ANALİZ

Yiğit Bulut'a açık mektubumdur

Türkiye ve İsrail her birbirlerine girişlerinde, dünyanın ekonomi ve askeri güç kabadayıları ellerini birbirine “Çakkk!” yapıyorlar…

Yiğit Bulut'a açık mektubumdur

ADNAN BERK OKAN

 Sevgili Yiğit Bulut kardeşim;
Siyaset, çok sık kullandığın “Tez – antitez – Sentez” üçlemesi değil, “İnkâr veya Kabulde zamanlama yeteneği”dir…
Siyasetin tezi de olmaz, antitezi de…
Haliyle sentezi hiç yoktur…
“Siyaset = Gerçekçi Düşünce ve İcraat”tır…
Yıllar önce "Askeri Güce Dayalı Politika" geçerliydi ama bugün o barbarlığın yerini "Gerçekçi Politika" aldı...

Değerli kardeşim;
Günümüz siyaseti, muhalefette iken “Kabul etmediğin ve eleştirdiğin” bir düşünceyi – uygulamayı iktidara geldiğinde “ Kabul etme - muhaliflere karşı savunabilme” becerisidir…
Günümüz siyaseti, küresel devletlerden hak ettiğin kadar istemek, hak ettikleri kadar almalarına rıza göstermektir...
Ne yazık ki; siyasetin evrensel gerçeği bu be Yiğit!..
Çünkü geçmişin iktidarı o günün muhalefeti de kendi uygulamalarının yeni iktidar – eski muhalefet tarafından uygulanmasını eleştirecektir…
Henry Kissenger’in İbrahim H. Kurt tarafından Türkçeleştirilen, İş Bankası Yayınları’ndan çıkan  “DİPLOMASİ” isimli kitabını okumanı tesviye ederim…

 Sevgili Yiğit;
Siyaset, “inatlaşma” değil “strateji” sanatıdır da aynı zamanda…
Senin hiç sevmediğin Futbol (sen sevmiyorsun diye ülkeleri yönetenler futbolu sevmezlik edemiyorlar) gibidir yani…
Rakibin ne yapacağını, oyun sırasında ne düşüneceğini, neyi hedefleyeceğini öngöremezsen kaybedersin...
Sen bakma bazı uyanık teknik adamların, “ben rakibimi düşünmem, rakibim beni düşünsün” palavralarına…
Her maçtan önce en çok uykuları kaçanlar, bunu söyleyenlerdir…
Zaten uykuları kaçmıyorsa kaybedenler de bunlardır…
İnter’i Avrupa şampiyonu yapan Maurinho kupayı akılcı stratejisi ile aldı ellerinin arasına…
Onun için sen sen ol, "Bize ne diğer devletlerden" falan deme...
Onların ne yaptıkları ve ne yapacakları, bizim ne yaptığımızdan ve ne yapacağımızdan (karar vermemiz açısından) çok daha önemli...

 Bak sevgili kardeşim;
Seni çok mukni bulan ve her yazdığına, her dediğine “ayet” gibi inanan okur ve izleyicilerin varsa -  ki mutlaka vardır – onları da yanılttığını lütfen aklından çıkarma...
Dünyada, küresel aktörlerin (senin dediğin gibi) “bağımlılık” adına değil, “uyum” adına yeni sistemler geliştirdiği ve uyguladığı yepyeni bir süreç yaşanıyor…
Bu süreç ekonomik ve askeri gücü ne olursa olsun her ülkeyi masaya davet eden, elini taşın altına sokmaya zorlayan, dışarıda kalmak (bağımsız olmak) isteyenleri silip süpürdüğü bir süreç…
Ya bu sürece uyacaksın…
Ya uyacaksın…
Kusura bakma; pek bi Çillervari oldu ama üçüncü seçenek yok…
Yani...
Öyle senin dediğin gibi “Tam bağımsız Türkiye” sloganı artık ancak “bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” dizelerinde olduğu gibi şiirlerde yer alabilir…

 Geçti o günler Yiğit, geçti…
Türkiye son aylarda “eksen kayması” yaşamıyor tabii ama “ekseni kaydırılıyor”…
Çünkü dünyada “Yönetim – Barış – Savaş - Diplomasi” anlayışları değişti…
Tam bağımsızlık falan da yok artık…
(Pek yakında) Küba ve Kuzey Kore yeni düzenin içinde yer almak için çaba harcayacaklar…
Küba başladı bile…
Peki; “Tam bağımsızlık” isteyenlerin başına ne gelecek?..
Söyleyeyim:
Türlü bahanelerle haritaları değiştirilecek…
İç savaş yaşayacak…
Enerji yolları kesilecek…
Hammaddeye ulaşamayacaklar…
Paraları "pul", kadınları "dul" edilecek...
Satın almak için para bulsalar, silâh bulamayacaklar…
Ve…
Aralarında anlaşmış küresel güçler, o dik kafalı(!) ve onurlu(!) devleti yutmadan önce bazı hukuki gerekçeler yaratacaklar…

 Sevgili Yiğt;
Mavi Marmara Gemisi oyunun bir taşı sadece…
Tam da doğru yere oynandı(!)…
Günahsız insanlar öldürüldü, günahkâr piyonlar “Kahraman” diye ortalıkta geziniyor ki tarih o kişileri "Ortadoğu'nun Truva Atları" olarak yazacak...
Günahsızların kanı aktı; günahkâr piyonların burnu bile kanamadı…

Değerli kardeşim;
Bölgede yapılması planlanan sınır değişiklikleri için Türkiye eksen değiştirmiyor; ekseni yerinden kaydırılıyor…
Ama…
İktidar partisi bunu “Tam bağımsızlık – egemen güçlere boyun eğmemek” gibi sunarak seçmen tabanını kaybetmemeye çalışıyor…
Türkiye’nin bu tutumundan en çok memnun olanlar da; ABD – Rusya – İngiltere ve Çin...
Aynı oyun İsrail için de oynanıyor…
Türkiye ve İsrail her, birbirlerine girişlerinde dünyanın ekonomi ve askeri güç kabadayıları ellerini birbirine “Çakkk!” yapıyorlar…
Çünkü zemin hazırlanıyor…
Çünkü bu iki devletin birbirleriyle kavga etmeleri şart…
Birini “barış”a zorlamak (Sen Evanjelist midir nedir o yobazlara bakma), diğerini de “eski Osmanlı” hayallerinden vazgeçirmek için yazılan senaryo sahneleniyor…
Bu arada İran’la Türkiye’nin “can ciğer kuzu sarması” olmaları elzem…
İran’da rejimin İslâmi Liberal Demokrat Kapitalist olarak değiştirileceğini, Rıza Pehlevi’nin “Büyük Müslüman, Büyük Demokrat” olarak İran’ın yeni cumhurbaşkanı olacağını yazmaktan dilimde tüy bitti…

Bütün bunlar neden mi oluyor Yiğit?..
Söyleyeyim:
Dünyada ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir ülkenin kamuoyu artık başka devletlerin “günahsız” olmadan ya da "günahkar" olarak tanıtılmadan pataklanmasını onaylamıyor…
Onun için (Irak’ta yapılanları hukuki bulmadıkları) ABD seçmenleri Cumhuriyetçi değil, Demokrat bir başkan seçti…
Ama görüyorsun işte…
Değişen hiçbir şey yok…
Obama ile Bush arasında tek fark derilerinin rengi…
Çünkü dünyanın yeni geleceği "Kalıcı Savaş" değil (din yobazları kızacaklar ama) "Kalıcı Barış" gerçeğine göre dizayn ediliyor...

Hâsılı sevgili kardeşim;
Seni dinliyorum, konuklarına kulak kabartıyorum ve görüyorum ki “samimi” olmakla birlikte hepiniz “ideolojik” takılıyorsunuz…
İdeolojinin gözü kördür be Yiğit’im!..
Önünü göstermez insana…
Hele gel bir yol da şu benim penceremden bak bakalım…
Benim gördüklerimi görmesen bile belki başka bir pencere de sen açarsın…

Diyorsun ki; “AB Paramparça olacak”…
Yapma be Yiğit’im!..
Aksine…
Bu oyun çok büyük bir oyun ve AB’nin parçalanmasıyla değil, daha da bütünleşmesiyle bitecek (Ne yani bu saatten sonra bütün Avrupa ülkeleri yine pasaport kontrolüne mi başlayacaklar?)…
AB’nin bitmesinin, paramparça olmasının tüketimde iyice zorlanan dünya Kapitalizmine ne faydası var ki?
Bu soruma ikna edici bir cevap verirsen o zaman ben de kendi düşüncelerimi bir kez daha gözden geçiririm…

Gözlerinden öperim sevgili hemşerim…

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar