ne” denir?..
“Ardıç Kuşu” mu denir?..
İlahi dostlar…
Çok yaşayın e mi?..
“Pat!” diye gireyim konuya…
“Türk medyasında gerçek anlamda köşe yazarı ‘yok’ denilecek kadar azdır…”
Bir dakika efendim…
Hemen itiraz etmeyin!..
Söyleyin bakalım; ulusal medyada köşe kapmış 600 yazar arasında, “gelecekte şunlar olacak, pozisyonumuz şöyle olmalı” diyen kaç yazar okuyorsunuz?..
Efendim!..
Duyamadım…
“Yiğit Bulut mu?”…
Dostlar!..
Ben size “ciddi” soru sordum…
Cevabınız da ciddi olsun lütfen…
Yiğit Bulut’un “geleceğin Türkiye’si muhteşem olacak, genleşiyoruz” benzeri cümleleri “öngörü” değil “Yaranma” temennileridir…
Türkiye “Demir” olmadığına göre nasıl genleşeceğiz?..
Fetihler yoluyla mı?..
Yani…
Yiğit’in söylediklerinin “ikna edici” hiçbir yönü yoktur…
Neden mi?..
Çünkü Yiğit’in “Ak Parti Hükümeti sıcak para politikalarını sonlandırarak sömürüyü bitirdi” diye alkış tuttuğu gün ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan, “Sıcak para politikalarını bir müddet daha sürdürmek zorundayız” diye açıklama yaparak sömürünün(!) devam ettiğini itiraf(!) etti geçenlerde…
Ekonomideki bir numaranın, sıcak para politikası uygulandığını kabul ettiği göz önüne alındığında “sıcak para politikaları bitti” diyen birinin öngörüsü inanılmak bir yana yürek yakmaz mı?..
Meselâ…
Daha birkaç gün önce, Demokrat Parti iktidarını “emperyalizmin maşası” (12.11.2010. Gazete HT) olarak tanımlayan Yiğit; “Ak Parti, DP’nin gerçek varisidir” diye övünen Başbakan’ı “Emperyalizm Savaşçısı” olarak nitelerken “samimi” olabilir mi?..
Amman haaa!..
Bendeniz Cennetkuşu asla ve asla DP karşıtı olmadığım gibi kendimi bildim bileli DP ve devamı niteliği partilerden yanayım…
Bugün de (bazen ters düşmelerime rağmen) kendi meşrebime en uygun siyasi kurumun Ak Parti olduğunu defalarca yazdım…
Ama…
DP’nin emperyalizmle değil, küresel ve muasır dünyayla entegre olma çabalarını da hep takdirle andım…
Bugün de Ak Parti iktidarının ekonomideki başarısını küresel dünyayla uyumuna bağladığım sır değil yani…
Yine aynı yazısında, 1955’ten sonra “okyanus ötesi” dilencilikten vazgeçtiğimizi bu sefer ve yine yardım almak için (okyanus ötesi olunca “dilencilik”, Rusya’dan olunca “yardım” … Ahhhh Yiğit ahhh… Sen adamı öldürürsün ve ölürken güldürürsün…) Sovyetleri tercih ettiğimizi savunan Yiğit, 27 Mayıs 1960 darbesini de işte bu “dilencilikte taraf değiştirme” arzumuza bağlıyor…
Ve bunlar kimilerine göre “Geleceği Yazmak” oluyor öyle mi?…
Üstat Süleyman Nazif’in, Kızıldeniz’de boğulan oğlunun ardından yazdığı söylenen güftesindeki gibi:
Derdimi ummana döktüm, âsumâne inledim.
Yâre de âğyâre de hal-i derunum söyledim.
Âşina yok derdime, ben söyledim ben dinledim.
Gözlerim yollarda kaldı gelmedin çok bekledim.
Yani Yiğit…
Tam da tatile çıktığın gün böyle bir yazı pek nazik olmadı ama ne yapabilirim?..
Dün yazmaya vaktim yoktu…
Bugün ise sen izne çıktın…
Yazım da hemen hemen hazırdı…
Yayımladım gitti…
Dip not: Tatil dönüşünde bir gazeteci ve televizyoncu olarak ” temenni adamı,” değil “düşünce adamı” olarak dönmen dileğiyle..
[email protected]